Türk milleti, mahalli kongreler ile örgütlenmeye başlamıştı. Mütareke süreci ve işgaller bazı aydınlarda “manda ve himaye” fikri oluşturmuştu. Mehmet Akif, bunlara karşı, “Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Türkler istiklâlsiz yaşayamaz” diye haykırıyordu.

Türkler istiklalini her zaman muhafaza etmiştir

Akif’in Şam’da bulunduğu günlerde orada olan eski öğrencisi Baha Kâhyaoğlu, Suriye gazetelerinde “Şâir-i İslam”ın geleceğinin haber verildiğini ve Damaskus Oteli’nde toplanan yüz kadar âlim ve şairin Akif Bey’e hürmetlerini sunduklarını, mütevazı şairin bu halden çok sıkıldığını yazmaktadır.

AKİF’İN, LÜBNAN SEYAHATİ

Mehmet Akif, Temmuz 1918’de Mekke Emiri olan ve o sırada savaş dolayısı ile Lübnan’da Âliye’de bulunan Şerif Ali Haydar Paşa’nın daveti üzerine, İzmirli Hakkı Bey’le (1870-1946) birlikte Âliye’ye gitmiştir. Burada Paşa’nın misafiri olarak bir ay kadar kaldılar.

İzmirli Hakkı Bey, daha önceki yıllarda Şerif Ali Haydar Paşa’nın iki oğlu Muhiddin ve Abdülmecit Beylerin hocası olduğu için, Ali Haydar Paşa’nın tanışmak arzusu üzerine, Mehmet Akif’i de onların Çamlıca’daki köşklerine götürmüştü.

Aşağıda Mısır günlerini anlatırken de bahsedeceğimiz gibi Akif, büyük bir musikişinas olan Şerif Muhiddin’in (Targan) ud çalışına hayran olmuştu. Âliye’ye bu davet üzerine gelmişlerdi.

Akif daha sonra “Gölgeler”i Şerif Muhiddin Targan’a ithaf edecek; Safahat’ın son şiiri olan “San’atkâr”da Şerif Muhiddin merkeze alınarak, onun çevresinde onun ağzından nazm olunacaktır.

MÜTAREKE DÖNEMİNDE AKİF

Birinci Dünya Savaşı’nın sonu, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından kısa bir süre önce halk arasında sarsılmış olan dini ve ahlâki değerleri canlandırıp korumak için İstanbul’da, Şeyhülislâmlık’a bağlı olarak “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye” adıyla bir kurum oluşturulmuştu. 12 Ağustos 1918’de açılan bu teşkilat zamanın tanınmış İslâm âlimlerini ve fikir adamlarını çatısı altında toplayan, yüksek seviyede bir “İslami, danışma, tebliğ ve irşâd heyeti” idi.

Mehmet Akif, 1918 yılında Mekke Emiri Şerif Haydar Paşa’nın daveti üzerine İzmirli Hakkı Bey ile birlikte Lübnan’a gider ve Paşa’nın Aliye’deki evinde bir ay misafir olurlar. İşte bu seyahati sırasında Akif, Dârü’l- Hikmeti’l-İslâmiye’ye Başkâtip olarak atanmıştır. Mehmet Akif Beyrut dönüşünde vazifesine başlamış, 23 Ocak 1920 tarihinde başkâtiplik uhdesinde kalmak üzere âzâlığa da tayin olunmuştur. Darülhikme kurulunca, Meşihat (Şeyhülislâmlık) Dairesi’nin resmi yayın organı olan aylık Ceride-i İlmiyye de Darülhikme’nin baş kitabetine, dolayısı ile Akif’e bağlanmıştır. İlk sayısı Mayıs 1914’te yayınlanmış olan mecmua, bu bağlanışa kadar kırk dört sayı çıkmıştı. Elli üçüncü sayısından sonra on beş günlük olan derginin 45-58. sayıları Mehmet Akif’in idaresinde çıkarılmıştır.

Mehmet Akif, aşağıda ayrıntılarıyla ortaya koyacağımız gibi, Anadolu’ya geçerek Kuvâyı Milliye’ye katıldığı anlaşıldıktan sonra “vazifesinden izin almadan ayrıldığı gerekçesiyle 3 Mayıs 1920’de Dârülhikme’deki bu vazifesinden azledilmiştir.

