Kıymetli okurlarım, açıkça ifade etmek gerekir ki ülkemizde sosyal devleti ne liberaller, sosyal demokratlar ne de kapitalizme entegre edilmiş muhafazakârlar veya sisteme esir düşmüşler inşa edebilirler.

“Ancak ve ancak Türk milliyetçiliği, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş Bey’in bıraktığı yerden bayrağı devralmayı bilir ve Sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey liderliğinde milliyetçiliğin sosyal doktrinini 21’inci yüzyıl perspektifiyle harmanlayabilirse, ülkemizde sosyal devleti ete kemiğe büründürebilecek yegâne oluşum olma vasfını Türk milliyetçileri taşıyacaktır!”

Türk milliyetçileri bu vesileyle “komünistleşmez”, kimse endişe etmesin! Ancak yalnızca bu vesileyle hakiki anlamda “sosyalleşebilir” ve 20’nci yüzyılda bıraktığı sosyal boyutunu yeniden fethedebilir.

Türk milliyetçiliği, geçmişte olduğu gibi bugün de iç ve dış tehditlere karşı bir sigorta işlevi görmekte ve “devleti nasıl korurum?” refleksiyle hareket etmektedir. Bu hareketin mimarı Bilge Lider Sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey’dir. Bunu artık kimse görmezden gelemez, gelmemelidir!

“28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve 13. Cumhurbaşkanlığı 1. Tur ve 2. Tur seçimlerinin görünmez kahramanı Sayın Devlet Bahçeli Bey’dir.” Sayın Bahçeli liderliğinde Milliyetçi Hareket Partisi, milletvekili seçimlerinden sonra da hiçbir esnekliğe mahal vermeden seçimlerin son gününe kadar canla başla çalışmaya devam etmiştir.

Bugün yine gördük ki “devlet aklı” ön plana çıkmıştır. İYİ Parti, Meclise girmiştir ama Genel Başkanları Sayın Meral Akşener Hanım Meclis dışındadır. Deva Partisi’nin Mecliste temsilcisi vardır fakat Sayın Ali Babacan Bey Meclis dışındadır. Gelecek Partisi’nin Mecliste temsilcisi vardır lakin Sayın Ahmet Davutoğlu Bey Meclis dışındadır. Demokrat Parti’nin Mecliste temsilcisi vardır ama Sayın Gültekin Uysal Bey Meclis dışındadır. Cumhuriyet Halk Partisi, Mecliste vardır fakat Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Bey Meclis dışındadır. “Milliyetçi Hareket Partisi Meclistedir, Sayın Devlet Bahçeli Bey Mecliste ve Türk milliyetçilerinin lideridir.” İşte devlet aklı!

Dolayısıyla ülkemizdeki Türk milliyetçiliğini Avrupa milliyetçiliği ile karıştırmamak gerekir. Avrupa’daki örnekleri devleti yıkmaya yönelik olurken aksine, Türk milliyetçiliği devleti korumaya yönelik hareket etmektedir. Ülkemizde yaşayan herkes için şüphesiz “Milliyetçi Hareket” ve “Türk milliyetçileri” büyük bir şanstır ve herkes bu duruşun kıymetini bilmelidir.

Bugün, Türk milleti dört bir yandan maruz kaldığı ekonomik, sosyal, siyasal, savunma, tarım ve eğitim çözümsüzlüğüne karşı bir varlık çığlığı atıyor. Bunu yaparken de şu veya bu iktidarın değil, 1950’li yıllardan beri kurgulanan ekonomik, sosyal, siyasal, savunma, üretim düzenin çürümüşlüğüne karşı bir ses, bir nefes arıyor.

Bugün, Türk milliyetçiliği bu çağrıya kayıtsız kalmıyor da… Siyasal Türk milliyetçiliğinin objektif oy oranı bazı ciddi anket çalışmalarında yüzde 30-35 bandında seyretmektedir ki, bu Türk milliyetçileri açısından ulaşılmış en yüksek potansiyeli simgelemektedir.

 

ARKANIZDA GÜÇLÜ BİR SİYASİ İRADE VARSA…

Sevgili okurlarım, tarımla ilgili sorunları ve yapılması gerekenleri sayfalarca yazmak mümkün.  Her fırsatta “Ne kadar bilirsek bilelim, ne kadar doğru planlar yaparsak yapalım, ne kadar yararlı önerilerde bulunursak bulunalım arkasına güçlü bir siyasi irade koy(a)madıkça başarılı olmak mümkün değildir!” cümlesine yer vermeye çalışıyorum.  İstiyorum ki bu cümleyi, bürokratlar, karar vericiler, çiftçiler, ziraat odaları, ziraat mühendisleri odaları, birlikler, kooperatifler ve STK’lar da bilsin. Bilmek yetmez, anlamak ve uygulamaya koymak da gerekir.

Tüm tarımın paydaşları olarak bizim bakış açımız “Tarım siyasetin tam da merkezindedir” olmalıdır. Üstelik te “siyasetsiz bir tarım olabilir ama tarımsız bir siyaset olamaz!” diye düşünmeliyiz ki yol alabilelim. Paydaşlar, “vakit siyaset vakti!” Dolayısıyla bir tarım yazarının siyaset de yazması kadar olağan bir durum olamaz!

ANA MUHALEFET PARTİSİ “İKİ İLERİ, BİR GERİ”

Ana muhalefet partisi; ülkeyi yönetme yolculuğunda “iki ileri, bir geri” ilerlerken, “hiçbir yerdeyim” noktasını geçtiği andan itibaren; kendilerine yabancı, ülke yönetimine de yabancı oluyorlar. “Hiçbir yerde” hissediyorlar ama “her yerde” olmak istiyorlar, olamıyorlar. Bu gidişatla olamayacaklar da.

