Bu işte bir terslik var…

Kanattan bozma, topu önüne isteyen santrfor oynatırken, sağdan, soldan ceza alanına top yağdırıyorsun, net vuruş yapan, orta isteyen santrfor oynatırken, öne derin paslar atıyorsun. Üç gün önce Oğulcan’a sağdan soldan orta yapan Galatasaray, o maça bakınca neredeyse Diagne’ye hiç orta yapmadı.

Kimsenin şu eksik, bu eksik demesi de işi kurtarmaz, rakip Konyaspor da, en az konuğu kadar oyuncusundan yoksundu.

Maç başladı. Ev sahibi topun hakimiydi. Topla oynadı. Becerisi o kadardı, heyecan yaratamadı. Galatasaray, oyun zekasından yoksun, ne yapacağı bilemez halde ‘yalandan’ rakip alana gider gibi yaptı. Konyaspor’un maçta o ana kadar kaleyi bulan ilk şutta öne geçmesi de kendine getirmedi Sarı Kırmızılıları... Konyaspor iki pozisyona daha girdikten sonra, öne çıkan konuk takımın ceza alanına yaptığı ilk ortada, Diagne ne işe yaradığını gösterdi. Aslında yalnızca gol atmadı Senegalli. Turnusol kağıdı görevi de yaptı. Diagne’nin, sonradan iki arkadaşının kerhen katıldığı, tek başına sevinci anlamlıydı…

İki sonuç çıkabilir? “Takımda kimse Diagne’yi sevmiyor, o yüzden orta yapmıyorlar zaten”… Olmamalı ama, kabul edilebilir… “Kimse kazanmayı umursamıyor, gol atsalar da keyif almıyorlar”…

İşte, asıl tehlike… Bu da gösterdi ki, Fatih Terim’in sonuçtan bağımsız en temel sorunu budur. Çözüme göre de sonuç, ya şampiyonluk ya da her türlü mutsuzluktur…