Her CHP belediyesi, ayrı bir dukalık. Ne bir ölçüleri var, ne de nerede duracaklarını biliyorlar. Bir keşmekeş ki, sormayın gitsin. Hâlâ ayakları yere basmıyor. Hâlâ hava atmaktan, üstten bakmaktan, laf üretmekten, bahane bulmaktan ve sağa sola sataşmaktan başka bir şey ortaya koymuş değiller.

         Bir kabın içinde ne varsa, dışına da o sızarmış. CHP yönetimin zihniyeti milletle ve devletle problemli olunca, bu vahamet baştan aşağı her yere bulaşıyor. Teşkilatları, medyası ve diğer yancılarının yanı sıra, belediyeler tam bir curcuna haline geldi.

HER KAFADAN AYRI SES ÇIKIYOR

         Mahalli seçimlerin üzerinden 10 aya yakın zaman geçti. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, CHP’nin eline geçen belediyelerin haline baktığımız zaman gördüğümüz manzara, kelimenin tam anlamıyla içler acısıdır. Her CHP belediyesi, ayrı bir dukalık. Ne bir ölçüleri var, ne de nerede duracaklarını biliyorlar. Bir keşmekeş ki, sormayın gitsin. Hâlâ ayakları yere basmıyor. Hâlâ hava atmaktan, üstten bakmaktan, laf üretmekten, bahane bulmaktan ve sağa sola sataşmaktan başka bir şey ortaya koymuş değiller. Bu kadarla kalsalar şükredeceğiz. Hiç olmazsa zararları kendi şehirleri ile sınırlı kalır. Bir de bu halleriyle ülke siyasetine dalıyor, boylarını, hadlerini, çaplarını çok aşan işlere soyunuyorlar. Bir parti disiplini, belli bir siyaset yöntemi ve arayışı olmadığı için her kafadan bir ses çıkıyor, birinin söylediğini diğeri yalanlıyor. Hatta, Ekrem İmamoğlu gibi, kendi söylediğini aradan 5 dakika geçmeden yine kendisini yalanlayanlara da ibretle şahit olduk.

BAŞKAN DEĞİL PADİŞAH!

         Bu Ekrem İmamoğlu, başlı başına bir siyaset vakası haline geldi. Hani, Sayın Erdoğan için yaptıkları, “tek adam suçlaması” var ya, tam da İmamoğlu’na uyuyor. Her şeyi en iyi o biliyor, her şeyi o tayin ediyor, her şeye o karar veriyor, her şey ondan soruluyor. İstanbul Belediye Başkanı değil, padişah olarak seçilmiş gibi hareket ediyor, kendini Fatih Sultan Mehmet zannediyor. Katıldığı televizyon programındaki tavrı, tarzı, üslubu evlere şenlik. Ezberini bozan bir soru olursa, anında saldırıya geçiyor. Kendisi gibi düşünmeyenlere zerre tahammül yok. O kadar ki, programı yönetenlere bile ayar vermeye kalkıştı. İstanbul’un bütün meselelerini çözmüş gibi, bir de hiç üzerine vazife olmayan işlere gömülmüş. İstanbullu, oturup işine bakanlardan razı olmadığı için, onları gönderip kendisini seçmiş. Bunu birkaç defa tekrarladı.

ÇABUK KAYBOLANLARI UNUTMA

         Bay İmamoğlu, İstanbullu seni belediye başkanı seçti, cumhurbaşkanı değil. Bu bir. Senden istenen ve beklenen Türkiye’yi yönetmeye kalkışmak değil, adaylığın sırasında söylediğin eksikleri, yetersizlikleri gidermek, yani İstanbullunun derdine çare olmak. Bu iki. Üçüncüsü de, biz siyasi konjonktüre, algı operasyonlarına ve hatta tesadüflere dayalı olarak seçilip de, sonrasında çok çabuk kaybolanları çok gördük. Eğri oturup doğru konuşalım: İstanbullu, “oturup işine baktıkları için onları gönderdi” dediklerinizi defalarca seçti, uzun yıllar belediye başkanlığı verdi. Sen de onlar kadar bir süreyi tamamla, ondan sonra kıyaslama yap. Anladık, bulunduğun yeri bir basamak olarak görüp, başka hesapların peşinde koşuyorsun. Ancak, ayağını boşa attığının, böyle devam edersen gelişin gibi gidişinin de çok hızlı olabileceğinin ya farkında değilsin veya birileri seni gaza getirip, bir an önce kurtulmanın hesaplarını yapıyor.

CHP KARŞI ÇIKIYORSA, O İŞ DOĞRUDUR

         Bütün işini gücünü bir kenara bırakıp,  Kanal İstanbul projesine saldırmak nereye kadar devam edecek? Kaldı ki söylediklerin, savundukların elinde patlıyor. Hepsi bir bir çürüyor, uzmanları tarafından çürütülüyor. Bu projenin iyi düşünülmesi, doğru tartışılması, bütün yönleriyle değerlendirilmesi gerektiği bir gerçektir. Bunu daha öncede söyledik ve yazdık. Ancak, CHP zihniyetinin telaşını görünce, başka hiçbir şeye gerek kalmadan, projenin doğru olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, CHP’nin bu ülkenin ve milletin hayrına ve faydasına olacak bir işe destek verdiği, katkı yaptığı, kabul ettiği görülmemiştir.

ÖNCE AYNAYA BAK

         Bu tespitimizi doğrulayan son gelişme, Kanal İstanbul için düzenledikleri çalıştayda söyledikleridir. “Hiç kimse ‘ben bilirim, ben yaparım’ demesin" buyurmuş. Bunu söylerken birisi yüzüne ayna tutsa acaba ne yapar? Bay İmamoğlu, “Ne hükümet tanırım ne hukuk, ne millet iradesi bilirim ne kendi saplantılarımdan vazgeçerim” diyen, sen değil misin? Söylediklerinle kendini tarif ediyorsun. Artık herkes çok iyi biliyor ki, CHP’nin siyasetten anladığı ve uyguladığı tek şey, her ne olursa olsun, hangi mesele gelirse gelsin, anlamadan, dinlemeden kesin bir dille karşı çıkmak ve “istemezük” diye ortalığı ayağa kaldırmaktır. Şimdi yancılar, yanaşmalar da buna dahil oldular ve televizyon kanallarını parselleyip bir algı oluşturmaya çabalıyorlar. Cumhur İttifakı kararlı bir şekilde mücadele ediyor diye, işi FETÖ’ye, PKK’ya sahip çıkmaya, Türkiye’nin karşında yer alanlarla aynı safta olmaya, hatta Türkiye’yi “emperyalist” olmakla suçlamaya kadar götürdüler. Bu çıldırmışlık halidir. Bir de bu hallerine bakmadan MHP’ye akıl vermeye, rol biçmeye çabalıyorlar. Bu zavallı siyaset artık millete de gına getirmiştir.