Ana muhalefet partisi meseleleri hiçbir zaman mesele etmedi. Çünkü mesele olduğuna dair en ufak bir kaygıları da yoktu. Dolayısıyla edilmeyen meseleler mesele olmaktan çıktı. Görünürde tek gayeleri; “Erdoğan kalksın, biz oturalım” anlayışı oldu.  Dolayısıyla yavru muhalefet partileri de meseleleri mesele etmedi. Halk (seçmen), “Erdoğan kalksın, biz oturalım” anlayışına oy vermedi. Bütün hikâye bu!

KILIÇDAROĞLU’NUN BAŞARISIZLIKLARI TESCİLLENDİ, ONAYLANDI.

Maşallah, ana muhalefet de ülke yönetiminde söz sahibi olamamaktan yana son derece istikrarlı gidiyor(!) Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düzenli ve intizamlı bir şekilde 11 defa seçim kaybeden, ülke siyasetinde temsiliyetleri sorgulanır olan siyasi oluşumlara verdiği vekillerle de son derece istikrarlı gidiyor(!) Sayın Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partili kardeşlerimize daha çok feyiz ve daha çok haz veriyor olmalı ki hâlâ partinin başında görevine devam edecek gibi görünüyor(!)

Sayın Kılıçdaroğlu’na eleştirel gözüken, aslında ona yardımcı olmak maksadıyla birkaç defa yazı kaleme almıştım. Öyle görünüyor ki danışmanları ve yakınları Türkgün gazetesini okumuyor olmalılar ki yazılardan hiç bahsetmemişler. Bir yandan “Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP başkanlık koltuğundan göndermek istiyor.” Ama bir türlü başaramıyorlar. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu; hırsızlık yapmayan, rüşvet ve haram yemeyen, milliyetçi bir insan! Kötü alışkanlıkları bir kenara bırakalım, adamın bir defa şantaja konu olacak bir hareketi, bir kaseti yok! Dolayısıyla şimdiye kadar hiçbir şekilde önü kesilmeden devam eden Sayın Kılıçdaroğlu’nun partiyle ilişkisi ancak başarısızlıkla kesilebilirdi. Böyle de oldu! En son seçimlerde CHP’nin kendi içinde seçim nasıl kaybedilir çalışmaları durumu en iyi şekilde gösterdi.

Diğer yandan CHP’li seçmenlerin bir heyecanı kalmamıştı. Çünkü arkalarında 10 defa yenilgi alınmış âdeta siyasi bir enkaz vardı! Bu durumu 13. cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’ye oy veren herkes anladı ve “artık yeter Kılıçdaroğlu” diyerek büyük bir çoğunluk mutsuz olarak CHP’ye oylarını kullandı. Ama CHP’li seçmenin bu serzenişini bir tek Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi duymadı, anlamadı. Böylelikle CHP’li seçmenlerin hayali bir başka bahara kaldı ve 11 defa seçim kaybedilerek artık Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibinin başarısızlığı tescillendi, onaylandı.

ZORUNLU SESLENİŞ!

Bizler Türk milliyetçileri olarak; her mücadelemizin haklı bir sebebi, milli, insani, İslami ve vicdani bir gerekçesi vardır. Dolayısıyla doğruları söylemek, doğru soruyu sormak kadar söylemi ve soruyu doğru kişide buluşturmak da önemlidir. Ama böylesi bir hareket cesaret gerektiriyor hatta bazen de bedel ödemeyi!

Mevcut hükümette makam sahibi olanlar kendini “Halife Ömer” yerine koyuyor. Ama söylemler farklı, işleyiş farklı, yapılanlar farklı oluyor. Şu ana kadar verilen mesaj “Ağzınla kuş da tutsanız bakandan, bürokrattan ve ülkeyi yöneten partiden tanıdıklarınız yoksa istediğiniz sonucu elde edemezsiniz” oluyordu. Şayet sistem böyle devam ettirilirse böyle bir gençlik, böyle bir toplum çalışma ve üretme azmini kaybeder.

Dolayısıyla “ülkemizin önündeki en büyük sorun liyakatsizliktir. Liyakatsiz yönetim tarzı ile sadece bundan sonraki kuşakları değil ülke geleceğini de kaybederiz.” Bu bilinçle Türk milliyetçileri olarak bu ve benzeri meselelerin farkındayız! Bu bilinçle yeni dönem Türkiye’nin ve Türk dünyasının yüzyılı olacaktır.”

Unutmayalım ki ülkemizde “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışına ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı verilecek avans hâlâ mevcut…

Son söz: Türkiye’miz yerleşmiş bir seçim tecrübesi ve kültürüne sahip olduğunu bir kez daha göstermiştir. Türk milleti, 21 yıldır ülkemizi yöneten mevcut hükümetten, istikrar, hizmet ve projelerden, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan yana tercihte bulunmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanımızı tebrik eder, Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli Bey’le beraber hayırlı hizmetlerinin devamını Yüce Allah’tan dilerim…

İstanbul’un fethinin 570. yıl dönümündeyiz. Tarihin akışının yeniden düzenlenip, yönlendirildiği bu büyük fethin aradan geçen yüzyıllarda eksilmeyip çoğalan coşkusu içinde büyük Türk milletini kutluyorum. Başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere İstanbul’u Türk yurdu yapan bütün kahramanları rahmet ve minnetle anıyorum.