Akif aynı yıllarda (1918-19) darülfünunda kurulan Tetkikât-ı Lisaniye Encümeni azası idi. Dil üzerinde çalışmalar yapan bu heyette Ali Ekrem, Cenap Şehabettin, Ahmet Naim, Ferit Kam, Necip Asım, Ahmet Rasim, Tahir- ül Mevlevi (Olgun) bulunmaktaydı. Arap edebiyatçılarından İsmail el-Hafız hatıralarında; “İstanbul Darülfunununda kendisinin başkanlığında Maarif Nezaretine bağlı Kamûs-u Arabî Heyeti kurulduğunu, bu heyette Ahmet Naim, Mehmet Şevket ve Mehmet Akif’in de bulunduğunu, Arapça lügatin elif harfini bitirdiklerini, Mehmet Akif’in Arapça kelimelere Türkçe karşılık bulmakta son derece başarılı olduğunu” belirtir. Bu çalışma büyük bir ihtimalle Tetkikât-ı Lisaniye Encümeni’nin faaliyetlerinden biri idi.

MEHMET AKİF BALIKESIR YOLUNDA

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından itibaren Milli Mücadele ateşi yakılmıştır. Özellikle 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Anadolu’da yer yer direniş cepheleri açılmaya başlamış, Türk milleti mahalli kongreler ile örgütlenmeye başlamıştı. Mütareke süreci ve işgaller bazı aydınlarda “manda ve himaye” fikri oluşturmuştu. Mehmet Akif, bunlara karşı, “Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Türkler istiklâlsiz yaşayamaz” diye haykırıyordu.

Düşman işgali altındaki İstanbul’da bunalan Akif, Ocak 1920’de Eşref Edip’le birlikte Balıkesir’e gitti. Burada Zağanos Paşa Camii’nde 23 Ocak günü cuma namazından sonra vaaz kürsüsüne çıkarak halka hitap etti. “Ey Müslümanlar!” hitabıyla konuşmasına başlayan Akif önce Safahat’ın 7. kitabı olan “Gölgeler”de yer alan,

“Cihan altüst olurken seyre baktın öyle durdun da;

Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!”

diye başlayan “Alınlar Terlemeli” isimli uzun şiirini camiyi dolduran Balıkesirlilere heyecanla okudu. Şiiri bitirdiğinde kendi gözlerinden akan yaşlara cemaatin hıçkırık sesleri cevap verdi. Büyük davayı, Milli Mücadele’nin lüzumu davasını, istiklâl hakkı davasını anlattı. Karamsarlığa ve umutsuzluğa düşmenin yersiz olduğunu, kurtuluşun kesin olduğunu ve bunun için çaba gerektiğini büyük bir heyecanla anlatır. Birlik ve beraberliğin gerekli olduğunu, ayrılık yaratmanın tehlikelerini gözler önüne serer. “Kapılarımıza kadar dayanan, onu kırıp içeri girmek, harimî namus ve şerefimizi çiğnemek isteyen düşmanın alçak saldırılarına karşı kadın erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar herkese düşen vatan borcu”nu tek tek izah eder, zihinlerine nakşeder. Sözlerini şöyle bitirir:

Cemaat içinde herkesin payına düşen bir vatan borcu, bir dinî farz vardır ki onu yerine getirmede zerre kadar ihmal göstermek caiz değildir. Bu hususta hiçbir fert kenara çekilerek seyirci kalamaz. Çünkü düşman kapılarımıza kadar dayanmış, onu kırıp içeri girmek, namusumuzun mahremiyetini ve şerefimizi çiğnemek istiyor. Bu alçak saldırıya karşı koymak kadın, erkek, çoluk çocuk, genç, ihtiyar; her fert için farzı ayn olduğu biran bile hatırdan çıkarılmamalıdır. Bugün herkes gücünü göstermekle yükümlüdür… Anadolu’yu savunma yolunda diğer vilayetlere önayak olmak şerefini siz elde ettiniz. Gayret ve çabanız teşekküre değer. İnşallah vatanımızın haysiyeti, istiklâli, saadeti, mutluluğu dünyalar durdukça dokunulmaz ve korunmuş olur.

