1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Rum terörü yüzünden işlemez hale getirildikten ve 1974’te Sampson’un askerî darbesiyle fiilen ortadan kaldırıldıktan sonraki süreçte 15 Kasım 1983 Kıbrıs Türklüğü açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil eder.

Kıbrıs’taki garantörlük hakları uyarınca, Sampson’un darbesinden beş gün sonra, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmesi ve ardından yaşananlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanına giden yolu açmıştı. Geçtiğimiz Pazar günü, KKTC’nin ilanının 37. yıl dönümünü idrak ettik. Bu seferki kutlamalar, öncekilerden daha gösterişli ve anlamlıydı, önemli mesajlar içeriyordu.

Bu sene Cumhuriyet ilanının 37. yılı kutlanırken, KKTC Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Türkiye’ye mesafeli bakmayı bırakın Ankara’yı bir saniye bile aklından çıkarmayan bir lider vardı Lefkoşa’da. Yeni seçilen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC ile Türkiye’nin etle tırnak gibi olduğunu açıkça ve samimiyetle dile getiren bir siyasetçi olarak Kıbrıs Türklüğüne liderlik ediyordu. Öncesinde o koltuğu işgal eden Mustafa Akıncı’nın yaşattığı kayıp yıllar son seçimlerde ne mutlu ki sona ermişti.

Cumhurbaşkanı Tatar, Rumlara toprak vermeyi aklından geçirmek şöyle dursun, Rumlara ve arkasındaki AB’ye karşı dimdik durup Kıbrıs Türkü’nün hakkını sonuna kadar savunacak bir duruş ortaya koyuyor. Tatar’ın bu tavrı, tam da hakları çiğnenen Türk halkının ve Doğu Akdeniz’de köşeye sıkıştırılmak istenen Türkiye’nin aradığı ve istediği idi. Dolayısıyla Tatar’ın işbaşına gelmesi, Kıbrıs’ta Türklerin ve Türkiye’nin menfaatlerinin korunması açısından çok olumlu bir gelişmedir diyebiliriz.

Kıbrıs’ta işler iyi giderken, Türkiye’nin KKTC’te olan desteğinin de en üst seviyeye çıktığını da görüyoruz. Pazar günü KKTC’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu önemli günde yanında MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin de yer alması, başlı başına büyük bir mesaj olarak görülmeli. Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu, Kıbrıs Türklüğü dahil tüm Türk dünyasının en büyük destekçisi olan Sayın Bahçeli’nin Kuzey Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanına refakat etmesi, sembolik bir adım olarak görülemeyecek kadar önemlidir.

Cumhur İttifakı’nın iki lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Genel Başkan Sayın Bahçeli’nin Kuzey Kıbrıs’ta yan yana olmaları, elbette Yunanistan başta olmak üzere Kıbrıs üzerinde planlar kuranlara ciddi bir uyarı olmuştur. İki liderin birlikte kutlamalara katılacağını ve Maraş’a gideceğini öğrendiğinde bunu “eşi görülmemiş provokasyon” olarak nitelendiren Yunan yetkililer, türlü bahanelerle bu ziyaretin önüne geçmek için uğraşmışlardı. Rum sevdalısı küçük bir azınlık da Avrupalı akıl hocalarının sözcülüğünü yapıp bu ziyaret öncesinde memnuniyetsizliklerini dile getirmişti. Ancak, Kıbrıs Türk halkının kahir ekseriyetinin bu ziyareti istediği ve bundan bahtiyarlık duyduğu da tartışmasız bir gerçekti.

KKTC’de cumhuriyetin ilan edildiği günün yıl dönümünde, Türk siyasetinin ve devletinin en önde gelen iki liderinin beraber gerçekleştirdiği Kıbrıs ziyareti, artık Kıbrıs’ta Türk tarafının daha güçlü olacağını ortaya çıkarmıştır. Artık Kuzey Kıbrıs, AB’nin ya da bölgedeki çıkarları için oyun tezgahlayanların değil Türkiye’nin belirlediği istikamette gideceğini ilan etmiştir.

KKTC, kimsenin Kıbrıs Türklüğüne ait olan bir toprak parçasına ya da başka bir zenginliğine ipotek koyamayacağını Maraş’ı açarak ve Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Devlet Bahçeli’yi Maraş’ta ağırlayarak dünyaya duyurmuştur. Maraş ziyareti, cumhuriyetin yıldönümü kutlamalarını taçlandırmış ve artık Kıbrıs’ta hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını dosta da düşmana da göstermiştir.