Bizim kaygımız parti davası değildir!

Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışıyla, bizim kaygımız Türkiye Cumhuriyeti’dir!

Karınca teorisi, belki duymuşsunuzdur.

Sosyal medya paylaşımında görüp merakla okumuştum. Sevgili dostlar, teori diye geçmeyelim. Karınca teorisinde çok güzel bir tespit var. Teoride, “Yaratılan kargaşa ortamında asıl suçluların göz ardı edilerek, üstünlük kavgası ile karıncaların birbirini yok etmesini” anlatır.

Sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda: “Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane siyah karınca alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz. Kırmızı karınca bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir.”

Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni kavanozu sallayan el! 

Dolayısıyla hayatımızda karşımıza sorunların çıkması kaçınılmazdır. Kendimizi kargaşanın dışında tutabilmek her zaman için çok mümkün olamayabilir. İnsanlar genel olarak, herhangi bir kargaşanın içine düştüğünde karşı tarafı suçlar. Bu eylem seçilebilecek en basit yollardan biridir. Çünkü insan “Ben suçlu değilsem ve ortada bir sorun varsa demek ki suçlu o!” diye bir suçlama eğilimi içerisine girebilir. Bu noktada bizler karınca teorisinden yola çıkarak “acaba kavanozu sallayan başka bir el olabilir mi?” diye düşünmemiz gerekir. Bu düşünce şekli bizlere farkındalık kazandıracak ve çok şey katacaktır.

Günümüzde gerek sokak röportajlarında gerekse sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda normalde hiç tanımadığınız insanlar arasında çıkacak olaylar ve tartışmaların neden çıkarıldığının düşünülmesi gerekiyor. İnsanlar kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki âdeta kavga edecek bir duruma geliyorlar. Bu duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen. “Kavanozu sallayan kim?”

Bugün ülkemiz üzerinde oynanan oyun bu aslında. Sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde aynı oyunlar oynanıyor, maalesef.

Ne zaman görülmez eller bölgeleri sallıyor devletler karışıyor, yıllarca iç içe yaşayan toplumlar birden birbirlerine düşman oluyor. Sonra kavanozu sallayan eller çekiliyor, bir kenarda bekliyor, başlattıkları kargaşadan nasıl nemalanırızın hesabını yapıyorlar.

Peki, kavanoz sallayıcıları sadece dış güçler mi? Yerel ölçekte de kavanoz sallamazlar mı?

Bu soruların cevabını bulmak için çok da uzaklara gitmemize gerek yok. Yurdumuzun doğusuna ve Orta Doğu’ya bakmak yetecektir.

Orta Doğu’da ve yurdumuzun güneydoğusunda pek çok devlet ve uluslararası güç, yıllardır her fırsatta kavanoz sallıyorlar. Bu sayede Türk’le Arap’ı, Kürt’ü, Sünni ile Alevi’yi, Şii’yi, kardeşle kardeşi, komşuyla komşuyu birbirine kırdırıp, bölgenin zengin kaynakları sömürülüyor. Silah ticareti yaparak zenginliklerine zenginlik katıyorlar. Son olarak ülkelerin yönetimlerini belirleyerek, sömürü düzenlerinin devamlılığını sağlıyorlar.

Gerek bu bölge halkları gerekse bu devletler ne yazık ki kavanozu sallayan elleri görmezden gelip, yıllardır birbirini boğazlamakla meşguller...

BU NASIL BİR VİZYONSUZLUKTUR?

Geçtiğimiz günlerde Sevgili Kılıçdaroğlu, tarım ve hayvancılık vizyonunu anlattı. Sevgili Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri içerisinde bazılarının (tesadüf eseri) doğru olacağının düşünülmesi ve mevcut yapılan yanlışların devamını sağlayarak kendilerinin yapacaklarını doğru gibi göstermeye çalışıp bunu bir de tarım vizyonu olarak anlatmaları yok mu?

Bir ziraat mühendisi, bir tarım yazarı ve bir çiftçi çocuğu olarak insanın saçını başını yolası geliyor. Bu nasıl bir vizyonsuzluktur? 

Sevgili Kılıçdaroğlu’nu öncelikle bir insan olarak seviyor, bir büyüğüm olarak da saygı duyuyorum.  Ara ara yaptığım eleştirilerde ve muhalefete cevap verdiğimde “Muhalefete sataşıyor, oradan prim yapacak. Mevcut yönetimi eleştirmiyor” gibi bir algı oluyor, maalesef. (Oysaki yazılarımda ister muhalefet ister mevcut yönetim için yanlışa yanlış diyebilme kabiliyeti her zaman göstermişimdir.) Gerçekten ana ve yavru muhalefete cevap vermek istemiyorum.  Ama tarımla alakalı öyle şeyler söyleniyor ve paylaşımlar yapılıyor ki zaman zaman cevap vermeye mecbur kalıyorum. Çünkü “Ana ve yavru muhalefet özellikle tarım ve paydaşları konusunda gerçekten çiftçiyi tanımıyor ve sahayı bilmiyorlar.”

