Bu yazı belki de çok daha önce farklı kişiler tarafından yazılmalı diye düşündüğümden, sessizce sadece olanları ihtiyatlı iyimserlikle izlemeyi tercih ettim. Baktım ki benimle beraber, her düzeydeki akademisyenler, ziraat odaları, ziraat mühendisleri odası, ziraat mühendisleri birliği, tarımla ilgili bakanlıklar ve meslektaşlarım izliyor.

Mesleki mücadelemizde, ülkemiz tarımını mutlu günlere ulaştırmak için gece gündüz çalışan, yüce ülkülere kendini adayan, vazgeçmeyen, liyakat sahibi yöneticiler, bilim insanları, ziraat mühendisleri, araştırmacılar ve çiftçilerimize vefayı borç bilerek, başkalarından değil, kendi benliğimden gelen mücadele bilinci ile bu yazıyı kaleme alma ihtiyacını hissettim ve görev bildim.

Tarım, ülkemizde her dönem siyaset malzemesi olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Geçmişten günümüze her hükümetin-idarenin yumuşak karnı olmuştur maalesef. Sıkışınca, tarımı çok iyi bilmenize gerek yok. “Rüzgârsanız esip geçersiniz, tayfunsanız alıp götürürsünüz, çekiçseniz çakar gidersiniz.” Bu bakış açısı ne ülkemize ne ülke tarımına ne de çiftçimize zerre kadar katkı sağlamamıştır.

Sırf siyasete malzeme çıkarmak, muhalefet yapmak için özellikle son dönemlerde çiftçiler karın tokluğuna çalışan, her zaman zarar eden, hasat dönemlerinde ağlayan, sızlayan, eğitim seviyesi düşük, yaş ortalaması büyük bir yığın olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu yanlış algılar sonucunda çiftçiler ben çiftçiyim demeye çekinir, utanır hâle geldi maalesef. Bu algılardan dolayı önümüzdeki dönemlerde çiftçiler bankalardan kredi kullanamaz duruma gelirse hiç şaşırmamak gerek! Her şeyden önce çiftçilik mesleğine saygı duyulmalı! Çiftçi, emeğinin ve alın terinin karşılığını almalı!

Nietzsche’nin “Bana yalan söylediğine üzülmedim, bundan sonra sana inanamayacağıma üzüldüm” sözünde vurguladığı gibi yalan, güvenin birinci düşmanıdır. Zararsız beyaz yalanlara tüm ilişkilerde zaman zaman başvurulsa da bunların sık olması ve beyaz yalan olmaktan çıkması çiftçinin güvenini temelinden sarsmıştır.

Evet, çiftçi borçlu! Borçlanarak ve kısmen kredi kullanarak üretim ve yaşam döngüsünü sağlıyor. Bunu kimseden saklamıyor ve inkâr da etmiyoruz! Çünkü çiftçi yaşamının ve tarımsal üretimin devamlılığı aslında borçlanarak sürer. “Borçlanmak, çiftçinin mal sahibi olmasına vesile olmaktır.”

Ne yazık ki çiftçiler mazot, tarım ilacı, gübre ve tohumda büyük ölçüde yurt dışına bağımlı olduğu için son zamanlarda kur hareketlerinden doğrudan etkilenmektedir. Dolayısıyla üretim maliyetleri son derece yükselmiştir. 15 Ekim itibarıyla, 20.20+Zn Gübre 5.250 TL/ton, NPK 15.15.15 Gübre 4.700 TL/ton, DAP 7.250 TL/ton, yüzde 26 CAN 3.000, Amonyum Sülfat yüzde 21 Granül 3.400 TL/ton olurken; Organomineral Gübreler ise, 24.0.0+10.OM 6.200 TL/ton, 8.21.0+5 SO3+ZN 5.700 TL/ton olmuştur. Dolayısıyla bilimsel esaslar gözeterek her şeyin bir matematiği olduğunu unutmadan çiftçinin “minimum masraf, maksimum fayda” sağlama yoluna gitmesi artık zorunluluk olmuştur.

