Dünyada hiçbir büyük ve önemli bir iş, yüreği ülke sevdasıyla yanıp tutuşmayan, hiç cefa çekmemiş ve inanmadığı şeyleri savunmuş politikacılarca başarılmış değildir. Büyük davalar, tehlikelere ve zorluklara cesaretle göğüs geren, ömrü boyunca yılmamış, inançlı ve azimli insanların liderliği altında başlamış ve başarılmıştır.

BİLGE LİDER, TARİHİ ŞAHSİYET

Rahmetli Başbuğumuz, tarihte örneklerine pek sık rastlanmayan müstesna şahsiyetlerden biridir. “Bilge lider”, “tarihi şahsiyet” gibi sıfatlar, liderimizi anlatmakta kullanılan başlıca sıfatlar olarak Türk milleti tarafından benimsenmiş ve kabul görmüştür. Tarihi geleneğimiz açısından onu en iyi anlatan, tanımlayan sıfat ise “Başbuğ” olmuştur. Alparslan Türkeş Bey, Türk dünyasının başbuğu unvanına sahip, tarihi bir şahsiyettir.

Başbuğ, köylerin nüfus kaybetmesini yıllar önce görmüştür. “Kalkınmanın büyük merkezlerden çevreye doğru değil, çevreden başlatılarak büyük merkezlere doğru yürütülmesi lazımdır” diyen Başbuğ’u bugünlerde bir kez daha anlama fırsatı doğuyor. Dolayısıyla daha önceden ayrıntılı bir şekilde kaleme aldığım Başbuğ’un “Tarım Kentleri”nin güncelliğinden, ileri görüşlülük ve planlama gerekçelerine başka bir bakış açısıyla kısaca bahsetme gayreti içinde olacağım.

TARIM KENTLERİ'NİN KIRSALA DOKUNUŞU

Başbuğ Alparslan Türkeş: “Köylerimiz, ilmi metotlarla yapılacak iyi bir araştırma ve etüt sonucu seçilecek Tarım Merkezi Köy’ler-Tarım Kentleri etrafında yeniden teşkilatlandırılacak ve Devlet, Merkez Köy olarak seçilen bu yerleşim birimine, yol, su elektrik, telefon, kanalizasyon gibi her türlü altyapı yatırımlarını okul, hastane, adalet ve kamu hizmetini yürüten diğer kurumlar, bunların yanında sosyal ve kültürel faaliyetlerin yoğunlaşabileceği tesisleri götürmelidir” görüşünü benimsemiştir. Dolayısıyla Merkez Köy’lerde atölye, fabrika, banka sigorta ve diğer ekonomik kurumlar ile sanayi tesislerinin kurulması teşvik edilmesi gerektiğini ve böylece Merkez-Cazibe Köyü kentleşecek, tarım kenti hâlini alacak, şehirdeki yaşam ne ise köydeki o olacaktır. Sonuçta oluşturulacak bu tarım kentinin aynı zamanda bir tarım sanayii kenti de olacağını savunmuştur.

1970'LERDEN GÜNÜMÜZE BAKIŞ

Türkeş 1970’ler de uygulanan politikanın şehirlere göçe ve gecekondu mahallelerinin oluşumuna sebep olduğunu, kalkınmanın merkezlerden köylere değil tam aksine kırsaldan kentlere doğru olması gerektiğini vurgulamıştır. Mevcut hükûmetin kırsalda olan nüfusun kentlere doğru göçün önünü açtığını vurgulayan Türkeş, bu yanlış politikanın “çiftçiyi toprağından, köylüyü arazisinden ve hayvancılıktan soğuttuğunu” belirterek toprak, tarım ve köy politikasını eleştirmiştir. Türkeş, “tapu ve kadastro meselesi çözüme kavuşturulmalı ve kooperatifleşme nizama sokularak köy veya bizim adlandırmamızla “Tarım Kentleri” meselesi hâlledilmelidir” diyordu. O yıllarda “köylerde cazibe merkezleri oluşturmayı elektrik, su, PTT binası, yatılı okullar gibi medeniyetin altyapısını köylerde oluşturulması gerektiğine” inanıyordu.

BOZKURTLARIN KIRSALA BAKIŞ AÇISI

Bozkurtlar; kırsal alanda yaşamayı terk etmeme, üretimi teşvik ve istihdamı planlıyorlardı. Özetle köyden kente bilinçsiz ve plansız göçe karşı çıkıyorlardı. Türk toplumunda kültürel kırılmalara, insanlarımızda sosyal statü kaybına, neden olacağına ve köylerde de üretimin azalmasına sebep olacağını biliyor ve bu durumu istemiyorlardı.

