CHP ve İP’teki “değişim” sesleri her geçen gün büyüyor. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in arşa yükselttikleri çıtayı yerin yedi kat dibine indirmelerinden sonra başlayan istifa talepleri alınan tüm yapay önlemlere rağmen dinmek bilmiyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğu terk etmemek uğruna Atatürk’ün çizgisini terk ederek gösterdiği direniş hamlesi artık çuvala sığmıyor. 28 Mayıs’ın ertesinden itibaren oğul Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere partinin çeşitli kademelerinde dillendirilen değişim talepleri sonuç almaya çalışıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nu “başarısız” ilan eden Ekrem İmamoğlu’nun ondan eksik kalır yanı varmış gibi kurultay talep ediyor.

Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti de İmamoğlu kazandı mı?

Kılıçdaroğlu’nun hezimeti İmamoğlu’nun zaferi mi oldu? Ya da onun yenilgisi kendi yenilgisinden daha mı fazlaydı?

Kılıçdaroğlu ittifakın cumhurbaşkanı adayı olarak kaybettiyse, İmamoğlu da yardımcılığına aday bir siyasetçi olarak kaybetti.

28 Mayıs seçim sonucunda Kılıçdaroğlu’nun payı ne kadar ise İmamoğlu ve Yavaş’ın da payı o kadardır. Masadaki diğer parti genel başkanlarının payı da onlardan eksik değildir. Bir siyasi hezimet var ise o da tüm paydaşlara aynı oranda aittir. Birininki diğerinden daha fazla veya üstün değildir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendisini genel başkanlık koltuğundan göndermek isteyenlere karşı parti MYK’sında yaptığı “değişim” hamlesi yeterli bulunmadı. Milletvekili listelerinde Gelecek, Saadet, Demokrat ve DEVA partilerine 40 kişilik kontenjan veren Kılıçdaroğlu’nun parti MYK’sında da bu partilere yer ayırması gerekmez miydi? Milletvekili seçimlerinde gösterdiği nezaketi parti yönetiminde de gösterip koltuğunu korumayı başarabilirdi. Bu sebepten dolayı belki de değişimin eksik kaldığı eleştirileri yükseldi.

Bugüne kadar yaptığı hiçbir hesabı tutturamayan Kılıçdaroğlu’nun “değişim” hamlesiyle yaptığı göz boyama hesabı da tutmadı. Ekrem İmamoğlu da doğal olarak bu değişikliğin eksik kaldığını söyledi. Siyasi hırs ve ihtiraslarıyla ünlü olan İmamoğlu, başından beri planladığı genel başkanlık koltuğuna ilk defa açıktan göz dikti.

Peki, Kılıçdaroğlu gidip İmamoğlu gelince her şey düzelecek miydi? İkisinin birbirinden farkı neydi? İkisi de Demirtaş’ı öven, seven, siyasi çizgisini hayran hayran izleyen kişiler değil miydi? İkisi de HDP’yi bağrına basan, kalpten tutulan, gönlünü kaptıran isimler değil miydi? İkisi de teröre yardım ve yataklık eden belediyelere kayyum atanmasına karşı çıkan ve desteklerini bir an olsun esirgemeyen siyasetçiler değil miydi?

Al birini, vur ötekine!

CHP seçmeni artık partilerinin asıl kodlarına dönmesini, Atatürk çizgisine gelmesini ve milliyetçi tutum sergilemesini istiyor. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun “değişim” üzerinden çırpındığı bu atmosfere katılmak bile içlerinden gelmediği için sadece izliyorlar. Çünkü sonucun değişmeyeceğini onlar da çok iyi biliyorlar. Kılıçdaroğlu CHP’nin başında kalmak için,  İmamoğlu da koltuğu ele geçirmek için boşuna çırpınıyor. Çünkü CHP tabanında duygusal bir karşılıkları bulunmuyor. CHP’de heyecan yaratmıyor, umut oluşturmuyorlar.  Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.

Hâlbuki her ikisi de HDP’nin eş başkanlığına aday olsa kendilerinin siyasi duruşları açısından daha uygun bir durum olur. Ya da bir koltukta iki karpuz olmaz derlerse biri HDP, diğeri de YSP’nin başında bulunsa tabanda daha çok karşılık bulur. Yeter ki CHP’nin yakasından artık düşsünler.

CHP’liler daha ne ister ki?