Türkiye, Suriye’de çözüm için hem diplomasi hem de askerî araçları eş zamanlı kullandı. Fırat’ın doğusunda olsun, İdlib’de olsun, Türkiye sahanın gerçeklerini dikkate alarak ya ABD ya da Rusya ile yürütülen diplomatik ilişkilerle sorunun çözümüne çalıştı. İdlib’de yaşanması çok muhtemel bir kıyımın önüne geçmek için Rusya ile varılan Soçi mutabakatı ve ABD ile Fırat’ın doğusuna inşa edilecek barış koridoru için varılan mutabakat diplomatik araçları kullanmadaki önceliğimizin ve başarımızın eserleri oldu.

“Diplomasinin bittiği yerde savaş başlar” şeklindeki klişeleşmiş ifade, esasen askerî ve diplomatik yöntemler arasındaki temel farkı vurgular. Diplomasi, ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların büyüyerek krize tırmanmasını önlemeyi, müzakere yoluyla uzlaşmaya varmayı hedefleyen barışçıl bir yaklaşımdır. Dolayısıyla, bunun denenmeden askerî gücün devreye sokulması, uluslararası huzur ve güvenlik için bir tehdit kaynağıdır.

Türkiye, bölgesinde barışçıl diplomasi yürütülmesi konusunda örnek alınabilecek bir ülke olduğunu çeşitli vesilelerle ortaya koydu. Krizin, çatışmanın, yaptırımların, tehditlerin, kargaşanın eksik olmadığı Orta Doğu bölgesinde uluslararası güvenlik ve istikrarı en çok gözeten, barışçıl bir politika izleyerek sorun çözmeye odaklanan ülkelerin en başında şüphesiz ki Türkiye geliyor. Türkiye’nin bu barışçıl tavrına aynı şekilde karşılık verilmediği ise üzücü bir gerçek. Ankara, ABD ve İran gibi iki çatışan ülkenin her biriyle aynı anda verimli ve yapıcı ilişkiler sürdürüp, bölgesel sorunların çözümü için inisiyatif kullanabiliyor. Bir diğer yandan da Türkiye, Rusya ile yürüttüğü iki ve çok taraflı diplomasi ile bazı sorunların hallinde Moskova ile iş birliği tesis edebiliyor. Türkiye’nin, Suriye’de aktif tüm yabancı ülkelerle bir şekilde diyalog içerisinde olması ve her biriyle belli konularda uzlaşabilmesi, Türkiye’nin çok taraflı diplomaside başarılı olduğuna işaret ediyor.

Türkiye’nin önceliği diplomasi olsa da diplomatik dilden ve nezaketten anlamayanlarla müzakere edilemeyeceği, edilse bile çözüme ulaşılamayacağı açık. Türkiye’nin milyonlarca Suriyeliye kucak açması, Suriye’nin terörden arındırılması için her türlü çareyi denemesi gibi Suriye’nin geleceği için verdiği büyük desteğe rağmen, Esad rejiminin Türkiye’ye yönelik hasmane tavrı sürüyor. Bu olumsuz tavır, Ankara ile Şam arasında doğrudan diplomatik kanalların açılmasını engelliyor. Dahası, Şam yönetimi Türk gözlem noktalarına veya Türkiye’nin kontrolünde olan sahaya alçakça saldırmaktan imtina etmiyor. Geçtiğimiz günlerde Türk askerî konvoyuna düzenlenen saldırı, Esad rejiminin diplomasi istemediğini ortaya koydu.

Esad, Türkiye ile diplomatik yollarla aramızdaki anlaşmazlıkları gidermek istemiyor olabilir. Türkiye ise “Esad sorunu” nu bekletiyor ve Türkiye için daha öncelikli olan Fırat’ın doğusunda sınır boyunca uzanan terör koridoruna odaklanıyor. “Terör tarlasına” dönüşen bu bölgenin huzura kavuşması için de Türkiye’nin önceliği diplomasi oldu. Ne zaman diplomasinin işe yaramayacağı anlaşıldı, işte o zaman Türkiye sınır ötesi askerî operasyonu güçlü bir sesle gündeme getirdi. Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını gören ABD, Fırat Kalkanı benzeri bir askerî harekâtın önüne geçmek için Türkiye’nin kaygılarını giderecek şekilde uzlaşmaktan başka çaresi olmadığını gördü.

Böylelikle tesis edilen Türkiye-ABD mutabakatı, Türkiye’nin tek yanlı bir askerî harekâta başlaması ihtimalini tamamen gündemden düşürmediyse de şimdilik askıya almış oldu. Bu, diplomasinin işe yaramadığı zaman askerî seçeneğin tekrar gündeme geleceği anlamına geliyor. Eğer ABD, Suriye’de Türkiye’yi tatmin edecek bir noktaya gelmezse, eğer Türkiye’nin yapıcı ve sorun çözücü tavrı aynıyla karşılık bulmazsa, diplomasinin bittiği yere geliniyor demektir.