Samimiyetin, paylaşımın ve beraberliğin kalemini kıran bir zamandayız.

Batının burjuvazi, ayrıştıran, hor gören ve sınıflandıran tavrını samimiyetimizin verimli topraklarına ekmeye çalışıyorlar, Türk elitizmi tabiriyle, Türk’ü Türk olmaktan ıraklaştırıyorlar.

Dev gökdelenlerle şehre set çekiliyor, diziler, filmler, sosyete manşetleri ve zevkler.. Hepsi bu setin bir tuğlası…

İstanbul’un köhne ve tehlikeli mahallelerini temizlemek için soyundukları işte, çözümü o insanları topluma kazandırmakta değil; yüksek kesime hitap eden bir yer haline getirmekte buluyorlar… Yani ötelenmiş insanları iyice öteliyorlar, elitler ve diğerleri ayrımını da içimize güzelce işliyorlar. Öyle ki elitler, ülkeyi aydınlatan fener ve görmemizi istediklerine ışık tutuyor sadece, bizi bizim gölgemizle örtüyor.

Gençler de konuya baya hakim, hatta popüler kültür elitizm sancağını gençlere taşıttırıyor. Marka takıntıları, popüler kültürün iteklediği mekanlarda etiket olma bağımlılığı, “kezban, köylü…” gibi aşağılayan tabirler vesaire vesaire… Türk’ün yabancılaşması, Türk eliyle, tatlı dille ışıltılı sunumlarla gerçekleşiyor.

Türk, zaten cihan içinde elit bir duruşun timsalidir, tarihimiz hor gören değil hoş gören tavrımızla bizi tarih sahnesinde başrole taşımıştır. Biz bizi ne zaman sınıflandırdık da bu gün burjuva çanlarını çalıyoruz, medeniyeti elitleşme adına sığdırdığımız boş kavramlarda, bizim olmayan tavırlarda arıyoruz.

Peki bu elit geçinenler neye göre kime göre elit, diğerleri neye göre sıradan..?

 Deyip yüzeyi sıyırdığımızda, emperyalizmin pençe izlerini görüyoruz … Ben farklı ve ayrıyım kavramı ezber yaparak, küreselleşmenin dayatmalarının reklam yüzü oluyor elitistimiz… Ayırt edici şuuru ile, seçimleri ile kendini toplumun üstünde bir konuma koyuyor fakat seçimleri kendi seçimleri değil, çağ, piyasaya neyi sürüyorsa ona yöneliyor.

Bu gün Türkiye’de elitist geçinenler; istisnaları incitmeden genelleme yaparak yorumlamak gerekirse: Popüler zevkleri olan, popüler kitaplara yönelen, popüler mekanlarda takılan özetle sürü psikolojisini taşıyan ve emperyalizmin beşiğinde tıngır mıngır sallanan, güzel yönlendirilebilen insanlar. Kendilerini özel(!) nitelendirerek toplumdan seçiyor ve elitist tahtına kurulup ahkam kesiyor; toplumu bölen, ahlak-kültür-örf yapısını bozan yani milleti birbirine düğümleyen öğelerinin düşmanı olan ne varsa yegane savunuculuğunu yapıyorlar.

Kavram olarak ne diye sorarsak eğer; elitizm, kendini toplum zevklerinden izole etme tanımını hak eden, aslında toplumu kültürel ve sosyal bağlamda yüceltme aracı olarak görülen bir kavramdır ve bizim lügatımıza da, kendini seçkin pozisyonuna tıkıştırma ve diğerlerini de hakir görme olarak geçiyor. Bu tarz kavramlar, guruplaştıran, ayıran ve seçen tavırların tanımları olarak doğmuşken, tarih boyu birlik türkülerinin sazını çalan Türkler, bu kavrama nasıl muhtaç olabilir ki ..? Ki bu elitizm bu gün dünün bilge büyükleri çizgisinden çok uzakta bir eğridir, elit geçinenler de o bilgeliğin mütevazılığından çok uzakta bir yerdedir. Kültür seviyemizin yükselmesi başlığı altında biz bizden arınıyoruz, biz olarak kalabilenleri otantik olarak tanımlayarak güzelce sınıflandırmayı da yapıyoruz.

Kavramı, popüler kültür hırpalayıp elimize vermiş, bunu kullanarak milleti ayrıştırıyoruz… Bugün bir karış vatan toprağının kaybedilmesi söz konusu dahi değilken, o toprağın üzerinde yaşayanların kenetlenmiş varlığı parçalanıyor…

Millet pirinç gibi ayıklanıyor. Cumhuriyet sonrası, ülkede yapay bir elit tabaka oluşturuluyor;  yabancı müziklerle büyüyen, balerin olan, piyano çalan… Batı tarzı zevkleri olan insanları el üstünde tutarak, bizim kültür ananelerimizi ise aşağıya iten bir anlayış hakim oluyor.  Misal bu pencere, bizim öz benliğimiz olan halk oyunlarını hor görür… Aslında sahiplendiğimiz çoğu kavram bu zihniyetin öteleyen tutumudur baktığımızda; piyano elitlik alametiyken saz çalan halk insanı oluyor,  alkışlanıyor evet ama bir elit çizgide asla sayılmıyor, nitekim halk insanı tabiri de esasen ‘sıradan bir sınıfın içinden’ anlamını taşıyor ama allayıp pullayıp satılıyor, hatta övgü sanılıyor: Milleti orta yerinden nar gibi çatlatan ve tanelerini saçan bu hamleler… 

Bizim olan hor görülürken, bizden olmayan tepemize çıkıyor. Türk'ün her evladı kendi öz zevklerini, kendi iradesi ile kendini ayıran değil bir sayan bir üslupla sahiplenmeli, o zaman cihandan elit varlığımızla sıyrılabiliriz. İşte bu da emperyalizmin, küreselleşmenin, popüler kültürün erozyonundan varlığımızı korur, bu bilincin tanımı da Türk milliyetçiliği olarak karşımıza çıkıyor.

***Yegane çıkış yolu için oklar kendimizi gösteriyor, milliyetimiz bizim şuur operasyonlarına karşı esas elitliğimizdir; bizi küreselleşen insanlığın sürü psikolojisinden milliyetçi aklımız ayırabilir ancak …