Bunların arasında normal birini görmedik.

Zorlaştırmayıp kolaylaştıranı, korkutmayıp sevdireni; bölmeyip bir araya toplayanı…

İçlerinde öyle sapkınları var ki sanki başka meselemiz yokmuş gibi ısrarla “kız çocuklarıyla evlenme” konusu ile ilgili ahkâm kesiyor. Dine karşı yalan, Allah’a karşı da iftira atıyor!… İşte nifak budur! Halkı kin ve nefrete sürükleyerek, bölmek, dini duyguları aşağılamak budur!

Ne yapmak lazım? Çocukluklarına inmek lazım, başka çaresi yok!

Kim bilir daha sabi iken hangi travmaları yaşadı haspam?... Ne büyük tacizlere maruz kaldı da bunlar şimdi şimdi ortaya çıkıyor, bakmak lazım…

Eee, psikolog arkadaşlar da biraz fazla mesai yapacak artık, ne yapalım…

***

Bunların Feslisi de başka bir çeşitti. Hatta İstiklal Savaşını kazanmamızı bile hazmedememiş “keşke Yunan kalsaydı” diyebilme gaflet ve ihanetini göstermişti.

Bir gün Fesli’ye, “Falanca kitabınızın filanca sayfalarında dönemin din adamlarının Atatürk’ten sitayişle bahsettiğini, aralarında çok kıymetli dostlukların kurulduğunu, mektuplaştıklarını, cephede savaştıklarını, İstiklal madalyası ve takdir belgeleriyle taltif edildiğini yazmışsınız… Kitabın sonraki baskılarında da bu bölümleri çıkarmış şimdi de aleyhte konuşuyorsunuz, bu nasıl oluyor” diye sormuştum da, bir takım homurtular çıkararak ve yanındaki yeni yetmeleri azarlayarak uzaklaşmıştı…

Anlaşılan yanındakiler de okumamıştı kitaplarını… O üfürdükçe doğru söylüyor sanıyorlardı. Geçti gitti işte… Geride sadece kin, nifak ve ayrılık tohumları bıraktı…

***

Bu tip zevatın içinde nedense huzur verecek, gönülleri coşturacak, birbirimize karşı kalplerimizi yumuşatacak hiç kimseyi bulamazsınız.

Vicdanlarımızı ısıtacak, milli bünyemizi kuvvetlendirecek ve yüzlerimizde tebessüm oluşturacak birine bile rastlayamazsınız.

Devamlı surette çatık kaşlı ve mahkeme duvarını andıran yüzleriyle milletimizi korku tüneline sokmaktan başka bir becerileri de yoktur.

Halk zaviyesinin ve hassasiyetinin ne durumda olduğuna dikkat etmek gerektiğinin bile farkında olmayan bu cühela takımı, önüne gelen her şeyi ellerine geçirdikleri “Sosyal Madde” vasıtasıyla tartışmayı marifet sayıyorlar…

Yasalarımıza göre halkımız içinde kin ve nefret duyguları oluşturarak düşmanlığa sevk etme, dini duyguları aşağılama ve insanlarımız arasında bölücülük yapma suçlarını işleyen bu adamlar hakkında neden bir işlem yapılmaz ki?

O kadar kolay mı hepimizi ilgilendiren konularda insanımızın inancını sarsacak ve inançlarımızla oynayacak dini iftiralar atabilmek, bu kadar kolay mı?

Üstelik “yetki ve salahiyetleri var mı, yok mu” diye sorgulayan da yok… Önüne gelen konuşuyor, ağzı olan konuşuyor.

***

Gönül ve ruh dünyamızın yeniden inşasında biz Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Aziz Mahmud Hüdai, Hacı Bayram-ı Veli ve Hacı Bektaş Veli gibi yüzlerce gönül insanına özlem ve ihtiyaç duyarken bunlar gibi sapkınların gündemimize oturtulması da son derece manidar.

***

Biz Türk Milliyetçileri Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendiyi her geçen gün daha iyi anlıyoruz… Gerçekten de O, tahribatın kaynaklarını çok iyi görüyor, sosyal yıkımı onarmak için büyük adımlar atıyor. Evet, Liderimizin “Huzur Projesi” nden bahsediyorum…

Büyüyen, gelişen; hedefini Türk Yüzyılı olarak belirleyen Türkiye’nin mekanik yükselişi yanında manevi yükselişe de ihtiyacı yok mu sizce? Elbette var.

İşte Sayın Bahçeli “Huzur Projesiyle” atiye giden yolda taşları böyle dikkatlice döşüyor…

***

Ya onlara ne dersiniz? Sanki düşman gibiler! Ağızlarını açtıklarında kin ve nefretten; cinsellik ve düşmanlıktan başka bir konu bulamıyorlar! Eh zikirleri buysa fikirlerini de tahmine gerek yok sanırım.