Yaşadığımız deprem; ölüm ve yaralanmaya yol açması, maddi olarak büyük zarar vermesi, tüm toplumu olumsuz etkilemesi ve neredeyse herkeste strese yol açacak ölçüde psikolojik açıdan travmatik etkiye sahip olması bakımından yüzyılın felaketi olarak değerlendirilmektedir.

Bilindiği üzere 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş merkezli 10 ilimizde yıkıcı etkisi olan 7,7 ve ardından 7,6 şiddetindeki depremler insanlarımızı önemli ölçüde etkilemiştir. Depremin yaralanma ve ölüm dışında ekonomik, sağlık, eğitim, sosyolojik, psikolojik, hukuki olmak üzere birçok alanda etkisinin olduğunu görüyoruz.

Türkiye coğrafik konumu, jeolojik yapısı, meteorolojik özellikleri ve tektonik oluşumundan dolayı çeşitli doğal afetlerin yaşanması olasılığı yüksek bir ülkedir. Bu nedenle, ülkemizde doğal afetler sonucunda önemli sayıda can kayıpları, yaralanmalar ve mal kayıpları yaşanabilmektedir.

Depremin sonuçları olayın ciddiyetiyle yakından ilişkili korku, stres ve travma başta olmak üzere geniş çaplı psikolojik etki oluşturur. Tüm insanlarda görülebilecek bu tepkiler bazı insanlarda kısa süreli iken bazıları için bu süre daha uzundur ve tepkiler travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi sonuçlara kadar uzanabiliyor. Günümüzde kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile bu tür olaylardan sadece yaşantısı olanlar değil, aynı zamanda yaşantısı olmayanlar da etkilenmektedir.

Travmatik olaylar, bir kişinin başa çıkabilme becerisini aşan olağan dışı stres içeren deneyimlerdir. Bu durumda kişi kendisini duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak bunalmış hissedebilir, bunlara güven kaybı, kapana kısılma hissi, çaresizlik, elem ve kaybetme hissi eşlik edebilir. Travma; çok sayıda kişinin kaybına yol açan, dehşet ve korkunun yaşandığı, bireyin dayanabilme gücünü aşan, yeniden uyumu gerektiren olaylar, deneyimler veya durumlar karşısında kişide dehşet, korku ve çaresizlik duygularının ortaya çıkması durumudur. Travmatik yaşantılar, ani gelişir, olağan dışıdır ve beklenmeyendir. Travma sonrası stres tepkileri normal olmayan olağanüstü durumlara verdiğimiz normal tepkilerdir.

Travma yaşayan insanların sergilediği davranış biçimlerine bakarak onları zayıflıkla suçlamak doğru bir yaklaşım biçimi değildir. Çünkü kişinin yaşadığı bu tür olaylar her sağlıklı bireyde korku, çaresizlik, suçluluk gibi tepkiler ortaya çıkmasına neden olabilmekte ve baş etme sistemlerini altüst edebilmektedir.

Bir olayın birey tarafından travmatik olarak algılanması; kişinin söz konusu olayı algılama biçimi, kişilik özellikleri, geçmişte travmatik olaylara maruz kalması ve içinde bulunduğu gelişim dönemi gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir.

İnsanların bu tür örseleyici yaşantılara verdiği psikolojik tepkiler farklı olabilmektedir. Travmaya uğrayan kişinin psikolojik yatkınlığı, sosyal destek çevresi, geçmişteki yaşantıları, şu andaki durumu, gelecek beklentisi gibi değişkenler travmatik olaya yüklediği anlamı farklılaştırabilmektedir.

Aynı zamanda kişilerin deprem gibi travmatik olaya verdikleri tepkiler deprem anında, deprem sonrasında ve uzun zaman sonrasında değişebilmektedir. İnsanlar deprem anında depremi bir tehdit olarak algıladığı için normal olarak kendisini korumaya dönük donakalma, mantıklı düşünememe ve karar verememe, dikkat eksikliği, unutkanlık, halüsinasyon gibi  bedensel ve duygusal tepkiler verebiliyorlar.

Depremden kısa süre sonra; korku, kaygı, üzüntü,  öfkelenme, kırılganlık, bulantı, titreme, istenmeden tekrarlanan güçlü anılar, uyku sorunları, odaklanamama, dikkat eksikliği, depremi tekrar zihninde canlandırma, ilişkilerinde sorun yaşama gibi tepkiler yaygın olarak görülebilmektedir.

Deprem travmasının uzun dönem etkileri ise dünya ve kendisine ilişkin olumsuz düşünceler, gelecekte benzer olayların tekrar başına gelebileceğine ilişkin karamsarlık, insan ilişkilerinde sorunlar, bedensel sorunlar, duygu durum sorunları, olumsuz benlik algısı, öz güven yetersizliği, mesleki ve kariyer gelişiminde yaşanan sorunlar.

Deprem sonrasında depreme maruz kalanlar, onların yakınları ile şöyle ya da böyle depremden bir şekilde etkilenen insanlara psikososyal destek verilmelidir. Bu destek uzmanlar tarafından sunulmalıdır. Okullarda desteği okul psikolojik danışmanları (rehber öğretmenler) verebilir. Okul dışında ise devlet ve özel kurumlarda psikososyal destek konusunda eğitimler almış psikiyatristler, psikologlar, psikolojik danışmanlar, sosyal çalışmacılar gibi alan uzmanlarından destek alınabilir.