Geleceğin gıda güvenliğini garanti altına alan, bu görevin yanı sıra çevreye, ekonomiye ve topluma yarar sağlayan çok sayıda görevi de yerine getiren meslektir, çiftçilik!

Çiftçilerin günlük işleri inek sağmaktan ya da ekmek, yem vb. ürünlerin yapımı için tahıl yetiştirmekten ibaret değildir. Çiftçiler yenilikçi, girişimci, işveren ve çevre koruyucusu olarak pek çok farklı görevi üstlenir. Dolayısıyla çiftçilik mesleği çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu meslek, hem çevre üzerinde hem de çiftçilerin kendi çalışmaları üzerinde olumlu bir etkiye sahip olan pek çok disiplinle etkileşim hâlindedir. Maalesef ülkemizin büyük bir çoğunluğu, tarımsal üretim ve çiftçilik mesleğine ilişkin çeşitliliği yeterince önemsememektedir.

Bir cenazeye gittiğinizi düşünün, ölen kişinin üzerine toprak atanların küreği tutuşundan kim şehir çocuğu, kim köylü çocuğu anlamak çok kolaydır. Dünyanın en basit aletidir kürek ama o bile bir aşinalık ister.  Acemi bir kişinin eline kürek oturmaz!  Beş dakikada avuç içi su toplar, yarım saat sonra kişi küreği tutamaz hâle gelir, bitkin düşer, perişan olur!

Çiftçilikte binlerce yıllık kadim bilgiyi dededen, babadan alırsın. Elin, ayağın, yüzün, gözün hatta derin bile uyumludur toprağa, güneşe ve rüzgâra… Daha elini sıkarken anlar karşındaki senin çiftçi olduğunu. Şimdi bu insanlar uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor topraktan.  Ya pes ediyor bırakıyor ya da bu kadim mesleği bırakması için ailesi zorluyor.  Hiç yoksa çocukları kaçıyor dede-baba mesleğinden. Gençlerin bu meslekten kaçışı iki yönlü: Kendi çabalarıyla ve aile destekli kaçış. Yıllardan beri süregelen bir durum ise okuyan genç kesimin beyaz yaka, şehirlerde yaşaması, okumayan kesimin ise köylerde kalıp, mavi yaka (çiftçi) olması!

Köyde kalıp çiftçilik yapan kişilerin yerine kim gelecek biliyor musunuz?  Hani o cenazede küreği tutamayanlar var ya işte onlar gelecek!

HARMAN YERİNDE SEVİNÇ DEĞİL, ENDİŞE VAR!

Birçok tarım ürününde hasat dönemi yaklaştı. Çiftçi için hasat demek; sevinç demek, mutluluk demek. Aylarca süren çabanın, verilen emeğin karşılığının alınması demek! Çiftçi hasatla elde ettiği ürünün geliri ile hem yaşamını sürdürecek hem de yeni ekim dönemine hazırlık yapacak, yapılan hasatla da üretimini sürdürecek. Son yıllarda çiftçiler hasat sevincini pek yaşayamıyor! Harman yerinde sevinç değil, endişe var! Tarımsal üretim yavaş yavaş sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.

Ülkemizde tarımsal faaliyet için gerekli girdiler büyük oranda dışa bağımlı. Yani dış alımla (ithalatla) karşılanıyor. Üretim yapan çiftçinin kullandığı temel girdilerin başında gübre, mazot ve elektrik her üçü de dışa bağımlı. Girdi fiyatlarındaki artış oransal olarak ürün fiyatına yansıtılamıyor!..

Böyle bir gidişatta 2022 yılı için buğday taban fiyat beklentisinde oda ve birliklerden farklı sesler yükseliyor. Tarımla ilgili odalar, birlikler bir araya gelip buğday yetiştirilen bölgelerde 1 kg buğdayın maliyetini çıkaramıyor maalesef.  Âdeta her kafadan bir ses geliyor (Buğday taban fiyat için 5,50 TL’den 7,00 TL’ye kadar fiyatlar söyleniyor). Yaşanan sancı: Çiftçileri-üreticileri temsil edecek mekanizma işlevini yapamamaktadır. Çiftçiler-üreticiler sektörde olduğu gibi bugünlerde buğday taban fiyatının belirlenmesinde de hem öksüz hem de yetim kalmışlardır. Özetle, tarımda hasat dönemi bayram tadında değil, endişe ve kaygıyla yaşanıyor.

 TARIMSAL ÜRÜN ÜRETİLMİYOR MU?

Tarımsal üretim yapılmıyor tartışması hep yapılıyor. Yapılıyor çünkü tarımsal ürün üretiminin hepsinde kemikleşmiş tekelci alıcılar var! İşleyiş aynen şöyle: Önce dikkati başka yere çekmek için, ülkede tarımsal ürün üretimi (bitkisel ve hayvansal) yapılmıyor diye sanal olarak bu işin propagandası yapılıyor. Doğal olarak da bu işlerin detayını bilmeyenler hakikat sanıyor. Sonrasını sizler de biliyorsunuz!

Sebze ve meyve hallerindeki kabzımalların tarihi Osmanlı’dan geliyor. Öyle kemikleşmişler ki, fazla ürünü Haliç’e dökerlermiş. Şimdi de yaşananlar çok farklı değil “fiyatlar yüksek kalsın diye ürünü çöpe döküyorlar.”

Fındığı ele alalım. Tek bir şirket ve onun iş birlikçileri tarafından fındık alınıyor. Büyük oranda ihraç ediliyor. Ama dönüp bakıyoruz ki fındık üreticileri perişan! Fındıkla beraber kayısıda da aynı sorun yaşanıyor.

Zeytinyağını, davul zurna eşliğinde Amerikalılara teslim ettik. Bize zeytinyağı yerine margarin yedirmeye 1950’lerde başladılar. Oysa kendileri zeytinyağı tükettiler. Bizlere de “Zeytinyağı yiyemem aman...” türküsü söylettiler! Şu anda ihracat ve ticaretini onlar kontrol ediyor.

Son söz: Ülkemiz, tarımsal ürünler ticaretinde kemikleşmiş tekelleri kırmadığı sürece, tarımsal ürün ihracatından artı değer elde edemez! İç tüketimde, ürünlerini de çok daha pahalı yemeye devam eder. Dolayısıyla “Her uluyanı KURT zannetmeyin, ustaca KURT taklidi yapan köpekler var içimizde!”

Sevgili çiftçilerimiz, hasat döneminizde ürününüz bereketli, kazancınız bol olsun.