( ‘Turkish Embassy’)

Aslında ikinci emir Afgan polisinin Uygurlara bir şeyler yapmaları için tanıdığı şanstı. Seslerini duyurmak adına yerel gazeteye makaleler yazarak, Uygurların zulüm ve işgal altında yaşadıkları olayları anlatmaya başladılar. Kamuoyunu bilgilendirmek ve daha büyük kitlelere seslerini duyurabilmek için sadece gazetelerde yazmak yetersiz kalmış radyolara çıkmaya karar vermiştiler. Ama radyolarda seslerini duyurmak düşünüldüğü gibi kolay değildi, Afgan radyolarında yer alabilmenin tek yolu Afganistan Ulaştırma ve Basın Bakanlığı’nın izinden geçmekteydi. Öncelikle Ulaştırma ve Basın Bakanlığına dilekçe yazarak izin için başvuruda bulunulur. Bakanlık yetkilileri bunun tehlikeli olabileceğini düşünerek bu konu ile ilgilenilmesi için dilekçeyi İçişleri Bakanlığına aktarmıştı. Belli bir zaman sonra İçişleri Bakanı Mehmet Kasım’ı çağırarak bu cümleleri kurmuştur : ‘Siz bu faaliyetleri burada yapamazsınız. Afganistan küçük bir devlet, biz Rusya ve Çin’i karşımıza alamayız. Bu işlerinizi sadece Türkiye’de gerçekleştirebilirsiniz. Eğer bu görüşünüzde samimiyseniz Türkiye’ye gidin’.

Bu sırada Çin’in Kabil Büyükelçiliği Afganistan hükumetine Uygurların geri iadesi için hiç durmadan baskı yapmaktadır. Mehmet Kasım, Çin’in bu resmi talebinin sonucunda Afganistan Meclisi’nin aldığı kararını Emniyet Müdürlüğü tarafından öğrenmiş bulunmaktadır. Durumu Pakistanlı Profesör Habibullah Han’a anlatırlar. Profesör Mehmet Kasım’a UNESCO’nun Kabil’de bulunan temsilciliğine dilekçe yazmasını önerir. Daktilosunu çıkaran Habibullah Han İngilizce bir dilekçe yazar. Dilekçeyi UNESCO’ya götürmelerini ve mutlaka temsilcine vermesini tembihler. Zaman kaybetmeden UNESCO yolunu alan Uygurlar saatlerce bekledikten sonra UNESCO Kabil sorumlusuyla görüşme fırsatını yakalarlar. Dilekçeyi alıp okuduktan sonra yanındaki tercüman vasıtasıyla Uygurlara ‘ Burası küçük bir yer. Bu mesele Afganistan’ın kendi iç meselesidir. Biz devletin içişlerine karışamayız.’ – der. Umutsuz bir şekilde UNESCO binasından ayrılan Uygurlar ne yapacaklarını kara kara düşünmektedirler. Yürürken karşılarına aniden çıkan bir tabela dikkatlerini çeker. Tabelada 'Turkish Embassy’ yazısı onlarda bir umut uyandırmaktadır. Kaldırımın karşı tarafına geçerek üzerinde Türkçe yazılan ‘Türkiye Cumhuriyeti Kabil Büyükelçiliği’ sözünü yüzlerinde bir gülümsemeyle tekrar tekrar okurlar…

Not: Şu an Çin Büyükelçiliği önünde aile nöbeti çeken soydaşlarına hakaret eden polisin tutumu hepimizi üzmüştür. Uygurlar da gayet güzel biliyor ki, şahsın bu tutumu ne emniyet güçlerini, ne de devletin soydaşlarına olan münasebetini bağlamaz. Olsa olsa orda kaba davranan, acı ve zulüm gören insanları anlamayan bir şahsın münasebetsizliğidir. Elbette ki emniyet güçlerini zan altında bırakan ve şerefli Türk polisinin şanına leke getiren şahıslar hakkında araştırma ve inceleme yapılmalıdır.