İDEOLOJİK MİLLİYETÇİLİK VE ATATÜRK -5

Hakikaten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır; açık söylemelidirler. Millet ile milleti sevk ve idare edenler çok açık görüşmelidirler. Olan şeyler ve yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalar ile milleti aldatmak, onu birbirine düşürmek demektir. Kuralımız, daima millete karşı hakikatleri ifade olmalıdır. Milleti aydınlatma, bu demektir. Millete hakikati izan edenler (anlatanlar), kendilerinin de aldanmadığına emin olmalıdır. Arkadaşlar, benim bütün hayatımda takip ettiğim meslek budur!”

Atatürk dürüstlüğün bir unsuru olarak “medeni cesareti” görmektedir. 1918’de “Gerçeği konuşmaktan korkmayınız.”diyen Atatürk, konunun bir başka boyutu olarak da daima gerçeğin, doğrunun söylenmesi, gerçekten ayrılmamak gerektiğini ifade etmektedir.

Mesela, imzasız ihbar mektubu gönderen birisi hakkında şunları söylemiştir:

“Samimi ve dürüst insanlar, aynı zamanda medeni cesaret sahibi olur, imzalarını saklamaya tenezzül etmezler. Belli ki bunu yazan ahlaksız yalancının biridir.”

“Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız.”

“Gerçekte başkalarını aldatmak zannedildiği kadar kolay değildir. Hiçbir vakit, uygarlık dünyasını aldatabileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle bir zan, dünyanın en büyük gafleti içinde bulunduğumuzu göstermekten başka bir neticeye varamaz.”

GERÇEĞİ SÖYLEMEK

“Birtakım hususi ve saklı maksatları gizleyerek, kalbinde, vicdanında tutarak, sebep diye bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir.” “Vatandaşlara, kamuoyuna daima gerçeği söylemek vazifemiz olsun. Herkese, arzularının tamamen yerine getirilebilir olduğuna dair fikir vermek bizim için fayda vermez.

Partimizin maksadı, böyle gün kazanmak değildir; bütün hayatımızı gerçek hedeflere sevk etmek ve en nihayet millete bir gün eliyle tutacağı gerçek ve maddi eserler vermektir. Partimizin sözleri herkesin hoşuna gidecek sözler değil, fakat milleti yükseltecek gerçekler olacaktır.”

“Yapmak gücünde olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek millete karşı gündelik siyaset takip etmek, ilkemiz değildir.” “Her temenninin uygulanabilir olup olmadığını düşünmek lüzumunu, bütün vatandaşlara anlatmalıdır.”

“Memleket ve millet işlerinde, kesin hareket etmek ve açık olmak lazımdır.”

“Milleti, aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz. Millete, adi politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan nefret ederiz.”

Atatürk’ün hem özel hayatında hem de devlet hayatında en fazla kızdığı konu “riyakârlık”tır. O, hiçbir şeyin gizli kalmayacağını söylüyor:

“Hayatta en fena şey riyakârlıktır. Hakikat ne olursa olsun riyakârlar, onu temizlik ve saflık kisvesine bürünerek saklamaya çalışırlar ki, bu büyük bir tehlikedir.”

“Gizli iş gizli kalamaz; er geç meydana çıkar. İyisi mi başından açık olun, açık açık!”

Atatürk’ün açık temiz ve dürüst siyaset anlayışının temel özelliklerinden biri de tenkide, eleştiriye açık olmaktır. Hem tarihin tenkidine, hem de milletin tenkidine açık olmalıdır.

Bu özellik insanları, yöneticileri yanlış işler yapmaktan alıkoyar. O bu konuda şunları söylüyor: “Yapmamıza imkân bulunan işleri yapmazsak, tarih bizi tenkit eder.”

“Yaptığını bilen ve hizmet yolunda tedbirlerine inanan ülkücüler olarak kendimizi tenkide muhatap kılmayı lüzumlu görüyoruz.”

1930’da bir toplantıda, kendi partisinden bir bucak başkanının çekinmeden tenkitlerde bulunması üzerine Atatürk şunları söylemiştir:

“Bu genç doğru söylüyor, tebrik ederim. Biz, her yaptığımızı methedenlerden değil, gerçekleri olduğu gibi görenlerden fayda göreceğimize inanmalıyız. Bu genç, doğru düşünüyor; söylediklerinde, ben de dâhil olduğum halde hepimiz için ibret alınacak şeyler mevcuttur.”

Atatürk’ün açık temiz ve dürüst siyaset anlayışının temel özelliklerinden biri de tenkide, eleştiriye açık olmaktır. Hem tarihin tenkidine, hem de milletin tenkidine açık olmalıdır. Bu özellik insanları, yöneticileri yanlış işler yapmaktan alıkoyar.

Türk devlet geleneğinin en süzülmüş haliyle yirminci yüzyıldaki güçlü bir temsilcisi olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “erdemli bir Türk devlet adamı” olarak, siyasetinin merkezine bir de “namuskâr olmak” kavramını yerleştirmiştir.

NAMUSLU SİYASET

Türk devlet geleneğinin en süzülmüş hâliyle yirminci yüzyıldaki güçlü bir temsilcisi olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “erdemli bir Türk devlet adamı” olarak, siyasetinin merkezine bir de “namuskâr olmak” kavramını yerleştirmiştir. Türk devlet adamının “erdemli” olması, yukarıdan beri saydığımız ilkelerle birlikte namuskâr /namuslu olmasını gerektirir. Atatürk’e göre namuslu siyaset ve devlet adamı öncelikle verdiği sözü tutan, sözüne güvenilen, yeminine sadık kalan insandır:

YEMİN MUKADDESTİR

“Yemin mukaddes bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse, verdiği sözden dönmez.”

“Asla hatırdan çıkarmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir.” “Her zaman suçsuz insanları baştan çıkarmak için uğraşanlar olmuştur. Böylelerinin sözlerine kulak asmamak, onlara tertip olunacak en iyi cezadır.” “Çok namuskâr olmalıdır! Şimdiye kadar işlenen hataların en büyüğü, müteşebbislerimizin, aydınlarımızın, özellikle âlimlerimizin en büyük günahı namuskâr olmamaktır. Milletin karşısında namuskâr olmak ve namuskârane hareket etmek lazımdır. Milleti aldatmayacağız! Millete, daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri gerçek zannederiz; fakat millet onu düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur Efendiler!”

“Her ne suretle olursa olsun, hizmet edenler milletten büyük mükâfatlar bekliyorlarsa katiyen doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus vazifelerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.”

Atatürk, namuslu siyasetin bir diğer önemli bir unsuru olarak da millete her zaman hesap verebilir konumda olmayı görmektedir. Bilindiği gibi bu ilke Göktürk Kitabeleri’nden itibaren gördüğümüz bir Türk devlet geleneği unsurudur.

YARIN: MİLLETİ DÜŞÜNMEK, MİLLETE HİZMET ETMEK