Büyük bir idealist, emperyalizme karşı çıkan cesur bir dava adamı, siyasette ahlaklı olunabileceğini gösteren bilge, er kişi, Türklük mefkuresini yaşam biçimi olarak seçen bilgili bir lider, Turan sevdalısı, Güneyli, Kuzeyli, Büyük ve Bütün Azerbaycan, Türkistan ülkücüsü, milletine yol gösteren Bozkurt, Mehmet Emin Resulzade’nin açtığı bayrağı tekrar yükselten Alperen ve sade insan bir Beyoğlu Bey Elçibey…

Sadece Azerbaycan’da değil, Türk Dünyası’nda da yokluğun hissediliyor, Bey! Tebriz’i, Karabağ’ı, Kerkük’ü, Doğu Türkistan’ı  azad göremedin. ‘Orda bir yol var uzakta; O yol bizim yolumuzdur… Allah o yolu giden insanlara yar olsun!’- diyordun. Çok şükür ki, o yolun yolcuları bıraktığın yerden devam ediyorlar.

Kendisinin söylediği gibi mücadelemizin özeti şöyle olmalıdır. ‘Şu an Azerbaycan üç ayak üzerinde durabilir. Başka yolu da yok. Birincisi Türklüğümüz, sonra demokrasi ve dinimiz İslam.’  Mücadelenin bu üç çizgisi aslında Azerbaycan bayrağıdır. Mavi  - Türklük,  Kırmızı - Demokrasi,  Yeşil - İslam.

Sağlığında yeterince kıymetini bilemedik, yeterince anlamadık. Birçoğumuz için de hayalperesti. Hep bununla suçlandı. Sovyetler Birliğine karşı çıkarken de, Azerbaycan bağımsız olacak diye haykırdığında da ‘deli’ dediler, ‘hayal insanı’ dediler. Zaten bu hayallerinden dolayı onun hükümetini devirdiler. Hayalleri korkuttu. Neydi hedefi? Azerbaycan tam bağımsız olacak; Karabağ Ermenilerden temizlenecek ve Güney-Kuzey Azerbaycan birleşecek. Bu da tabii ki, Rusya, Ermenistan ve İran’ı karşına almak demekti.

Bey bunun farkındaydı. Talebelerinden biri ona, Rus ordusunun Azerbaycan topraklarından çıkartmanızın hükümet olarak bedelini ödemeğe hazır olmalıyız söylediğinde “Biliyorum, ama bu gün ben onları çıkartmasam, yarın kimse çıkaramaz cevabını vermiştir.”

Özetleyecek olursak, Elçibey’in yüce Türk milletine vasiyetinde şu fikirler yer alıyor:

 “Bu gün açıkça, hayatla vedalaştığım bir gün. Ne var ki birçok idealimin gerçekleştiğini görmedim. En başta, Rus eliyle, yardımıyla Ermenilerin işgal ettiği Karabağ’ı kurtarmayı, hürriyetine kavuşturmayı isterdim, yapamadım. Ama biliyorum ki Karabağ mutlaka hürriyetine kavuşacaktır. Tebriz’e, hürriyetine kavuştuktan sonra gitmek, orayı hür ve müstakil olarak görebilmek isterdim; göremedim. Ama şimdi, Tebriz’i hür olarak gördüm diye düşünüyorum. Bu sözlerime ‘hayal’ diyecekler. Hayal değil. Yakın bir gelecekte, insanlar bunu görecekler ve bilecekler. Bu düşündüklerim çok yakın bir gelecekte gerçekleşecek.”

Tarih Elçibey gibilerini az görmüş. Gösterişli dünyada metroyla, bisikletle işe giden Avrupa’nın başkanlarını gözümüze sokmaya gerek yok. Bizde gösterişsiz, sade ve halktan olan Elçibey var.

Geçenlerde aramızdan ayrılan Halime Hanım’ın da işi kolay değildi. Eşi gibi çileli ömür yaşadı. Bey hanımı olmak zordu elbette.  Allah sana rahmet eylesin Halime Hanım.

“Bugün neden kızım okula gitmedi” diye sorduğunda “ayakkabısı yırtık olduğu için gidemedi” cevabını veren Halime Hanıma “iki gün daha idare etsin, maaşımı aldığımda yeni ayakkabı alırım” diyen ve bu erdemliliğe sahip olan ancak Elçibey olabilirdi. Halkın insanı olmak budur.

   “Milletine yol gösterip ona önderlik eden şahsiyetler, ebediyen ölümsüzlüğe kavuşur.” Diyordu derviş ruhlu Alperen. Öyle de oldu, milletinin gönlünde taht kuran Bey’in aslında başka tahtlara da ihtiyacı yoktu. Davası, Ülküsü, Milleti için her şeyi göze alan bu soylu Bozkurt, aksakal, bilge kişi ölmez. İyi ki doğdun, Bey, iyi ki vardın, Bey!

  Yeni Elçibeylere selam…