DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sürekli Atatürk’ü yok sayan, Atatürk’ün kurduğu kurumun başında başkan olmasına rağmen ona bir duayı ve anmayı çok gören tutumunu eleştiren “Atatürk’ü sevmiyorsan, onun kurduğu kurumda ne işin var?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Türk milliyetçisi bir yazar olarak bu yazım oldukça ses getirdi. Ulusal medyada, sosyal medyada geniş bir ilgi gördü. Türkiye’nin her yerinden Türkgün gazetesini gözü yaşlı bir şekilde arayıp teşekkür edenler, toplumun her kesiminden şahsıma telefon, mesaj, e-posta, sosyal medya üzerinden ulaşıp teşekkür edenleri görünce, bu ülkede Atatürk’ü kimsenin silemeyeceğini, Atatürk’ün bıraktığı emanetlerin sonsuza kadar yaşatılacağına olan inancım daha çok arttı. En önemlisi de AKP bünyesindeki birçok insandan yazıya bir tepki gelmemesi, hak ve destek verenlerin olması da sevindirici bir gelişme olmuştur.

Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ağustos Zafer Bayramına yönelik yaptığı açıklama ve konuşmalarında Atatürk’e yönelik saygı ve hürmet gösteren ifadeler kullanması bu gelişmeyi etkilemiştir. Zaten olması gereken de budur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ağustos Zafer Bayramı Resepsiyonu’nda yaptığı konuşmada, “Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’da İstiklal Harbi’ni yürütürken kimlerin nasıl manda peşinde koştuklarını unutmadık. Ordularımız düşmana karşı cephede savaşırken birilerinin arkada nasıl çapulculuk yağmacılık peşinde koştuklarını da gayet iyi hatırlıyoruz. Ama sonuçta ne mandacılar ne çapulcular ne de yağmacılar kazanmıştır, kazanan milletimizin istiklal mücadelesi olmuştur. “cümlelerini kullanması, 30 Ağustos Zafer Bayramı sebebiyle Anıtkabir Özel Defterine yazdığı “Aziz Atatürk, bugün Büyük Zafer’in 97’nci yıl dönümüne ulaşmanın gururunu yaşıyoruz. Tarihimizin altın halkalarından biri olan büyük zaferin kazanılmasında emeği geçen başta zat-ı aliniz olmak üzere tüm komutanlarımızı, subaylarımızı, askerlerimizi, milletimizin her bir ferdini minnetle anıyoruz.” şeklindeki cümleler, hem geçmiş tartışmaları bitirmiş, hem devletin en tepesindeki duruşu ortaya koymuş, hem de birilerine ders almaları gereken çizgiyi göstermiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu anlamlı çizgisini Sivas Kongresi’nin 100’üncü Yıl Dönümü Kutlama Programı’nda da devam ettirmiş, Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının hakkını vererek “İstiklal Harbimizin en kritik dönemeçlerinden olan Sivas Kongresi’nin 100. yıl dönümünün ülkemiz, milletimiz ve geleceğimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını tazimle yad ediyorum. Anadolu’ya ayak bastığımız günden bugüne kadar ülkemizin ve milletimizin bekası için canını esirgemeyen bütün şehitlerimize, gazilerimize, kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.” şeklinde çok anlamlı ve geniş bir konuşma yapmıştır.

Bu çizgi devletin tüm kurumlarına hâkim olmalıdır. Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk’e ve silah arkadaşlarına sahip çıkmak, onları anmak, onlara karşı vefalı olmak Türk Devletini yönetenlerin olduğu gibi herkesin görevidir. Eğer Atatürk’ün kurduğu bir devlet kurumunda Atatürk’ün adı özellikle anılmıyorsa orada bir tehlikeli durum var demektir. Diyanet İşleri Başkanının en anlamlı günlerde bunu yapması sürekli sorgulanmakta ve tartışılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya koyduğu Atatürk’e saygı, hürmet ve minnet içerikli devlet duruşu Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş üzerinden yıpranmamalı ve sorgulanmamalıdır.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın FETÖ bağlantılı geçmişi, Atatürk’e yönelik saygısızca tutumu bir kanserli hücre gibi devlet bünyesinde durmaktadır. Ya kesip atılacak ya da tedavi edilecektir! Türk Devletinin en başındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devam ettirdiği anlamlı çizgisi bu konuya bir müdahaleyi gerektirmektedir. Artık Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığındaki vefasızlıklar ve tartışmalar son bulmalıdır. Ben bir konu hakkındaki üzüntümü ve rahatsızlığımı da buradan belirtmek istiyorum.