Alparslan Türkeş’e göre, “Türk milletinin kalkınması, sanayileşme ile birlikte ve aynı zamanlı olarak köylünün kalkınmasını temin etmek ve bilgi toplumu seviyesini yakalamakla mümkün olabilir.” Bu doğrultuda “Tarım Kentleri Projesi” ile iki köklü devrim birisi sosyal, İkincisi ise ekonomik köy kalkınması sağlanacaktı.

MERKEZİ KÖY'LER-TARIM KENTLERİ

Başbuğ’a göre, “Köylü özü ve sözü ile sapmalar göstermeyen, fakat daima ihmal gören Türk insanıdır. Yolsuz, ışıksız, susuz, okulsuz, hastanesiz, doktorsuz, kültür ve sanat faaliyetlerinden habersiz, hepsinden önemlisi fakirlik içinde yaşayan köylü, insan haysiyet ve onuru içinde yaşamıyor demektir. Bu durumu ortadan kaldırmanın tek yolu, daha 1923’te Atatürk’ün işaret ettiği gibi, köylerimizi, ilmi metotlarla yapılacak iyi bir araştırma ve etüt sonucu seçilecek Tarım Merkezi Köy’ler-Tarım Kentleri etrafında yeniden teşkilatlandırmaktan geçer” inancıydı.

70’li yıllarda köy ve köylünün durumuna değinen Türkeş, “tarım alet ve makinelerinin, gübre ve akaryakıtın pahalı olması sebebiyle köylülerin şehirlere göç ederek üretici vasıflarını bırakıp tüketici ve vasıfsız işçi durumuna düştüğünü” vurgulamış. “Bunun önüne geçmek için çiftçiye ucuz ve bol kredi sağlanmasını, çiftçinin ürünlerinin belirlenecek taban fiyat üzerinden alınmasını ve kooperatifleşmenin bir an önce yaygınlaştırılmasını” savunmuştur.

MİLLİYETÇİ TARIM POLİTİKASI

Kıymetli Büyüğüm Sevgili Devlet Bahçeli Bey’in yıllar önce “Türkiye’nin stratejik ve mukayeseli üstünlüğü tarımdır, toprağın dilidir. Geleceğin dünyasının tesisi tarım-sanayi entegrasyonu ile tarımsal ürünler için uygun pazarlar oluşturulmasından geçmektedir” sözü de ülkemiz tarımı için bugün bir gerekliliktir.

Rahmetli Alparslan Türkeş Bey ve Sevgili Devlet Bahçeli Bey tarafından ortaya konulan çoğu fikir ve proje gibi Milliyetçi Tarım Politikası ve tarım konusundaki düşünceleri de maalesef hem geçmişte hem de günümüzde iyi anlaşılamamıştır. Hatta siyasi rekabet dolayısıyla diğer birçok siyasi parti temsilcileri tarafından saptırılarak halka yanlış gösterilmiştir. Bir kısmı ise yanlış taklit etme suretiyle farklı algılamalara yol açmıştır.

Oysaki bu günlere geldiğimizde hem rahmetli Başbuğumuz hem de kıymetli büyüğüm Sevgili Devlet Bahçeli Bey tarafından ortaya konan her fikir ve projede olduğu gibi, “Tarım Kentleri Projesi”, köycülük ilkesi, çiftçiye bakış açısı, tarımsal üretimin ve kırsalın desteklenmesi, dışalım ve dışsatım durumlarımız, “Milliyetçi Tarım Modeli” ve tarımın stratejik gücü olmazsa olmaz tarzında bir gereklilik olarak bu günlerde karşımıza çıkmaktadır.

Ancak fikir ve projelerin doğruluğunu kabul etmek kadar, onlara uygun doğru plan ve programların aynı zamanda doğru ve bütüncül olarak uygulanması önemlidir. Doğru plan ve programlar hazırlanmaz, onları uzun yıllar takip ve tatbik edecek ehliyetli Ülkücüler kadrosu olmazsa her türlü çalışmada olduğu gibi tarımsal çalışmalar da verimsiz kalacaktır.

Son söz: Bozkurtlar; dağların ardını görebilen ve her türlü durumda krizi yönetebilecek yapıya sahiptir. Ülkücü idealizmi; vücut bulduğu her neferde çalışkanlık, vatan sevdası ve ileri görüşlülük ile her daim, bir adım sonrası için hareket eden ve ettirendir. Bozkurtları birbiriyle kenetleyen, omuzlarındaki sorumluluk bilincidir. Bozkurtlar sorumluluğun altından alnının akıyla çıkmayı arzu eder ve bu aldığı sorumluluğu her yönüyle hesap eder. Önceliği kendisi değil, ülkesinin ve milletinin yarınlarıdır. Ülkücü; sosyoekonomik, siyasal, âdet ve töreler kısacası hayatın her alanda akışını hesap eder.

Sloganların ötesinde bir gayretin dâhilinde olduğumuz için bizler Ülkücüyüz!

İyi pazarlar dilerim.