"Türkiye’nin yükselişi, tıpkı 23 Nisan1920’de tecelli eden şuurda anlamını bulduğu gibi; sorunlara yalnızca başkent Ankara’dan bakan, ayrışmayı değil birleşmeyi, dağılmayı değil buluşmayı, parçalanmayı değil kucaklaşmayı, farklılaşmayı değil bütünleşmeyi hedefleyen kolektif şuurla mümkündür.” Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasının başında kurduğu bu cümle, Türk siyasetine yön çizen bir özettir. Konuşmanın ayrıntılarında ise daha çarpıcı tespitler var.

GELİN, BU SÜRECE DESTEK VERİN

Yeni bir anayasa uzun zamandır siyasetin gündemindedir. Artık bunun hayata geçirilmesinin zamanı gelmiştir ve Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasındaki şu tespit ve önerileri bir mihenk oluşturabilir: “Anayasa konusunu günlük siyasi çekişmelerin, değersiz polemiklerin, köksüz anlaşmazlıkların dışında tutmalıyız. PKK uzantılarıyla anayasa masası kurup taslak metin hazırlayan CHP ve İP’in milli ihtiyaca dönen meşru anayasa hazırlık sürecine bigâne kalması hangi anlayışın, hangi arayışın, hangi ahlakın ürünüdür? Üstelik anayasa meselesini Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem talep ve teklifiyle işin başından itibaren baltalama çabası sorumsuzluk değil midir? Parlamenter Sistem denenmiş ve dibi boylamıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’ne, abuk sabuk gayelerle, eften püften mazeretlerle, hatta tam bir gafillik numunesiyle karşı çıkmak, karalama yarışına girmek eğer cehalet değilse biliniz ki iş birlikçilik ve ilkesizliktir. CHP’ye sesleniyorum, gelin bu sürece siz de destek verin. İP’e sesleniyorum, gelin bu onurun içinde siz de yerinizi alın. El birliği yapalım, güç birliği yapalım, darbe anayasasından aziz milletimizi kurtaralım.”

YUNAN BAKAN, TÜRK PENÇESİNİ YEDİ

Dört bir taraftan sıkıştırılmak, çembere alınmak istenen Türkiye, her zaman dikkatli ve hazırlıklı olmak zorundadır. Sayın Bahçeli’nin bu konudaki ikazları hayati önemdedir: “Ukrayna ve Rusya arasında çıkacak muhtemel bir savaşın diğer taraf ülkelerin müdahalesiyle yaygınlaşması, nihai olarak huzur ve barış denizi olan Karadeniz’in kana boyanması kuşkusuz felakettir. Kuzeyimizde bunlar yaşanıyorken, Akdeniz’de Yunanistan çarpık bir plan ve çirkin bir senaryo dâhilinde tahrik kampanyasını yoğunlaştırmaktadır. Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın, Türk Dışişleri Bakanı’yla ortak basın toplantısında sergilediği nezaketsiz, mesnetsiz, kaba ve gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan suçlayıcı ifadeleri Türkiye’ye kriz çıkarmak amacıyla özel olarak gönderildiğine işaret etmiştir. Türkiye’nin itibar ve saygınlığını gölgelemeyi aklından geçiren Yunan Bakan sert kayaya çarpmış, parmak sallayayım derken Türk pençesini yemiştir. Anadolu’dan kaçarken enselerinden yakalanan Yunan askerlerinin Ege’ye nasıl döküldüğünü, bir daha karaya çıkarlarsa dünyayı başlarına nasıl geçireceğimizi bu küçücük ülke sanıyorum hafızasından da çıkarmıştır. Anlaşılan Türkiye’nin Akdeniz’de meşgul edilmesi planlanmaktadır. Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı provoke edenler Akdeniz ve Karadeniz’de stratejik hesapları olan hunhar emperyalistlerdir. AB’nin ve ABD’nin arkasına gizlenerek terör estiren, zulüm yağdıran Yunanistan hükümeti unutmasın ki, mazlumların ahı hiç kimsenin yanına kalmayacak, bu hesap yarına bırakılmayacaktır.”

AHLAKSIZ TERTİP

Grup konuşmasında içimizdekilerin kirli oyunlarına özellikle dikkat çekildi: “Akdeniz ve Karadeniz’de Türkiye’nin milli güvenliği risk ve tehditlere maruz kalmışken, 104 emekli amiralin bildirisi bize göre karanlık bir planın ilk halkasıdır. Türkiye’nin Mavi Vatan’ında her zamankinden fazla tedbirli ve kuvvetli olması gerekirken, 4 Nisan bildirisinin Deniz Kuvvetlerimizi töhmet altında bırakması, donanmamız üzerine gölge düşürmesi iç ve dış bağlantıları olan ahlaksız bir tertiptir. Bu tertibe sahip çıkan kim varsa Yunanistan’ın hizasındadır. Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk’un, 4 Nisan darbe çağrısının mertçe kaleme alındığını bir gazete aracılığıyla açıklaması ise tam manasıyla namertliktir. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimini mimarı olduğu 367 düğümüyle krize sokan Kanadoğlu’ndan sonra şimdi de devreye beyni sulanmış Yargıtay eski Başkanı mı girmiştir?”

ALAYINIZ İŞİN İÇİNDESİNİZ

Zillet güruhunun “128 milyar $ nerede?” sorusuna Sayın Bahçeli’nin cevabı şu olmuştur: “Belli merkezlerde projelendirilip kamuoyuna servis edilen 128 milyar dolar nerede sorusu, ihanetin ve melanetin maskesi olarak mı kullanılmaktadır? Hazine ve Maliye Bakanı kaybolan para yok diyor, Merkez Bankası Başkanı aynı şeyi söylüyor, üstelik somut ve rasyonel veriler de bu ifadeleri doğruluyor, ne var ki CHP-İP-HDP ağız birliği etmişçesine 128 milyar doların akıbetini sorguluyor. Bre utanmazlar, 128 milyar doları bırakın da, 104 emekli amiralin 4 Nisan bildirisinin hesabını verin. Çünkü alayınız işin içindesiniz. Aradığınız para devletin kasasında, peki siz neredesiniz?”

BU İLKEL KARARDAN DÖNÜLMELİ

KKTC’deki Anayasa Mahkemesinin, Kur’an kursları kararıyla ilgili değerlendirme ile bitirelim: “Yunanistan’ın tahammül sınırlarını zorlayan tacizleri sürerken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinin, Kur’an kurslarını laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle kapatması Rumların değirmenine su taşıyan kepazeliktir. Bu mahkemeye nüfuz eden bağnazlığın ne laiklikle, ne de din ve inanç hürriyetiyle alakası vardır. Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesinin neresi laikliğe aykırıdır? Allah kelamına yönelik bu saygısızlığın, bu nefretin neresinde laiklik vardır? Anayasa Mahkemeleri her yerde çıbanbaşı, her yerde sorun kaynağıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinin bu ilkel kararından dönmesi, inancımıza ve insanlık onuruna saygının bir gereğidir.”