Sevgili Kılıçdaroğlu ya yanlış yönlendiriliyor ya da -mış gibi yaptırılıyor.”

Sevgili okurlarım, muhalefetin tarım vizyonundan birkaç cümle:

“Tarımda planlı üretime geçilecek.” Bunu mevcut hükümet yıllardır uygulamaya çalışıyor. Sizin farklı bir metodunuz var mı? Ondan bahsedin.

“Tarım arazilerinin tümü kullanılacak.” Arazinin tümünü kullanmak yetiyor mu? Verim düşük ise üründen para kazanamıyorsa tümünü kullanmak bu işe çözüm mü?

“TİGEM arazilerinde tohumluk bitki ve damızlık hayvan yetiştirilip, çiftçilere ücretsiz dağıtılacak.” Böyle bir cümleyi gördüğümde akla ilk gelen soru: TİGEM çiftliklerini hiç ziyaret ettiniz mi? Çiftçi hiç kimseden ücretsiz bir şey talep etmiyor. Tek beklentileri “balık tutmayı öğrenmek!”

“Her köyde 1 veteriner, 1 ziraat mühendisi ve 1 ziraat teknisyeni olacak, çiftçilere ücretsiz hizmet verilecek.” Öncelikle veteriner, ziraat mühendisi ve teknisyen için köylerde yaşayacakları ortamı hazırladınız mı? Kırsalın altyapısı ne durumda hiç bilginiz var mı? Öncelikle sizler ziraat mühendisi, veteriner ve teknisyen kızlarınızı, torunlarınızı dağ köylerine görev yapması için gönderir misiniz?

“Ordu ve Hatay'da Tarım ve Hayvancılık Limanları kurulacak.” “Afyon, Konya ve Erzurum'da Tarım ve Hayvancılık Özel Ekonomi Bölgeleri kurulacak.” Şu andaki yaşanılan sıkıntı bu. Yapılan yanlışa yanlışla çözüm getirmeye çalışılmış! Hatay’da liman kuracaksanız Afyon ve Konya’da neden hayvancılık Özel Ekonomi Bölgeleri oluşturuyorsunuz? Ekonomi bölgelerini liman çevresindeki illere oluşturmayı neden düşünmüyorsunuz? Üretimde en büyük girdi ve kayıp nakliye kalemi. Hatay’daki hayvanı veya hayvancılık kalemlerini Konya’ya neden taşıyorsunuz? Kapalı besi ahırları yerine otlatma yapılabilecek açık sistem ve bunun yanında bir kısmına da mera hayvancılığını yönlendirmeyi neden düşünmüyorsunuz?

Sevgili Kılıçdaroğlu, mevcut yönetimin başarısı, muhalefetin beceriksizliğinden ve başarısızlığından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla ülke tarımını ve tarım vizyonunuzu bir kenara bırakın. Sadece çiftçiler milli gelirden yüzde 0,39 oranında destek aldıkları hâlde (Tarım Kanunu 21. madde diyor ki: “Milli gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.”) 21 yıldır mevcut hükümeti neden tercih ediyorlar? Bu sorunun cevabına çalışmanız yeterli olacaktır diye düşünenlerdenim…

Son söz: Türk tarımının sorunlarını rutin memur anlayışı ile sabah sekizde başlayıp, akşam beşte biten bir çalışma temposuyla çözmek mümkün değildir.

Kangrenleşmiş, nereden tutsanız elinizde kalacak, sektörün bütünü kapsayacak, zincir hâlindeki sorunlar yumağı; ancak bilgi, tecrübe, büyük özveri ve fedakârlıkla çözülebilir. Dolayısıyla sektörün sorunlarının çözümünde büyük bir ekibin, yalnız sahadan gelmiş, sahayı bilen bir ekibin mevzuat düzenlemesi için mutfakta çalışması, diğer bir ekibin de sahada aktif olarak mesai saati gözetmeksizin iş yapması gerekmektedir.  Aksi hâlde basit, günü kurtaran mevzuat değişiklikleri ile çalışıyormuş gibi gözükerek hiçbir reform yapılamaz.

Ülke tarımını kafaya koymuş, bunu milli bir mesele olarak gören ve bu yolda taşın altına elini değil, kafasını sokmuş bir ekibe ihtiyaç var.

Kalın sağlıcakla…