Bir televizyon kanalı CHP’li Faik Öztrak, Özgür Özel ve CHP yancısı Ümit Özdağ ile birlikte benim yazımı da haberleştirip “Diyanet İşleri Başkanı’nı eleştirdiler, istifaya davet ettiler” şeklinde aynı kare içerisinde sundu. Ben, Diyanet İşleri Başkanının Atatürk konusunda geçmişten günümüze sergilediği tutumu eleştirirken, CHP ve yancılarıyla aynı noktadaymış gibi gösterilmeye şiddetle karşı çıkıyorum. Ben, hem terör örgütü PKK, hem FETÖ ile mücadele eden bir yazarım. Ve bana göre Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışan PKK’nın ve onun siyasi uzantısı HDP ile işbirliği yapan CHP’nin, Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk’ün ismini ağzına alması siyasi şerefsizlikten başka bir şey değildir.

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözünden rahatsız olan PKK âşıklarının CHP İl başkanı yapıldığı, bünyesinde Atatürk resmini indirenlerin milletvekili olduğu, Atatürk’e “Kefere Kemal” diyenlerin milletvekili yapıldığı, Şeyh Sait’in Dersim isyanına sahip çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu CHP ile Atatürk üzerinden Diyanet İşleri Başkanına “beraber karşı çıkıyor” görüntüsüne sokulmak zaten anlamsız ve mantıksızdır.

Atatürk’ün kurduğu ve emanet ettiği Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışan, Atatürk’ün heykellerini yakan PKK ile işbirliği yapan CHP ile ortak hiçbir yanımız, yönümüz, bakış açımız olamaz. CHP’nin Atatürk ismini ağzına alması çok büyük siyasi ahlaksızlık ve alçaklıktır. CHP’nin ihaneti Diyanet İşleri Başkanının tutum ve davranışlarından daha büyük boyuttadır.

PKK ile aynı çizgide, YPG ile aynı ruhta, HDP ile aynı kucakta ol. Sonra çık Atatürk üzerinden nutuklar at. Ya sen Ümit Özdağ? Böyle bir CHP sayesinde milletvekili olmuş, CHP’nin yerel seçimlerde HDP ile ittifakına karşı çıkmamış, CHP’nin PKK’ya yardım ve yataklık eden HDP’li Belediyelere sahip çıkmasına hiçbir tepkisi olmamış biri olarak Atatürk ismini nasıl ağzına alıp, Diyanet İşleri Başkanına bol süslü nutuk barındıran mektup yazabiliyorsun?

Bırak CHP’yi kendi partin İP’in PKK-HDP ilişkileri hakkında hangi açıklaman, hangi mektubun oldu da, Atatürk üzerinden tribünlere oynuyorsun? CHP’de, İP’de şu an Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışanlarla beraber işbirliği ve ittifak yapmaktadırlar. Biraz utanma duyguları varsa, Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk ve silah arkadaşlarını istismar etmeyi bırakmalıdırlar.

Atatürk’ün kurduğu kurumun başında olduğu halde 10 Kasım’da Atatürk’e bir rahmet dilemeyen, 30 Ağustos Zafer Bayramına denk gelen Cuma Hutbesinde Atatürk’ü rahmetle anmayan Diyanet İşleri Başkanı, işte bu tür istismarcılara malzeme verip, Cumhur İttifakı ruhuna zarar vermektedir. İstismarcıları susturmanın yolu, istismara malzeme verenleri düzeltmekten geçiyor. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş işte böyle bir düzeltilmeyi bekliyor.

Mail: [email protected]
Twitter: Yildiraycicek9
Instagram: yildiraycicek1944