Mehmet Akif’in Balıkesir’e gitmesinin özel bir sebebi vardır. Daha İzmir’in işgalinin hemen arkasında 26 Mayıs 1919’da Balıkesir’de Kuva-yı Milliye Kongresi tertiplenmiş, İstanbul’un işgali sonucu devlet merkezi olma özelliklerini kaybettiği görüşü ile bir icra faaliyeti başlamış, Ayvalık ve Balıkesir’de Yunan’a karşı ilk cephe açılmıştı. Akif’in burada bahsettiği “önayak olma şerefini kazanma” konusu bu olaydır. Vaazdan sonra, sokağa çıktığında halktaki gayreti ve Balıkesir’deki Milli Mücadele çalışmalarını görünce yanındakilere;

“-Zafer yolu, bu yoldur!” diye heyecanını dile getirir. Akif’in bu önemli tespiti, işgal İstanbul’unun bunalttığı ruhunda yeni ümitler ve coşkular uyandığının göstergesidir.

Bu konuşmanın metni 12 Şubat 1920 tarihli Sebilürreşat’ta yayınlanır. Balıkesir’de arkadaşı Balıkesir Müftüsü Hasan Basri (Çantay) Bey’e misafir olan Akif, milli mukavemet ve mücadele yanlıları ile görüşür. Onlara Milli Mücadele’nin mutlak zaruret olduğunu anlatır. Darülmuallimin (Öğretmen Okulu)’de öğrencilere hitap eder. Bir hafta kadar kaldıktan sonra İstanbul’a döner.

AKİF’İN SEBİLÜRREŞAT’I:

MÜTAREKE İSTANBUL’UNDA BİR IŞIK

Mütareke döneminde İstanbul’da bizzat Mehmet Akif ve arkadaşı Eşref Edip’in büyük bir fedakârlıkla çıkardıkları Sebilürreşat dergisi ve idare binası, İstanbul’la Ankara arasında her türlü haberleşmenin merkezi durumuna gelmişti. Sebilürreşat, 27 Ağustos 1908’de yayınlanmaya başlayan Sırat-ı Müstakim mecmuasının devamı mahiyetinde idi. Akif’in başyazarı olduğu Sırat-ı Müstakim, dönemin sahalarında ünlü ve itibarlı aydın, bilim adamı ve sanatçılarının çevresinde toplandığı, ilgi alanının da “din, felsefe, edebiyat, hukuk ve ulûm” olarak belirlendiği bir kültür merkeziydi. Bu tarihten sonra Akif’in hemen hemen bütün şiirleri, yazı ve çevirileri Sırat-ı Müstakim’de yayınlanmıştır. Kendi imzasıyla yayımladığı eserlerinden başka çok sayıda imzasız ve “Sadi” müstearıyla yazıları da burada yayınlanmıştır. Çıkışından bir yıl sonra 31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanması sırasında isyancıların Sırat-ı Müstakim’i basarak, dizgilerini dağıtması üzerine dergi yaklaşık bir ay yayın hayatına ara vermek zorunda kalmıştır. Olaydan sonra çıkan ilk sayıda Akif 31 Mart olayını, “görünüşte dini, aslında siyasi ve irticai bir bela” diye niteleyecektir.

1912 yılında Sırat-ı Müstakim’in sahiplerinden Ebululâ Mardin (1881-1957)’in ayrılmasıyla yalnız kalan derginin diğer sahibi Eşref Edip (Fergan) (1883-1971), “Sebilürreşat” adıyla ve yeni bir sayfa düzeniyle derginin yayınını devam ettirdi. (Yarım gazete boyutunda 16 sayfa ve haftalık olan Sebilürreşat, aşağıda özetleyeceğimiz kesintilerle 1925 yılı başına kadar çıkmış ve 641 sayı yayınlanmıştır. Dergi ikinci yayın döneminde (1948-1966) de 362 sayı yayınlanmıştır.) Sebilürreşat, 4 Haziran 1914 tarihli 299. sayısından sonra hükümet tarafından kapatıldı.

Ancak hiç ara vermeden “Sebilünnecat” adıyla yayınına devam etti. Bu isimle iki sayı çıktıktan sonra eski adıyla yayın hayatına devam etti. 1915 Mayısında Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Kuşçubaşı Eşref’in idaresinde bir heyetle Arabistan’ın Necid bölgesine giden Akif’in buradan dönüşünden sonra Sebilürreşat’ın yayını kâğıt darlığı yüzünden 6 ay kadar durdu. 11 Mayıs 1916’da yeniden sekiz sayfa halinde ama aralıklarla çıkmaya başladı. Muhalefet yaptığı için İttihat ve Terakki yönetimi tarafından 4 Temmuz 1916’da bir kere daha kapatılan Sebilürreşat, 20 ay süren bu kapatmadan sonra ancak 1918’de tekrar açılabildi.

