MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkgün gazetemizde geçtiğimiz günlerde Ankara Temsilcisi Kadir Yıldız tarafından gerçekleştirilen ve 4 gün süren bir röportajı yayınlandı. O röportajda hepsi birbirinden önemli ve değerli olan açıklamalarla Türkiye’de ve bölgemizde yaşanan olayları değerlendirdi. Bu konular içinde, son aylarda güncellenerek tartışılan ve gündemde bir hayli yer bulan Suriyeliler ve Afganlar konusuna dair yaptığı açıklamalar ise çok büyük ilgi ve destek gördü. Hangi partiden olursa olsun sağduyulu herkes, Suriyeliler ve Afganlar konusunda yaptığı tespitleri ve değerlendirmeleri akıl, mantık, merhamet çerçevesinde ve Türk milletinin geleceği açısından çok haklı buldu.

          Suriye’den gelen milyonlarca, Afganistan’dan gelen yüzbinlerce düzensiz göçün Türkiye’de açtığı ve açabileceği tahribatları en anlaşılabilir şekilde ortaya koyması ve haklılığın karşılık bulması açısından etkili olmuştur.

          MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Türkgün gazetesinde “Onlar bize misafirdir. Ve geçici koruma statüsüyle ülkemizde bulunuyorlar. Göçlerine neden olan vahim olaylar durulmadan, şiddet sahneleri durmadan bunları kapı dışarı etmek insanlıkla izah edilemez, inançlarımızla örtüşmez. Türk milleti aranan, beklenen, özlenen, merhamet ve hoşgörüsüne ihtiyaç duyulan bir millettir. Biz ilkesel olarak ülkemizde geçici statüde bulunan yabancı ülke vatandaşlarının, güvenli ve huzurlu şekilde tekrar kendi ülkelerine gönderilmesinden yanayız” şeklinde ortaya koyduğu ölçü, Türk milletinin tarih boyunca yaşattığı karakter özelliğine vurgudur.

          2010’lu yıllarda Türkiye-Suriye ilişkisi çok makul ve dostane seviyeye gelmişken, ABD’nin müdahalesiyle ve Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” rezaletleriyle düşman noktasına getirilmesi, bu müdahale sonrası Beşar Esad’ın katliamlara girişmesi ve mazlumlar üzerinde diktatörlük uygulamaya kalkması, milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye kaçmasını ve göç etmesini sağlamıştır. Esad’ın bombaları, ABD’nin bombaları, Rusya’nın bombaları, DEAŞ ve PKK’nın terör eylemleri Suriye’deki masumlar, mazlumlar için adeta cehennem ortamı yaratmıştır. İnsanlar böyle bir kanlı ortamdan kaçmış ve Türkiye’ye sığınmıştır. Bu konuda elbette MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği inançlarımız, merhamet ve hoşgörü anlayışımız devreye girmiştir. Ama sebep ve sonuç ilişkisi açısından söylenecek çok söz var ama geçmişe tekrar tekrar dönmeye gerek yok. Olan oldu. Bundan sonra olana bir çare ve çözüm bulunması gerekiyor.

          Yine MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkgün gazetesi röportajında ifade ettiği “Şu da var ki, bayram münasebetiyle kendi ülkelerine gidebilenlerin, bu gidişlerinde sorun yaşamayanların geri dönüşlerine de lüzum yoktur” sözüne karşı çıkacak bir aklıselim sahibi var mıdır?

          Suriye ve Afganistan’dan gelen milyonlarca kişinin bundan sonra ne olacağı, onlarla ilgili ne gibi tedbirler alınacağı ve çözümler ortaya konacağı bir “devlet planlaması” dahilinde ele alınmalıdır.

          Öncelikli olarak Afganistan’dan yolları, dağları, ovaları aşarak gelen insan manzaralarının önüne geçmek gerekiyor. Bu manzaralar Türkiye’nin sınırlarının “yol geçen hanı” gibi görünmesine sebebiyet vermektedir. Düzensiz göç, sosyal birçok düzensizliğin yaşanmasına sebebiyet veriyor ve aynı zamanda güvenlik sorunu da oluşturuyor.

          250 bin sayısına ulaşan Afgan göçmenin kaçının masum ve mazlum, kaçının ajan, kaçının terörist olup olmadığının tespiti neye göre yapılmaktadır?

          Bu soruyu geçmişte Suriyeli göçmenler için de sorduk. Evet, o gelen milyonlarca Suriyeli içinde kaçı masum ve mazlum, kaçı ajan, kaçı terörist? Bunun tespiti yapılmış mıdır? ABD’nin yol haritasıyla hareket eden terör örgütü YPGPYD Türkiye’ye bu göç yoğunluğu sırasında kaç kişiyi sokmuştur?

          Türkiye’nin günden güne değişen demografik yapısı gelecek yıllarımızda bizleri nasıl bir maceraya sürükleyecektir?

          MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli işte bu yüzden “Ülke olarak demografik istikbalimizi düşünmek zorundayız. Nüfus istiklalimizi korumak mecburiyetindeyiz. Önümüzdeki 50 yıl, 100 yıl için demografik bir projeksiyon hazırlanmalıdır. Gelecekte nüfusun bileşenleri nasıl olacak? Anadolu coğrafyasındaki demografik dağılımın içeriği nasıl şekillenecek? Suriyeliler bize emanettir. Buna diyeceğim bir şey yoktur. Ama ilanihaye burada kalmaları mümkün değildir” açıklamasını yapmıştır.

          MHP Lideri Devlet Bahçeli buna benzer açıklamayı geçtiğimiz yıllarda da yapmıştı. Mesela geçtiğimiz yıllarda bu konuda yaptığı iki açıklaması şöyleydi:

          “Halen Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan pek çok sorunumuz varken, bunun üstüne yeni bedellerin ve telafisi çok zor olacak yeni yüklerin ilavesi asla tasvip etmeyeceğimiz bir hata olacaktır.

          Parti olarak ülkemizde misafir edilen Suriyelilerin aşama aşama ülkelerine dönmelerini milli beka ve demografik istikbalimiz açısından mecburiyet gördüğümüz de bir gerçektir.” (6 Eylül 2018)

“Türkiye yolgeçen hanı değildir.

          Bizim gidecek başka bir ülkemiz, başka bir yurdumuz, başımızı sokacağımız başka bir yuvamız yoktur. Ülkemize sığınmak isteyen mazlumları sahipsiz bırakmayız, ama Türk milletinin ve Türkiye’nin de geleceğini yabana atmayız, atamayız, atmayacağız.” (10 Mart 2020)

          Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Suriyeliler konusunun Türkiye’de sosyal, siyasal, ekonomik birçok meseleyi beraberinde getirdiğinin farkında olarak “Seçimin ardından tüm Suriye topraklarını güvenli hale getirmeyi ve misafirlerimizin tamamının evlerine dönmelerini sağlamayı hedefliyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

          Türkiye hem içeri de hem Irak’ta hem de Suriye’de terör örgütlerine karşı mücadele etmektedir. Suriye ile sınırımızdaki birçok yerleşim merkezi hala ABD destekli terör örgütü YPG’nin elindedir. Büyük yerleşim yeri olan Rakka, Haseke bunların en önemlisi durumundadır. Tam manasıyla güvenli bölge henüz oluşturulmamış ama Türk Ordusu’nun terör koridorunu bitirme ve güvenli bölge oluşturma mücadelesi sürmektedir.

          Aslında Türkiye’deki Suriyeliler konusunda en önemli tartışmaların başında da Türk Ordusu Suriye topraklarında mücadele ederken, Özgür Suriye Ordusu hem rejime, hem terör örgütlerine karşı Mehmetçikle birlikte omuz omuza mücadele ederken, şehit olurken Türkiye’nin sahillerinde, cafelerinde eğlenen, çevreye rahatsızlık veren Suriyeli gençlerin varlığıdır.

          Kimse elbette “yaşlıyı, çocuğu, kadını götürüp tehlikenin ortasına bırak” demiyor. Ama Suriyeli eli silah tutan gençlerin yeri Türkiye’nin sahilleri, cafeleri değil Mehmetçiğin, Özgür Suriye Ordusu’nun yanı olursa Türkiye’deki toplumsal tepki azalacak ve içeriğini doldurabileceğimiz bir izahı olacaktır. Eğer böyle olursa Suriye’den şehit haberi geldiğinde dönüp kimse sahillerdeki, cafelerdeki Suriyeli kıyaslamasına girmez.

          “O sahile gitmeyelim Suriyeli dolu, o cafeye gitmeyelim Suriyeli dolu, o mahalleye girmeyelim Suriyeli dolu” tepkisi toplumda bir rahatsızlığın baş gösterdiğinin ifadesidir.

          MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin destek gören “Vatandaşlarımızın sorun ve şikâyetlerinden birisi de budur. Gettolaşmaya, şiddet ve asayişsizlik olaylarının yayılmasına, huzursuzluğun genişlemesine müsaade edilmemelidir. Bir yanda ülkesi için canını ortaya koyanlar varken, diğer yanda sığındığı ülkenin plajlarında keyif sürenler doğal olarak maşeri vicdanda sorgulanmaktadır. Bu çelişki tepki toplamaktadır” şeklindeki açıklaması üzerinde özenle durulmalıdır. Sadi Şirazi’nin daha önce hatırlattığım “Ciddiliğin fazlası nefret doğurur, merhametin fazlası da otoriteyi azaltır“ sözüyle bu meseleye baktığımızda aslında her şeyi özetlemiş oluyoruz. Sözde iktidar yanlısı bazı yazarlar da inanın toplumdaki bu tepki halini çoğaltmak için elinden geleni yapmaktadır. Bu tuhaf yorumların sahiplerinden birisi de Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan’dır. Öncelikle geçtiğimiz günlerde annesi Maide Kılıçarslan’ı kaybetmesinden dolayı kendisine başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin.

