Filistin'de yaşanan İsrail terörünün savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil edebileceğini, saldırılar devam ederken görüp dillendiren çok sayıda uzman vardı. İsrail ve yandaşları, bu yöndeki söylemleri İsrail’i karalamak için ortaya atılan asılsız iddialar olarak nitelendiriyordu. Ancak ortalık biraz yatışıp İsrail’in neler yapmış olduğu daha net anlaşılınca, İsrail’e yöneltilen eleştiriler daha net ve güçlü bir hâl almaya başladı.

Geçtiğimiz hafta içinde “Sivillerin ve sivil nesnelerin ayrım gözetmeksizin hedef alındığı tespit edilirse, bu tür saldırılar savaş suçu teşkil edebilir” diyen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michele Bachelet, İsrail’in Gazze’de saldırı düzenlediği binaların askerî amaçlı olarak kullanıldığına ilişkin bir kanıt bulunamadığı gerekçesiyle İsrail’in savaş suçu işlemiş olabileceğini belirtti. İsrail’in basın kuruluşlarının yer aldığı bina dâhil çok sayıda sivil yerleşim yerlerini ayrım gözetmeksizin yürüttüğü saldırılar esnasında yerle bir ettiği malum.

Dolayısıyla, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin bir ihtimal olarak belirttiği “savaş suçu işlemiş olma” durumunun esasen somut bir vaka olduğu ortada. Rakamlar da işin rengini belli etmeye yeterli. Zira İsrail saldırıları sonucunda Gazze Şeridi’nde 66’sı çocuk 253 Filistinlinin hayatını kaybetmiş olması, askerî hedeflerin vurulmadığını açıkça ortaya koymaya yeterli.

Peki, böylesine ağır bir suç işlemiş olan İsrail’in uluslararası camia tarafından kınanmasının İsrail’i bu tür barbarca eylemlerden geri döndürmeye yetmediği ortadayken, bir şey yapmak mümkün değil mi? İsrail’in suçlarının araştırılıp BM tarafından tescil edilmesi gerektiğini düşünen iki ülke, Filistin ve Pakistan, 19 Mayıs’ta BM insan Hakları Konseyi’nin 27 Mayıs’ta özel oturum düzenlemesi teklifinde bulundu. Doğu Kudüs dâhil işgal altındaki Filistin topraklarında ağır insan hakları ihlallerinin görüşülmesine dair teklif kabul edildi ve geçen perşembe günü bu oturum gerçekleştirildi.

Oturum sonunda yapılan oylamada İsrail aleyhindeki karar tasarısı, 14 çekimser ve 9 aleyhte oya karşı 24 lehte oyla kabul edildi. Bu kararla BM İnsan Hakları Konseyi, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında işlediği insan hakları ihlallerini soruşturmak üzere acilen “bağımsız uluslararası soruşturma komisyonu” kurulmasını kararlaştırmış oldu. Bekleneceği üzere karar, ABD ve İsrail tarafından tepkiyle karşılandı. Ancak bu tepkinin suçu kabullenme erdemi gösteremeyen faillerin inkârcılığından başka bir şey olmadığını herkes biliyor.

ABD-İsrail ikilisi suç işlediğini inkâr etse de, bu karar İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında işlediği suçlardan ötürü uluslararası alanda hesap vermesine ve suç teşkil eden bu eylemlerden sorumlu tutulmasına yönelik önemli bir adım niteliğinde. Zira kararda, söz konusu fiillerin ispatlanması için belgelerin aranması, incelenmesi ve suçu işleyenlerin tespit edilip cezalandırılması gerektiğine dair hükümler mevcut. Ayrıca kararda, tüm ülkelere soruşturma komisyonu ile iş birliği yapma çağrısı yapılıyor. İsrail’in Filistin’deki zorbalığını eleştiren ve Filistin’in yanında duran Türkiye, bu çağrıya destek vereceğini ilan etti bile.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin Şubat 2021’de işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen suçların yargı yetkisinde olduğunu ilan etmesinin ardından şimdi de BM İnsan Hakları Konseyi’nin bir soruşturma komisyonu kurma kararı alması İsrail’in uluslararası insancıl hukuk uyarınca cezalandırılması ihtimalini güçlendiriyor.

İsrail, medeni dünyanın bir parçası olarak yaşamak istiyorsa, BM kararları ve uluslararası hukuk karşısında bir muafiyetinin olmadığını artık idrak etmeli. BM ise ABD ve soruşturma komisyonu kurma kararına muhalefet eden Avusturya, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin İsrail’i kollayan tavrına boyun eğmeyip haklının yanında durabilmeli. Yoksa biz daha çok saldırı haberi okur, katledilen masum sivillerin istatistiğini tutarız.