İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dün Ankara’da önemli isimlerle bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşen Zarif, ikili ilişkilerin yanı sıra Suriye konusunda da kritik mesajlar verdi. Dışişleri Bakanlığımızın yayınladığı mesajda da “ikili ilişkilerimizin tüm boyutlarıyla ele alınması, ayrıca bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunulduğu” ifade edildi.

İki ülke arasındaki görüşme trafiğinin arttığı ve bölgesel ve uluslararası meselelerde ortak tutum sergilemenin sıklaştığı açıkça görülüyor. Bunda hem İran’ın ABD ile arasında giderek sertleşen sorunlar yaşaması hem de iki ülkenin Rusya ile birlikte Suriye konusunda işbirliği yürütüyor olmasının önemli payı var. İkili ilişkileri çok eskiye dayanan ve tarihî ve kültürel olarak da birbirine yakın olan komşu ülkeler olarak Türkiye ve İran’ın yakınlaşması, mevcut siyasi konjonktür dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değil.

Türkiye, ABD ile Gezi eylemleri ile başlayan ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından iyice gün yüzüne çıkan bir siyasi gerginlik sürecinden geçiyor. F35’lerin teslim edilip edilmeyeceği, Hakan Atilla davası, ABD’nin uyguladığı yaptırım ve ticaret savaşları olarak değerlendirilen diğer girişimler, ABD-Türkiye ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açma potansiyeli taşıyor.

Diğer yandan İran, ABD ile ilişkilerinde çok daha ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalmış durumda. ABD’nin nükleer anlaşmadan ayrılması ve ardından ağır bir yaptırım uygulamasına geçmesi, İran’ı siyasî ve ekonomik açıdan zorluyor. Ayrıca, İsrail ve Suudi Arabistan gibi İran’a hep mesafeli yaklaşan ülkeleri kendi etrafında toplayan ABD, körfez bölgesinde İran karşıtı bir kamp oluşturup Tahran’ı abluka altına almaya çalışıyor. ABD’nin İran’a yönelik hasmane tutumu, ister istemez birçok bölgesel meselede kendisiyle aynı pozisyonda olan Rusya ve Türkiye’ye yakınlaşmasını gerektiriyor. İran, ABD ile arasındaki ayrılık derinleştikçe Türkiye ve Rusya’ya yakınlaşıyor.

Suriye’nin çözümünde en büyük söz sahibi ülkelerin hangileri olduğuna bakılırsa da yine Türkiye, Rusya ve İran’ın öne çıkıyor. Aslında bu durum, ABD’nin Ortadoğu’da en büyük belirleyici güç olma niteliğini kaybetmesinin bir sonucu. ABD’nin Türkiye ve İran’la yaşadığı sorunlar, ABD’nin bölge üzerinde gücünün pekiştiği değil bilakis azaldığı için ortaya çıkıyor. ABD bölge üzerinde zayıflayan otoritesini yitirdiği itibarını geri kazanmak için başta Türkiye ve İran olmak üzere bazı bölgesel güçlere baskı uygulamaktan başka çaresinin kalmadığını biliyor.

Diğer bir ifadeyle, ABD görünürde Türkiye ve İran’ı sıkıştırıyor gibi olsa da esasen bu ülkelerin bölgede artan etkisinden rahatsız olduğu için bölge dinamiklerini değiştirmeye çalışıyor. ABD’nin Suudi Arabistan’a Kaşıkçı cinayeti sonrasında hiçbir dişe dokunur itirazda bulunamaması, Mısır ve İsrail’i de yanına alıp Suudi Arabistan’ın eliyle Yemen’i kana bulaması gibi gelişmeler Ortadoğu’nun yeni bir kamplaşma sürecinin işletildiğini gösteriyor. Arap NATO’su söylemini de bu çerçevede düşünmek yanlış olmaz.

Kısacası, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonları sonrasında bölgesinde önemli bir güç olduğunu ve oldubittilere izin vermeyeceğini ortaya koyan Türkiye ile Suriye’de Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlayan güçlerden biri olan ve Suudi Arabistan’a Yemen’de kafa tutan İran, bölgede yaşanan gelişmelerden dolayı birbirine yakınlaşmak durumunda kalıyor. Bu yakınlaşma, bölgeye dışarıdan yapılacak mücadelenin önüne geçmek adına önemli bir etken olacak gibi görünüyor.