Sadece Türk dünyasının değil, dünya folklorunun en büyük eseri olan Manas Destanı'nın diğer bir özelliği de bitmemiş olmasıdır. Asırlardır süren destanı Kırgızlar bugün de devam ettirmekte, genişletmektedirler. Manas yalnızca bir destan değil aynı zamanda tarih, yaşam tarzı, kahramanlık, ata yurtlarımız uğrunda savaşan yiğitlerin salnamesi, Türklerin geleneği, mücadelesi, sevgisidir. İşte bu destanın evlatları olan Kırgızlar da dünyanın şaheseri olan Manas'a yüzyıllardır sadık kalmışlardır. Belki de budur Tanrı Dağı’nın asi ruhlu evlatlarını farklı kılan. Tarihi mezalim ile dolu sömürgeci güçlerin sürekli baskısı ve emperyalizmin her türlü işgaliyle boğuşan bu coğrafyamızı rahat bırakmayacaklarının farkındayız.

19. yüzyılın sonlarına doğru başlayan, Rusların Kırgız topraklarını işgali sonucu 1876 yılında Hokand Hanlığı’nın ele geçirilmesinden sonra Kırgızların neredeyse tamamı üzerinde Rus hâkimiyeti başlamış oldu. Ruslar hatta uzun yıllar Kazaklarla Kırgızları bir görmüş, Kırgızları ayırt etmek için Kara Kırgız tabiri bile kullanmıştır. Sovyet zamanı ise asimilasyon ve soykırım politikası hız kesmeden devam etmiştir. Kırgız Sovyet devletinin kurucularından olan Cusup Abdurahmanov (Yusuf Abdurahmanov) Sovyet döneminin ilk yıllarındaki tanınmış liderlerindendir. 1920'lerde Orta Asya'yı (oku Türkistan) milli sınırlara bölme meselesinde her zaman Kırgızların çıkarını savunmuştur. Hatta tarihi ve kültürel bağlarıyla Kırgızlara akraba olan Karakalpakları birleştirerek başkent Celal-Abad olmak üzere Isık-Göl'den Aral Denizi’ne kadar Birleşik Kara Kırgız ve Karakalpak Özerk Cumhuriyeti'nin kurulmasını teklif etmiştir. Elbette ki bu düşünceye sahip kişi tehlikeli biri sayılırdı. O da diğer Kırgız evlatları gibi Stalin'in totaliter rejiminden kurtulamadı. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Kırgız aydınları da sürgünle ve zulümle tanışmış oldu. Cusup Abdurahmanov gibi ilk Kırgız alfabesini hazırlayan İşenali Arabayev, şair ve yazar Kasım Tınıstanov, Bayalı İsakeyev, İmanalı Aydarbekov ve birçok milliyetçi, vatansever aydın kurşuna dizildi. 1991 yılında SSCB dağıldıktan sonra Türkistan'daki soydaşlarımız kendi bağımsızlığının ilan edilmesi hususunda önemli adımlar attılar. Fakat unutmamak lazım ki o dönem Türkistan'daki soydaşlarımız için doğru karar vermek son derece zordu. Yaklaşık bir asır Rus yönetimi altında kalan milletler için yeni bir istikamet tayin etmek oldukça güçtü.

Yalnız Kırgızlar böyle bir durumda diğer soydaşlarından daha erken davranarak tarih sahnesinde kahramanlıklarını bir daha ispat ettiler. Türkistan'da ilk bağımsızlığını ilan eden Kırgızistan'dan sonra diğer devletlerimiz de art arda bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Kırgızistan’ı farklılaştıran gelişmeler, daha bağımsızlıktan önce atılan adımlarla başladı. Ekim 1990’da yapılan anayasa değişiklikleriyle, Komünist Partinin siyasi sistemdeki rolü azaltıldı ve Cogorku Keneş (Parlamento) üyeleri tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanlığı makamı oluşturuldu. 27 Ekim 1990’da yapılan seçimlerde Komünist Partinin önde gelenlerinin dışında birinin -Kırgızistan Bilimler Akademisi Başkanı Askar Akayev’in- seçilmesiyle Kırgızistan artık yerleşik sistemin dışında yeni bir arayış içinde olduğunu tescil etmiş oldu. Nihayet 31 Ağustos 1991’de Kırgızistan bağımsızlığına kavuştu.

Tehlike tamamen geçmiş değildi. Zorlu bir yol daha izleyecekti Kırgızistan. Demokrasi yolunda da başarılı, başarısız çok sınavlardan geçti. Büyük güçlerin hâlâ hedefinde. Yeni gelişmelerle, yeni tehlikelerle kaynayan bölge sosyal ve ekonomik yapısını da olumsuz yönde etkilemektedir.

İster malum yapılar, isterse bölgede bizi sevmeyen aktörler Türkiye'nin bölgedeki rolünü ve bağını azaltması yönünde durmadan çalışmaktadırlar. Fakat unutulmamalıdır ki, Türkiye zaten bölgededir.

Bu yıl Türkistan Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığının 30. yıl dönümüdür. Bu kapsamda eksiklerimizle, aynı zamanda başarılarımızla Türkiye ve Türk dünyası olarak önemli gelişmelere imza atmış bulunmaktayız. Elbette ki bu yetmez. Çok geç kalmadan kardeşlik bağımıza zarar veren unsurların önünü kesmek adına Kırgızistan bizi beklemektedir.

Türk dünyası olarak ortak alfabe, ortak tarih kitapları, ikili ilişkiler, kültürel faaliyetler, resmi kurumların karşılıklı çalışmaları, özellikle eğitim, tıp, geleneksel milli sporlar gibi birçok alanda ilişkilerimizi artırmalıyız.

Bitmeyen sözlü kültürün, Manas'ın kahraman evlatları ve gelecek nesillerin bu değerleri devam ettirme yolunda azimle çalışacaklarına gönülden inanmaktayız. Şüphesiz ki Manas Destanı’ndaki şu mısralar hepimizin ruhuna tercümandır:

Atalardan bize kalan asıl söz,

Beyan etmezsek olur mu?

Babalardan bize kalan hazine söz,

Onunla başlamanın zamanı,

Başlamasak olur mu?...”

31 Ağustos Bağımsızlık Günü’n kutlu olsun, daim olsun Kırgızistan'ım!

Egemendüü künüñüzdör kuttuu bolsun boordoş Kırgız kalkı!