Suriye’nin zalim, eli kanlı diktatörü Türkiye’ye husumette kimsenin gerisinde kalmamak için yemin etmişe benziyor. Yıllardır kendi vatandaşlarını katledip ülkesini harabeye çeviren, milyonlarca sivili silah zoruyla komşu ülkelere kaçırtan Esad, Rusya’nın arkasına sığınıp Türkiye’ye karşı saldırmaktan vazgeçmiyor.

İki ayrı saldırıda, hem de çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmiş bir bölgede, 13 Türk askerinin canına kıyan Esad, yaptıkları yetmezmiş gibi bir de sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan meclis kararı aldırmış. Hatta kararda “bu suçu yalanlayan ve tarihî gerçekleri çarpıtan her tür girişimin kınandığı" ifade edilmiş. 

Esad gibi insanlığa karşı suç işleme makinesine dönüşmüş bir caninin, yüz küsur yıl önce yaşanmış bir olayı gerçeklikten uzak ve uluslararası hukuka tezat oluşturacak bir şekilde “soykırım” olarak nitelendirmesi tam bir garabet. Savaş ve insanlığa karşı suçlar işlediği ayan beyan ortada olan bir zalimin, Ermeni yalanlarına sarılması ve Türkiye’ye bir de “soykırım” iftirasıyla dil uzatması ironi değil de nedir?

Belli ki Esad, Türkiye’nin canını yakmak için her türlü yalana, iftiraya, oyun ve hileye başvurmaktan çekinmeyecek. Türkiye’nin haklı uyarılarına, imzalanmış uluslararası mutabakatlara ve yaşanan insanî trajediye rağmen, Esad’ın hâlâ İdlib’de mevzi kazanmak için TSK’yı hedef almasının arkasında başka bir sebep olabilir miydi zaten? Bunlar ortadayken, birilerinin akıl almaz şekilde Suriye’deki durumdan dolayı Türk hükümetini suçlaması, “Esad ile masaya oturun” diyebilmesi, akıl tutulmasının bir göstergesi olsa gerek.

Türkiye, topraklarını genişletmek ya da başka ülkeler gibi petrol/doğal gaz kaynaklarına erişmek gibi niyetlerle değil, Suriye’de barış ve istikrar sağlansın diye mücadele ederken, karşılığında gördüğü haksızlığın ve husumetin izahı olamaz. Bu şartlar altında, diplomasiyi önceleyen Türkiye’nin bile diplomatik çözüm adı altında Esad’la aynı masaya oturmasını beklemek hiç de gerçekçi değil. Üstelik, sanki Esad Türkiye ile masaya oturmak istiyor da Türkiye bundan kaçınıyormuş gibi bir tablo çizmek de bir o kadar yanıltıcı. Eğer Esad rejiminin derdi Türkiye ile uzlaşmak, sorunları çözmek olsaydı, İdlib’de şehit verir miydik veya rejim unsurları TSK’nın gözlem noktalarını tehdit eder miydi? Diyelim ki bunlar rejim için kaçınılmaz hamlelerdi, peki soykırım kararı aldırmak neyin nesi?

Ermeni yalanlarının dayanaksız olduğu ve Türk karşıtı çevrelerin ağzında sakıza döndüğü malum. Esad zaliminin bu iddiaları benimseyen bir karara imza atması, aslında bu kara propagandanın nasıl da siyasete alet edilen bir araç olduğunu göstermiştir. Türkiye’yi rahatsız etmek isteyen her Türk muhasımının sarıldığı bu yalan, Ermenileri memnun etse de artık Türkiye şunu diyebilecektir: Bu yalanlara ancak Esad gibi Türk düşmanları inanır!

Bu hasmâne girişim, Türkiye’nin şimdiye kadar öne sürdüğü “bunlar siyasî girişimlerdir, iddiaların gerçeklerle alâkası yoktur” söyleminin bir nevi ispatı olmuştur. Anlaşılıyor ki Türkiye’ye zarar vermek için elinden geleni yapan bu cani, onun bunun maşası olmaktan kendini alıkoyamayacak. Hadsizlikte sınır tanımayan bu cani diktatör, kendi yaptığı mezalime ve elindeki kanına bakmadan “soykırım” yalanlarına alet olarak Türkiye’nin dostluğuna değil gazabına layık olduğunu bir kez daha göstermiştir.