Gübreleme öncesinde toprak analizi yaptır(a)mayan üreticiler, bilinçsiz gübre kullanımından dolayı üründe, verimde ve kalitede olumsuz etkilenir. Çiftçilerimizin yüzde 85-90’ı alışkanlıkları doğrultusunda gübreleri alır ve kullanır. Bu durum hiçbir bilimsel altyapıya sahip değildir.

Kimyasal gübrelerdeki minarellerin bir kısmı kayba uğrar, bazı azotlu bileşikler havaya uçarken fosfor ve potasyum gibi bazı elementler de toprak tarafından bağlanır. Bitkiler bunları kullanamaz. Bu ve benzeri bilgileri kullanarak toprak tahlili yaptırmadan ne kadar gübre kullanacağım sorusuna cevap aranmamalıdır. Çiftçi artık bitkiye her yıl aynı tonajda aynı gübre verme âdetini bırakmalıdır! Çiftçiler bu konularda teknik destek almadan hareket etmemeli ve “kesinlikle toprak tahlili yaptırmadan gübre kullanmamalıdır!”

Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalı. Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) üye çiftçilerinin en büyük parsellerinden 3 tanesine toprak tahlili yaptırıyor ve gübre programı yapıp, öneri sunuyor. Çiftçiler bu imkândan sonuna kadar faydalanma yoluna gitmelidir. Gerekirse ülkemiz genelinde TKK ile tarım ilçe müdürlükleri bir proje başlatmalı, toprak tahlili yapıldıktan sonra gübre satışı önceliğinin sağlanması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. “Ziraat mühendisleri sahada ve çiftçilerle devamlı dirsek temasında olmalıdır.”

Son dönemlerde tarımsal konularla ilgili toplantılar ve etkinlikler yapılıyor. Ben de birçoğunu yakından takip ediyor ve notlar alıyorum. Kaç zamandır bekliyorum; söylenenler yapılacak mı? Sahada uygulanacak mı? Çiftçilerin gündemi ile tarım politikaları yürütücülerinin ve karar verici organların gündemi aynı olacak mı? Bunu açıkça ifade ediyorum. Birbirimizi kandırmayalım ve tarımda romantizmi lütfen bırakalım. Çünkü “havanda su dövüyoruz” maalesef! Sürekli bir övgü ve güzelleme ile ülkemiz tarımının romantizmi içindeyiz. Kabul etmeyenler olabilir ama bana göre bu bir romantizm! Söyler misiniz bu romantizmin çiftçiye, tüketiciye, Bakanlığa, STK’lara, üniversitelere kısaca ülkemiz tarımına ne yararı var?

Sistem, ağır sorunlarla karşı karşıya. Mevcut tarım politikaları, maliyet artırıcı unsurların çözümlenememesi, ihracat eksikleri, mazot fiyatları, tarım arazilerinin parçalı ve dağınık olması, tarımsal üretimde verim ve kalitenin düşük olması, desteklemeler, sulanabilen arazi miktarının azlığı ve mevcut su kaynaklarının etkin kullanılamaması, maliyetlerin artış hızına satış fiyatlarının yetişememesi, kuraklık, su kaynaklarının yetersizliği, bilinçsiz tarımsal sulama ve kurutulan göller vb. gibi sorunlar sayılabilir. Bunların yanı sıra içimize bir virüs gibi giren liyakatsizlik ve ihmal ettiğimiz, değersizleştirdiğimiz çiftçilik mesleği ve çiftçiler…

Son söz: Kim yaparsa yapsın, yanlışa yanlış diyebilme kabiliyetini göstermemiz gerekir. Yapılan yanlışa yanlış diyebilelim ki, yanlış düzeltilebilsin. Dolayısıyla çiftçileri siyasete malzeme olarak değil, tarımı ne pahasına olursa olsun, “korunacak sektör” olarak görmeliyiz.