İnsan ilk maçta kaçan goller için hayıflanıyor, üzülüyor. Yani şu Fenerbahçe’nin, şu Sevilla’ya elenmemesi lazım. Maç boyunca sahada hiç yoktu, İspanyol ekibi. Sadece vakit geçirmek ve sertlik için sahaya çıkmışlardı sanki.

Peki, Fenerbahçe ne yaptı ? Bir kere topa sahip oldu, sabretti. Arda orta sahada bir virtüöz gibi top ağıttı, takımı hücuma kaldırdı. İkinci yarının başında attığı şut gol olsa, Alex gibi heykeli dikilirdi. İsmail uzun süredir oynamamasına rağmen Zajc ile rakibe nefes aldırmadı. Valencia gol alışkanlığını sürdürdü ama golden  hemen sonra ve ikinci yarıda kaçırdığı pozisyon ona yakışmadı. Sarı Lacivertli takımda sadece Oosterwalde sırıttı. Hep yazdık Osayi varken, niye arayışa giriyor Jesus, anlamak mümkün değil. Hem atletik, hem ayaklarına hakim. Batshuayi’nin erken sakatlığı şanssızlık. Tam onun maçıydı, rakibin 5’li defansını dağıtabilecek bir futbolcuydu. Bir sözümüz de taraftara. Tam baskı kurulmuş, rakip sinmiş, sahaya yabancı maddelerin atılmasının anlamı ne ? Sevilla’nın ekmeğine yağ sürdüler, oyunu soğuttular. Onlar da gereğini yaptı, sahada her türlü “Çirkefliğe” baş vurdular.

Yine de maçı bırakmadı, Fenerbahçe. Jesus da gerekli değişikliklerle takımı ateşlemeye çalıştı. Emre hızını ve çalımlarını konuşturdu, Pedro ceza alanını karıştırdı, Rossi rakibi bunalttı.

Ama olmadı.

Yetmedi Fenerbahçe’nin baskılı oyunu, bir türlü maçı uzatmaya götürecek golü bulamadı. Başta da yazdık, ilk maçta kaçtı tren. 6 kupa kazanmış Sevilla’yı, iki maçta da oyun olarak üstünlük sağlamamıza rağmen geçemedik.

Yazık oldu, hem de çok yazık !