Ekonomik alanda bir süredir meydana gelen daralmayı seçim sonuçlarıyla birlikte değerlendirmeye tabi tutan birileri erken genel seçim söylemini kamuoyunda belirginleştirmek çabası içinde.

Türkiye’yi sürekli seçim düzleminde tutmak doğru mudur? Sürekli seçim atmosferi, başta ekonomi olmak üzere hayatın reel gerçeklerini türbülans ortamında tutar.

Türkiye, yerel seçimden yeni bir genel seçim talebiyle çıkmamıştır. Aksine vatandaşın sandık marifetiyle verdiği mesaj açıktır: Bu bir yerel seçimdir ve herkes işine baksın!

Türkiye 1946’dan bu tarafa az tecrübe yaşamamıştır.

Türkiye’nin demokrasi tecrübesi kimi acı ama pek çoğu ders niteliğinde olaylar içermektedir.

Elimde Kurtul Altuğ’un, "Demokrasinin Yaralı Yılları" kitabı var.

Merhum devlet adamı Süleyman Demirel’le ilgili siyasi hatıraları içeriyor.

Hatıra kitapları okumak önemlidir.

Çünkü devlet adamlarının hatıraları, sadece kendi şahsi hayatlarını değil devletin işleyişini de anlatır.

Kitap, 1979 yılının ara seçimlerine ilişkin anılarla başlıyor. Adalet Partisinin Genel Başkanı Süleyman Demirel, ara seçim sebebiyle Anadolu’da propaganda gezisindedir; seçimi takip eden gazeteci Kurtul Altuğ’a Malabadi Köprüsü’nden geçerken sorar:

-Nasıl buluyorsun seçim kampanyasını?

Altuğ, cevap verir:

-Her şey lehinize görünüyor. Seçimi, halkın meydanlarda bağırdığı gibi 5-0 alabilirsiniz. Ama size söylemeliyim ki, bu kötü dönemde bu yükü sırtlamayın.

Süleyman Demirel’in cevabı dönemin siyaset mekanizmasının halini gözler önüne sermeye amadedir:

-Ziya Ül-Hak formülünün dışında her formüle razıyım. Yeter ki, Türkiye’de demokrasiye dokunulmasın.

Ara seçimden Adalet Partisi başarıyla çıkar; seçimin ardından Başbakan Bülent Ecevit, istifa eder ve Süleyman Demirel, hükümeti kurma yetkisini alır.

Memleket iki bela ile boğuşmaktadır. Birincisi enflasyon diğeri ise terör.

Ekonomik sorunları aşmak için bugün bile tartışılan keskin bir program olan 24 Ocak kararları devreye sokulur. Reçete acıdır ama sonuç alacak gibi görünmektedir.

Başbakan Süleyman Demirel’i en fazla şaşırtan olay, Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki askerlerin davranışıdır. Komutanlar, sıkıyönetime başladığımız zamandan daha gerideyiz, açıklaması yaparlar.

Demirel’in cevabı nettir:

-Devletin sizden başka gücü yoktur, sokağa teslim olamayız. Siz sıkıyönetimi yapamıyoruz, diyemezsiniz.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Nato toplantısı dönüşü, "Cumhurbaşkanını seçemeyenleri yurt dışında savunamıyoruz" der.

Güvenoyu almış olan hükümete 36 gün sonra muhtıra verilir.

Demokrasinin yaralı yıllarıdır.

Kurtul Altuğ, Süleyman Demirel’le 1992 yılında tekrar görüşürken 1980 krizini hatırlatır: Demirel, cumhurbaşkanının seçilememiş olması sebebiyle siyasetin kilitlendiğini, mevcut Anayasa ile de cumhurbaşkanınını Mecliste seçmenin mümkün olmadığını söyler.

Hakikaten 60 Anayasası en önemli sistem arızasını cumhurbaşkanlığı seçiminde göstermiştir. Demokrasinin kesintiye uğradığı pek çok problemin arkasında dönemin diliyle "Çankaya" sorunu yatar.

Türkiye bugün yeni anayasası ve işleyen demokrasisi ile geçmişin sisli ortamından uzaktır. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli sayesinde cumhurbaşkanlığı siyasi krize sebep olmayacak biçimde halkın reyi ile seçilebilmektedir.

Artık, seçime değil geçime endeksli atılım zamanıdır.

Türkiye, siyasi tecrübesiyle her türlü sorunu aşmaya muktedir bir vatan coğrafyasıdır.