Ülkemizin dünyada oyun kuran, söz sahibi olan, yön veren ve yöneten ülkelerden biri olmasını çok isterim. Bu istek, hayallerim arasında ilk sırada ve beni zorlayan bir istek.

Bu satırları okurken bu konuyu çok abartıyorsun diyenlere; efendiler siz işin ciddiyetinin farkında değilsiniz demekten başka bir cevap bulamıyorum.

Dünyaya meydan okumalıyız! Bunu yapabileceğimize ben inanıyorum, sizlerde inanın. Niyetim geçmişi anlatarak övünmek değil. Hükmetmek bizim mayamızda, hamurumuzda var. Unutmayalım! Yüzyıllar boyunca dünyaya hükmetmiş bir neslin torunlarıyız.

Yalnız dünyaya hükmetme işi de sanıldığı kadar öyle kolay değil. Dünyaya hükmetmek için daha fazla istikrara, daha fazla bütçe dengesine ve yatırımların daha fazlasına ihtiyacımız var. Bir başka deyişle global güçler ve küresel emperyalizmin hoşuna gidecek yatırımlardan uzak durmalıyız.

Markalar yaratmalıyız veya markalaşmalıyız. Mevcut pazarlara hakim olmalıyız. Artık işler zorlaşıyor ve Dünya’da ekonomik ve politik ortamlar giderek geriliyor. Yarattığımız markalarla mevcut pazarlarda vazgeçilmez olursak, o durma gelirsek dünyaya daha rahat kafa tutabiliriz. Zira birlikten ve ekonomik güçten yoksun isen dünyada söz sahibi olman çok zor.

Önce hedefler koyacağız sonra stratejik davranacağız.

Bırakacağız bu Şark kurnazlığını… Bırakacağız Karadeniz kolaycılığını… Bırakacağız Anadolu ucuzculuğunu… Bırakacağız her şeyi Devletten beklemeyi… Söz sahibi olmak istiyorsak, öncelikle taktik seviyenin bir üstüne çıkacağız, yani stratejik seviyeye çıkmalıyız. Bunun için çalışacağız! Çalışacağız! Çok çalışacağız!

Tarımda üretim planlaması yapılacak, verimlilik artıracak, ürünlerimiz katma değeri yüksek ve kaliteli üretilecek, girdilerde tamamen olmasa da dışa bağımlılık çok küçük seviyelerde seyredecek, örgütlenme sağlanacak, kooperatifleşme yaygınlaşacak, sağlıklı ve güvenli ürünler üretilecek, üretici para kazanacak, tüketici uygun fiyatlarla sağlıklı ürünler tüketebilecek. Biz dünya tarımında söz sahibi, bir ülke yaratılabiliriz. Bu yazılanlar hayal değil! Sahip olduğumuz konum ve tarım potansiyelimiz buna imkan sağlıyor.

Her zaman belirttiğim gibi tarım; siyaset üstü olmalıdır. Gelen bürokratlar bu işi bayrak yarışı gibi düşünüp aldığı yerden daha ileriye nasıl götürürüm bilincinde olmalı, gerekli sorumluğu almalı ve gerektiğinde verilen yetkiyi kullanmalıdır. Kişilere özgü tarım politikası olmaz, olmamalı. Gelen kişiler kendinden önceki başlatılan uygulamaların analizini yaparak devam ettirmeli, sonuçlandırmalıdır.

Çiftçiye seçim zamanlarında harçlık vererek oyunu garantiye alma işi yapılmamalı ve çiftçi, hasat zamanı biraz para kazandığında ithalat ile tehdit edilmemeli.

Öncelikli olarak tarıma bakış açımızı değiştirmeliyiz. Bu değişimi yapabilirsek; tarımdaki yapısal, sosyolojik, ekonomik, kültürel ve örgütsel sorunların üstesinden gelebiliriz.

Tarımda; pazar yaratacağız, hedefler koyacağız, stratejik davranacağız. Günü kurtarmak adına popülist işlerden uzak duracağız.

Son zamanlarda şahit olduğumuz olaylar hiçte iç açıcı değil. Bu yapılanlara misliyle cevap vermek için sadece tarım yetmez. Sanayi, sağlık, eğitim, ulaşım, teknoloji, gıda, otomotiv gibi sektörlerde hedefler koyacağız ve bu hedeflere ulaşmak için gece gündüz çalışacağız.

Gelin Bakanlığımızın çatısı altında toplanalım, ülkemiz tarımını beraber yönetelim. Dünyada söz sahibi olalım. Araştırma enstitüleri, üniversiteler, STK’ lar, oda temsilcileri ve özel sektörler; kişisel çıkarlarımızdan, grupsal hesaplarımızdan vazgeçelim ve sorumlu davranalım. Zaman eleştiri yapma zamanı değil; zaman “Birlik Olma Zamanı”.

Biz biriz, biz diriyiz, biz hep birlikte güçlüyüz, biz aşılmaz son kaleyiz!

Bizde yılgınlık yok, bizde umutsuzluk yok, bizde taviz ve teslimiyet söz konusu bile edilemez.

Ülkemiz için önce hedefler koyup stratejik davranacağımız, sonra da Dünya’ya hükmedeceğimiz günlerin hayaliyle…