Derginin bu son kapatılması hakkında bir açıklama olmamakla birlikte, Akif’in yazı ve şiirlerinin İttihat ve Terakki Hükümeti’nin hoşuna gitmediği bilinmektedir. Nitekim Akif bir gün bir arkadaşıyla dergi idarehanesinde evden getirdikleri kuru fasulyeyi yerken Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı)’nden bir görevli gelir. “Nazır (Bakan)ın selam söylediğini ve yazılarında o kadar ileri gitmemesini rica ettiğini” söyler. Akif büyük bir öfkeyle, “Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam ettiği müddetçe bizi susturamazlar. Ben fasulye aşı yemeye razı olduktan sonra kimseden korkmam!” cevabını verir. Ertuğrul Düzdağ bu olayın, İttihat ve Terakki erkânının savaş devam ederken Büyükada’da verilen ziyafetlere, hücumbotla dondurma getirildiği bir döneme rastladığını belirtir.

Sebilürreşat’ın Mütareke döneminde işgal altındaki İstanbul’da Milli Mücadele bakımından çok önemli bir misyon yüklenmiş bulunduğunu görüyoruz: Anadolu’ya geçmiş bulunan Milli Mücadelecilerle İstanbul’da kalan yakınlarının mektupları, göndermek istedikleri şahsi eşyaları Sebilürreşat dergisinin idare binasında toplanıyor ve oradan sahiplerine ulaştırılıyordu. Ayrıca Anadolu ile yapılması gereken gizli haberleşmelerin bir bölümü Sebilürreşat vasıtası ile sağlanıyordu. Dahası, Milli Mücadele’yi destekleyen her türlü bildiri, kitap vs. bu matbaada gizlice basılıp dağıtılıyordu. Bu nedenle de Sebilürreşat, işgal kuvvetleri tarafından sürekli sansüre tabi tutuluyordu.

1920’nin başlarında yabancı basında çıkan Milli Mücadele lehindeki yazılar tercüme edilerek Sebilürreşat paketleriyle Anadolu’ya ulaştırılıyordu. Ünlü Hintli yazarlardan Şeyh Müşir Hüseyin Kıdvay’ın Anadolu hareketini destekleyen, İngilizlerin emperyalist politikalarını şiddetle eleştiren iki eseri Ömer Rıza Doğrul tarafından tercüme edilip bastırılarak Anadolu’ya Sebilürreşat tarafından sevk edildi. Bütün bu çalışmalar, özellikle de Akif’in Balıkesir Zagonos Paşa Camii’ndeki vaazının dergide yayınlanması İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin baskısını iyice artırmıştı. Akif İstanbul’da bunalmaya başlamıştı.

BİTTİ

 

KAYNAKLAR

ÇAĞBAYIR, Yaşar, İstiklâl Marşı’nın Tahlili, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 13. Baskı, Ankara, 2003.

ÇETİN, M., ÇİFTÇİGÜZEL M. C., Mehmet Akif Ersoy Albümü, M. A. Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Yayınları, Ankara, 2002.

DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, “Mehmet Akif Ersoy”, Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Neşre Hazırlayan: M. E. Düzdağ, TDV., Yayınları, 9. Baskı, Ankara, 2013. DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, Mehmet Akif Ersoy, Kapı Yayınları, İstanbul, 2013.

ELMAS, N., “Mehmet Âkif’in Dış Seyahatleri”, Vefatının 71. Yılında Mehmet Âkif Ersoy Bilgi Şöleni Mehmet Akif ve Çevresi Bildirileri, TYB Vakfı Yayınları, Ankara, 2008.

ERŞİRGİL, M. E., İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, Yayına Hazırlayanlar: A. Kazancıgil, C. Alpar, 3. Baskı, Nobel Yayınları, Ankara, 2006.

GÜLER, Ali, Bayraklaşan Akif, Halk Yayınları, İstanbul, 2016.

KUTAY, C., Necid Çöllerinde Mehmet Akif, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992.