          İsmail Kılıçarslan yazısında demiş ki: “Aslında ‘ülkemizde mülteci istemiyoruz’ kampanyası yapanların kahir ekseriyeti ile mülteciler arasındaki fark da tam olarak şu: ‘Mülteci istemeyenler’, mevcut mültecilerden biraz önce gelmişler Anadolu’ya. Biraz önce işte. 50 yıl, 100 yıl, 800 yıl. Ne fark eder?

          Dahasını da söyleyeyim mi size? Selanik’te doğmuş ve Selanik elden çıkınca “doğal bir sığınmacı” ya kendiliğinden dönüşmüş Mustafa Kemal’in başkomutanı olduğu İstiklal Savaşı’nda İstiklal Marşımızı Arnavut Mehmet Akif yazmıştı. Daha neyi, nasıl ve nereden konuşalım bilmem ki…”

          Şimdi Suriye’den kaçıp gelen, Türk topraklarında, denizlerinde, sahillerinde topluma rahatsızlık veren Suriyelilerle, Türk’ün vatanını kurtarmak için ömrü cephede geçmiş Mustafa Kemal Atatürk’ü ve milli mücadele şuurunu hep diri tutan ve yazdığı İstiklal Marşı ile Türk milletine hep istiklal mücadelesi ruhu veren Mehmet Akif Ersoy’u bir mi tutacağız?

          O zaman Mehmet Akif Ersoy’un “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın” dizlerini sahillerimizdeki Suriyeli gençlere okutalım da, ABD tasmalısı YPG’lilere, PYD’lilere karşı mücadele etmek için Suriye topraklarına geri dönsünler. Olmaz mı?

          AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı AR-GE ve Eğitim Başkanı Mustafa Şen’in de adeta Türk milletini tahrik ve taciz etmek için kullandığı “Suriye’den gelenlere sordum. Diyorlar ki: ‘İlk olarak bizden önce gelenler geldikleri yere gitseler, biz de yol yordam öğrensek, sonra biz gitsek.” İfadesine ne demeli?

          Kimi kimin toprağından gönderiyor akıl alacak gibi değil… AR-GE ve Eğitim Başkanı olarak en çok bu sıfatı taşıyan kişilerin aklı başında konuşmalar yapması gerekirken, bu açıklamanın siyasi getirisi nedir gerçekten çok merak ediyorum? Türklerin Anadolu’ya girişi ile Suriyelilerin gelişi arasında nasıl bir benzerlik buldu acaba?

Mustafa Şen’in açıklaması tam evlere şenlik olmuştu.

          Suriyeli meselesi bir CHP zihniyetiyle elbette çözülemez. “Yabancı uyrukluların su ve katı atık faturalarına 10 kat zam yapacağız” tarzı ırkçılıktır, faşistliktir, insanlık damarının çatlama halidir. CHP, “Suriyeli meselesini” iktidarı köşeye sıkıştırmak için istismar etmektedir. Mesela çok basit soru; Suriye’den gelen milyonlarca kişi terör örgütü YPG-PYD mensubu olsa CHP Genel Başkanı ve avanesi karşı çıkar mı?

          Hepsinin YPG ve PYD’yi öven, destekleyen açıklamaları var. Bunlar terör örgütü YPG ve PYD’yi överken, Türk Ordusuyla terör örgütü YPG’ye karşı omuz omuza mücadele eden Özgür Suriye Ordusu’na nefret kusmuyorlar mı?

          CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek “PYD devlet kursun, sınır komşumuz olsun” diyen CHP’nin derdi ABD projesine omuz vermektir. CHP ne mazlum derdinde olur, ne de Türkiye’deki Suriyeliler konusunda mantıklı bir siyaseti vardır. Türkiye, Suriye’de güvenli bölge oluşturmak için terör örgütü YPG’ye karşı mücadele ederken Zeytin Dalı Operasyonu’na, Barış Pınarı Operasyonuna CHP şiddetle karşı çıkmadı mı? Afrin’de öldürülen 4600 YPG’li teröriste HDP’den önce CHP ağıt yakmadı mı?

          CHP “hem ayranım dökülmesin hem yoğurdum ekşimesin” demektedir. Hem YPG ile mücadele etme, hem Suriyelileri gönder diyorlar. Bu CHP gerçekten Türk milletinin en büyük milli güvenlik meselesidir.

          Türkiye, Suriyeliler ve Afganlılar konusunda “devlet aklını” ortaya koyarak köklü çözüm planı oluşturmalıdır. Bölgemiz terör bölgesidir. ABD’nin üzerinde her türlü hesabı yaptığı bir ülkeyiz. Merhametli, vicdanlı olacağız ama aklımızı da asla kiraya vermeyeceğiz.