İstanbul seçimi klasik bir seçimden çok başka bir sembole büründü. Altı üstü seçim gibi görünen bu tabloyu nasıl okumak gerekir?! Bu okumayı sağlıklı bir şekilde yapabilmek için, partilerin ideolojik köklerinin izini sürmeye ve bu iz sürüşü de Meşrutiyet’e kadar götürmeye ihtiyaç vardır. Partiler sisteminin Meşrutiyet’ten itibaren belli bakış açıları etrafında kutuplaştığını görmezden gelemeyiz.

Örneğin 1908 seçimi bugünkü tabloyu anlamak açısından adeta laboratuar niteliğindedir. Seçimin iki tarafından biri İttihat Terakki Partisi diğeri ise Ahrar Fırkasıdır. Ahrarın önderi olan, İngiliz siyaseti anlayışını Türkiye’ye getirmek isteyen Prens Sabahattin, üniter yapıyı reddeden ve eyalet sistemini öneren bir fikir adamıdır. Ahrar, liberalleri, İslamcıları ve etnik ayrılıkçıları kapsayan oldukça geniş bir bloktur. Bu sebeple ittihatçılar tarafından “bölücü ve kozmopolit” olarak suçlanır. Bu suçlamaya karşı Ahrarın yetkilileri İttihat ve Terakkinin Türkçü politikalarından azınlıkların şikayetçi olduğunu ve bu sebeple partilerinin azınlık siyaseti yaparak kalpleri memlekete ısındırmak gayesi güttüklerini belirtir. Ama bu kutuplaşma öyle bir hale gelir ki Türkiye, Meşrutiyet ortamından mütareke şartlarına geriler. İstiklal Harbi, Ahrarcı siyaseti uygulamaya çalışan Hürriyet ve itilafçı Damat Ferit’in muhalefetine rağmen başlar.

Tanzimat sonrası gelişen siyaset dinamiği adı geçen bu iki siyaset bloğunu zaman içinde kemikleştirmiştir. Görünen o ki blokların tutumunu devlet kavramına karşı aldıkları pozisyon şekillendirmiştir. Paris Kongresi’nde taraflar, devletin üniter yapısı konusunda keskin bir şekilde birbirinden ayrılmıştır. Bir yanda eyaletçi Prens Sabahattin diğer yanda merkeziyetçi Ahmet Rıza. Kongrenin karara bağlanamamasının sebebi başka ülkelerden yardım isteme teklifine merkeziyetçilerin yani ünitercilerin şiddetle karşı çıkmasıdır.

Cumhuriyet sonrası bu itme-çekme dinamiği değişmemiştir. Kimileri bu çekişmeye ilerici-gerici ayrışması şeklinde baksa da İdris Küçükömer gibi fikir adamları özellikle “Düzenin Yabancılaşması” kitabında farklı bir sol-sağ tasnifi yaparak günümüzde hâlâ devam eden bloklaşmalara mercek tutar. Küçükömer’e göre bürokratizme karşı oluşan Ahrarcı, Hürriyet-İtilafçı muhalif blok, gerçek solcu-ilerici adresi temsil eder.

Bu formülasyona göre gerçek sol, dışa açık etkileşimli, eyaletçi, etnikçi, pür özgürlükçü bir mahiyete sahiptir. Hürriyet ve İtilaf Partisi tastamam budur. Sağın ise üniterci, devletçi, bürokratist ve dış etkileşime kapalı kimliği öne çıkar. İttihat-Terakki Partisi gibi.. İdris Küçükömer’in tasnifine göre Atatürk’ün CHP’si sağda yer alıyordu. Peki bugünkü CHP nerede yer alıyor?!

Düne kadar bu tasnifin soluna yerleştirilen AK Parti’nin bugün devletin esaslarına uygun hareket ettiği için ağır hücumlara maruz kalmasını elbette anlayabiliyoruz. AK Parti’yi açılım döneminde yere göğe sığdıramayanların bugün sergiledikleri tutum ibret vericidir. Aynı zamanda öğreticidir de; zira yüz sene önce de bugün de siyaset, devletin esaslarına uygun hareket edip etmemek hassasiyetiyle şekilleniyor. Politik analizler, fantastik tasnifler şunlar bunlar hepsi tarihin aynasında “Türk Devlet Geleneği” ile yüzleşmekten kendilerini alıkoyamıyorlar.