Sedef Kabaş isimli sözde gazeteci Cumhur İttifakına ait bir televizyon kanalında aynı “Büyükbaş- Ahır” tanımlamasını Kemal Kılıçdaroğlu’na, Meral Akşener’e ve diğer ittifak ortaklarına yapsaydı ne olurdu?

Yıldıray Çiçek / TÜRKGÜN

          Sedef Kabaş isimli sözde gazeteci Cumhur İttifakına ait bir televizyon kanalında aynı “Büyükbaş- Ahır” tanımlamasını Kemal Kılıçdaroğlu’na, Meral Akşener’e ve diğer ittifak ortaklarına yapsaydı ne olurdu?

          İnanın Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Pervin Buldan, Mithat Sancar, Gültekin Uysal, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Tunç Soyer, Halk TV, Tele 1, FOX, Sözcü, Cumhuriyet, Oda TV, FETÖ, PKK, DHKP- C unsurları, sosyal medya trolleri, televizyon yorumcuları 40 gün 40 gece “hakarete uğramış mağdur” propagandası yapardı.

          Terörist Demirtaş’ın eşine hakaret edildiğinde bu saydıklarımın tamamı nasıl organize olup “sahip çıkmışlardı” hatırlıyor musunuz?

          Ama bu tayfa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin namusuna, şerefine, onuruna bir iftira atıldığında tüm unsurlarıyla yayan, harlayan, köpürten, dağıtan, servis eden olmaktadır.

          Aslında bu tayfanın, bu gibi olaylar karşısında ruh halini ve adalet anlayışını Halk TV sunucusu Ayşenur Aslan’ın televizyon programında İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu ile yaşadığı bir diyalog çok netleştirmişti. Neydi o diyalog?

Ayşenur Arslan:

- Bir şey sormam lazım. “Bunak kadın” demek hakaret sayılır mı? Bunak kadın.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu:

- Yani sanmıyorum hakaret sayılabileceğini. “Bunamak” tıbbi de bir terim.

Ayşenur Arslan:

- Benden söz ediliyor da..

İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu:

- Ha yani o zaman olabilir. Olur.

***

Başkasına olursa suç değil, kendilerine olursa suç!

Zihniyetteki bozukluğa bakar mısınız?

          Bu CHP ve kuyruklarının birleşimindeki zihniyet iktidar olsa uygulayacakları hukuk aynen böyle olacak işte…

          Sedef Kabaş’ın hakaretlerine yaklaşımları da böyle bir hukuk oluşturma çabasıdır. Neymiş o bir kadınmış, neymiş o bir anneymiş, neymiş o bir gazeteciymiş, neymiş o Cumhurbaşkanına “Büyükbaş-Ahır” tanımlaması yaparak hakaret etmemiş, sadece bir Çerkez atasözünü dile getirmiş…

          Çeşitli milletlere ait birçok küfürlü atasözleri var. Şimdi onları sırayla Sedef Kabaş’a ya da onu savunan siyasilere muhatap ederek cümle kursalar bunlar dava açmazlar mı?

Yoksa gülüp geçerler mi?

Yahut düşünce özgürlüğü olarak mı görürler?

          Sedef Kabaş’ı savunmaya çalışanların en iğrendiğim propagandalarının başında “O bir anne, o bir engelli çocuğu olan bir anne” şeklindeki savunması gelmektedir.

Niye mi?

          Çünkü onda anne yüreği, anne merhameti olsaydı PKK’lı teröristleri azmettirerek binlerce askerimizi, polisimizi şehit ettirip onların yavrularını yetim, öksüz bırakan terörist Demirtaş’a sürekli sahip çıkmazdı. Bir de böyle bir zihniyet sahibini modern Türk kadını, yılmaz Atatürkçü diye göstermiyorlar mı? İnsanı çıldırtmak için bu bile yeterli sebep olur. Ana yüreği, ana merhameti olan şehitlerimizin o yetim, o öksüz çocuklarını yok sayıp, “PKK’lıların ölüsüne de, dirisine de sahip çıkacağız”, ”PKK’lıların cenazesine gitmeyen HDP’li milletvekilleri hakkında soruşturma açtırırım”, “Biz PKK’yı silahlı halk hareketi olarak tanımlıyoruz. PKK’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz.” diyen terörist Demirtaş için “yeterli delil olmadığı halde HDP’nin lideri Selahattin Demirtaş’ı hapiste tutuyor?” diyebilir mi? Terörist Demirtaş “Hendek kazanların ellerinden öpüyorum” diye PKK’lı teröristleri azmettirerek kaç asker ve polis çocuğunu anasız, babasız bıraktı. İçinden irin akan Sedef Kabaş bilmiyor mu?

          Her halta lafı olan bunu nasıl bilmesin? “Terörist Demirtaş” dendi mi bu kadar somut gerçeğe rağmen böyle bir PKK’lıyı savunuyor ama “Erdoğan” dendi mi cinnet geçiriyor, “Devlet Bahçeli” dendi mi kinden, nefretten gözleri dönüyor.

          O çocuğunun annesi değil, artık kötülüğün annesi olmuş biridir. İşin çok tuhaf tarafı ne biliyor musunuz?

          Ahmaklar onu “O bir anne, o bir engelli çocuğu olan bir anne” diye savunurken, Sedef Kabaş gözaltında iken verdiği ifadede “Bekâr ve çocuğu olmadığını” beyan etmiştir.

          Oysa bilgilerinde hep “Sedef Kabaş, 2009 yılında Rıdvan Yirmibeşoğlu ile evlendi. Sedef Kabaş’ın Yavuz Yirmibeşoğlu adında 12 yaşında bir oğlu var.” yazılı idi. Kendisi sosyal medya hesaplarından “canım oğlum” diye fotoğraflı paylaşımlarda bulunmuştu.

          “Onun özel bakıma muhtaç bir çocuğu var, ona şimdi kim bakacak” diye duygusal atmosfer oluşturmaya çalışanlar çocuğunu inkâr eden birine avukatlık yapmanın nasıl bir duygu olduğunu izah edebilir mi?

          Sonuçta çocuğunu inkâr eder-etmez o Sedef Kabaş’ın bileceği bir meseledir. Bizi ilgilendiren onun teröristlere sahip çıkıp terörle mücadele edenlere kin ve nefret kusmasıdır.

          “Sultanahmet’te patlama. Terör adım adım. İstanbul vurulmadıkça Türkiye uyanmaz” gibi twitler atan Sedef Kabaş, zihinsel olarak hükümetin değişmesi için “kötülüğün anası” olmakta sınırsız olduğunu ispatlamış birisidir. Sedef Kabaş gibiler için Cumhur İttifakını yıkacak her türlü kötülük sahip çıkılması gereken olmaktadır. Sedef Kabaş, FETÖ’nün istihbarat trolü Fuat Avni için “Güzel insan” övgüsüne muhatap olan biri olarak elbette Türkiye’nin menfaatinden yana olacak değildir.

          Sedef Kabaş, 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra MHP üzerindeki FETÖ operasyonlarına omuz vermiş birisidir. Kendisine bu dönem gösterdiğim tepkilerden sonra beni sosyal medya hesabından engellemişti. Sedef Kabaş’ın anneliği de, gazeteciliği de, Atatürkçülüğü de ters kelepçe algısı kadar sahtedir. Sedef Kabaş’a sahip çıkanlara ve sahip çıkma argümanlarına bakın zaten herşeyi daha net anlayacak ve göreceksiniz.