“Deprem parası” dediğiniz şey, bu devletin milletten çok çeşitli vesilelerle aldığı vergilerden biridir ve bütçeyi bu vergiler oluşturur. Eğer böyle bir vergi türü olmasaydı, deprem yaralarının sarılması ve yeni tedbirlerin alınması için devlet harcama yapmayacak mıydı? O zaman da çıkıp, “bu harcamaları nereden yapıyorsunuz?” diye mi soracaktınız?

       Ülkemizin karşı karşıya kaldığı ağır sorunları ve ne yapılması gerektiğini neredeyse her gün değerlendiriyoruz. Akıl, izan ve vicdan sahibi herkes, zor bir dönemden geçtiğimizi ve el birliği ile bu sıkıntıların atlatılacağını bilir, görür ve söyler. Ortada bir seçim olmadığı gibi, 3,5 yıldan fazla bir zaman böyle bir şey gündeme de gelmeyecek. Dolayısı ile ince siyasi hesaplar yapmanın hiç sırası değil. Özellikle milli meselelerde, tek yumruk olmak, ortak ses vermek, milli duruş göstermek, hem sorumluluğumuzun, hem vatandaşlığımızın, hem bu millete saygının, hem de bu devlete olan inanç ve bağlılığın gereğidir.

BÜYÜK SAVRULMA

         Herkesin katılacağı bu tespitimizin sahadaki karşılığı ne yazık ki, hiç de iç açıcı değildir. CHP ve yancıları her türlü değerlendirmenin, her türlü anlayışın, her türlü siyasetin dışına savrulmuşlardır ve nerede duracakları belli değildir. Çok ağır bir sorun olmaya başlamışlardır. Hiçbir değeri dikkate almıyor, hiçbir kural tanımıyor, hiçbir ölçüye uymuyorlar. Türkiye terörle mücadele eder, terör örgütlerini savunurlar. “Bize mi saldıracak?” diyerek PYD’ye yol verirler. PKK uzantıları ile ittifak kurar, Kandilli katillerden gelen açıklamalara itibar ederler. FETÖ’nün sözcülüğünü yapar, verilen mücadeleyi tersine çevirmek için şeytanın aklına gelmeyecek manevralara yönelirler. Siyasi ayakla mücadele beklentilerini sulandırmak, amacından saptırmak ve üzerini kapatmak için çarpıtmanın, yanıltmanın zirvelerinde dolaşırlar.

NE İŞİMİZ VAR ORADA!

         Türkiye terörü yok etmek, sınırlarımızdaki tehdit ve tehlikeyi ortadan kaldırmak için operasyonlar yapar, “ne işimiz var orada” diye ortalığı ayağa kaldırırlar. Daha öncekilerde olduğu gibi, Barış Pınarı Harekâtı sırasında ve sonrasında söyledikleri ile de sadece terör örgütlerini cesaretlendirmiş, Türkiye ile meselesi olanlara malzeme olmuştur. Türkiye’nin çehresini değiştirecek, millete hizmet olacak, hayatın akışını kolaylaştıracak projeler gündeme gelir,  “istemezük” diye sokaklara dökülürler. Kanal İstanbul gibi dünyanın dikkatini çeken bir projenin önünü kesmek için denemedikleri şey, yakıştırmadıkları felaket kalmadı. İşi insanların özel hayatlarına kadar götürdüler.

HAYRETE DÜŞÜREN AÇIKLAMALAR

         Akdeniz’deki hak ve hukukumuzu korumak için sondaj ve araştırma gemileri gönderdik, “herkes orada, biz niye yokuz” diye, duyan işiten herkesi hayrete düşüren açıklamalar yaptılar. Libya ile anlaşma imzaladık, Yunanistan’dan, İsrail’den, Mısır’dan, Fransa’dan çok, CHP ve yancıları rahatsız oldu. Akdeniz’deki kirli ve kanlı hesapları bozmak ve milli menfaatlerimizin gereğini yapmak için Libya’ya asker göndermek gibi tarihi bir karar alındı, terörist Hafter’den fazla CHP itiraz etti. Trump’la görüşülür, “neden görüşüldü?” diye sorarlar, ABD ile restleşmeler yaşanır, bu defa da, “niye gerginlik çıkarıyorsunuz, diplomasiyi kullanın, görüşmeler yapın” diye akıl yürütürler. ABD bize silah vermez, “niye başka yerden almıyorsunuz?” derler, Rusya’dan S-400 alırız, önce CHP’den veto gelir.

MİLLİ OLAN HER ŞEYDEN RAHATSIZLAR

         Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi milli silahının yapılmasından rahatsız olan bir muhalefet örneğini mumla arasanız bulamazsınız. İnsansız Hava Aracı'ndan helikoptere kadar kendi yaptığımız silahlara milletin gazabından korktuğu için fazla itiraz edemeyen CHP, Tank Paleti Fabrikası bahanesi ile buna karşı çıkmanın da bir yolunu bulmuştur. Kemal Kılıçdaroğlu, haftalar, aylar boyunca, bu fabrikayı diline dolayıp, “Niye Katarlılara sattınız?” diye bu millete masal anlattı. Satılan bir şey olmadığını, Türkiye’nin tank üretimini hızlandırmak için harekete geçtiğini bütün dünya gördü, anladı, kabul etti, ama CHP hâlâ aynı yerde duruyor.

VERGİLER BÜTÇEYİ OLUŞTURUR

         Son marifetlerini de Elazığ depremi ile birlikte gösterdiler. Belediye başkanlarının kayak keyfini görmezden geliyorlar, ama bir sosyal medya trolünün dolduruşuna gelip, “deprem paraları nereye gitti?” diye bir tekerlemeye takıldı kaldılar. Yatıp kalkıp bunu tekrarlıyorlar. Bu nasıl bir akıl tutulması, bu nasıl bir zavallılıktır. “Deprem parası” dediğiniz şey, bu devletin, milletten çok çeşitli vesilelerle aldığı vergileridir. Bu vergiler, devletin en önemli ve en büyük gelirini oluşturur. Her birinin ayrı adı, ayrı gerekçesi vardır. Bunlar toplanır, bütçeyi meydana getirir. Sonra da devletin harcamaları buradan yapılır. Nitekim, deprem geçiren bölgelere yapılan yardımların, kentsel dönüşüm için yapılan masrafların toplamının, “deprem vergisi” başlığı altında toplanan vergilerden çok daha fazla olduğunu anlamak için, hesap uzmanı olmak gerekmiyor. Kaldı ki, eğer böyle bir vergi türü olmasaydı, deprem yaralarının sarılması, yeni tedbirlerin alınması için devlet harcama yapmayacak mıydı? O zaman da çıkıp, “bu harcamaları nereden yapıyorsunuz?” diye mi soracaktınız? Deprem vergilerinin yol yapımına, köprü yapımına gittiğini söylemek, eğer bir cehalet değilse, ayrı bir komedidir.

          Bir kalemde aklımıza gelenleri hatırlattık. Ve asıl insanı dehşete düşüren soruyu soruyorum: Bunların bir de iktidar olduğunu düşünebiliyor musunuz?