Türkiye’yi meşgul eden iç ve dış gelişmelerin birbiriyle ilişkisini doğru okumak, isabetli yorumlamak ve buna göre hareket etmek gerekiyor. Zilletin neye ve kime hizmet ettiğini anlayabilmek için olaylara biraz da dışarıdan bakmak gerekiyor. Neredeyse her meselede zillet ortaklarının yorum, değerlendirme ve tavırları ile ABD’den Almanya’ya, İtalya’dan Yunanistan’a, Suudi Arabistan’dan İsrail’e kadar Türkiye ile meselesi olan bütün ülkelerin söyledikleri ve yaptıkları neredeyse birebir aynıdır. Hatta çoğu zaman zillet daha önde gitmekte, yol açmakta ve Türk ve Türkiye düşmanlarına cesaret verip azdırmaktadır.

ZİLLETİN DIŞ YANSIMASI

Bunun en son ve vahim örneğini şu sıralar yaşıyoruz. İtalya Başbakanı haddini çok çok aşarak, edepsiz bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanı için “diktatör” benzetmesinde bulunmuş. Peki, ondan çok daha önce bu rezil değerlendirmeyi zillet yapmadı mı? Nasıl da birbirlerini tamamladıklarını, CHP ve yancılarının kime ve neye hizmet ettiğini anlamayabilmek için daha ne olması gerekiyor? Eğer dünyaya başkent Ankara’dan bakmaz, Türk milletinden alamadığınız iktidarı Pensilvanya’da, Brüksel’de, Berlin’de ararsanız, varacağınız yer İtalya Başbakanı ile birbirinizi tamamlamak olur ki, bir siyasi parti için bundan daha acı, daha vahim, daha hazin bir durum olamaz.

CHP TÜRKİYE’NİN Mİ, ABD’NİN Mİ PARTİSİ?

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. ABD bütün ikaz ve uyarılarımıza rağmen terör örgütü PKK’ya Suriye kolu PYD üzerinden her türlü desteği veriyor ve açık şekilde burnumuzun dibinde bir terör devletçiği kurdurmak istiyor. Tonlarla silah, malzeme verdiler. Açık şekilde eğitiyor, donatıyor ve karşımıza çıkarıyorlar. Peki, PYD’yi Türkiye’de terör örgütü olarak görmeyen, PKK ile açık ve aleni şekilde kirli bir ortaklık kurup buradan iktidar arayan parti CHP değil mi? Bu CHP, ABD’nin partisi mi, Türkiye’nin partisi mi? Elbette İP’inden Gelecek’ine, Saadet’inden Deva’sına yancılarını da buraya ilave etmek gerekiyor. Aynı ölçüyü alın Akdeniz’e, Libya’ya, Suriye’ye kısacası Türkiye’nin karşısına kim nerede dikiliyorsa, oraya uygulayın. Yunanistan’dan önce, “Libya’da ne işimiz var?” diyen CHP ve yancıları olmadı mı? Akdeniz’deki hak ve hukukumuzu koruyup Mavi Vatan’ımıza sahip çıkarken Fransa, Mısır, Rum Kesimi ve İsrail’den önce CHP’den itiraz gelmedi mi? Suriye’den çıkmamızı ABD’den çok daha önce Kemal Kılıçdaroğlu istemedi mi? Zilletin bütün unsurları ile birlikte Türkiye’nin yoluna çıkmak, takatini kesmek isteyen her kim varsa onlarla aynı şeyleri söyleyip, aynı şeyleri savunduklarını ibretle izliyoruz. Boşuna, “bu zillet varken, bizim başka düşmana ihtiyacımız yok” demiyoruz.

İTALYA BUNU SÖYLEYECEK SON ÜLKE

Her ne kadar İtalya Başbakanı, CHP ve yancılarından cesaret buluyor olsa da, bu lafı şahıs olarak söyleyecek en son kişi, devlet olarak da en son ülkedir. Oturduğu koltuğa bir atamayla gelmiştir. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı demokratik, şeffaf, eşit ve adil şekilde yapılan seçimlerde Türk milletinin verdiği yüzde 52 oyla seçilmiştir ve Avrupa’da bu oranı yakalayabilen hiçbir lider yoktur. Bu saygısızlık, edepsizlik ve rezillik doğrudan Türk milletinedir.

AVRUPA’NIN KANLI TARİHİ

İkincisi, diktatör ve diktatörlük denilince akla gelen ilk ülkelerden birisi de İtalya’dır. Kanlı ve kirli tarihleri diktatörlüğün daniskasıyla doludur. Mussolini gibi tarihin gördüğü en azılı diktatörü içlerinden çıkarmak gibi bir karanlık sicile sahipler. Aslında bu durum sadece İtalya ile de sınırlı değildir. Avrupa’nın tarihi kan, katliam, zulüm, soykırım, işgal tarihidir. Barbarlık da onlardadır, her türlü kepazelik de onların tarihindeki kara ve karanlık sayfaları oluşturmaktadır. Dünya savaşları bu zalimlerin yayılmacı, işgalci ve sömürgeci anlayışlarının sonucu olarak ortaya çıkmış, milyonlarca insan kaybedilmiştir. Bugün nerede bir zulüm, nerede gözyaşı ve kan varsa, orada yine bu kan emiciler bir şekilde vardır.

TARİHİN TEKERRÜRÜNDEN KORKUYORLAR

Buna karşılık Türk tarihi şeref ve onurun tarihidir. Gittiğimiz her yere medeniyet götürdük, insanlık değerleri öğrettik, hizmet ettik. Bugün Osmanlı coğrafyasında 39 bağımsız devlet kurulmuştur. Bunun anlamı açıktır. Türkler, 500 yıl idare ettikleri topaklarda bile kimsenin canına, malına, diline, dinine, kültürüne dokunmadılar. Aksi olsaydı ve bu kan emiciler gibi bir anlayış sergilenseydi, bugün ne Avrupa olurdu, ne bu kadar devlet ortaya çıkardı. Bilinen 5 bin yıllık tarihimiz hep şan ve şerefle doludur. Bunu elbette onlar da biliyorlar. Korkuları tarihin tekerrür etmesidir. Türk milleti yine tarih sahnesindeki şerefli yerini alıyor, Türk devleti yine etkin ve belirleyici bir konum kazanıyor ve dünyaya nizam verecek bir iddiaya kavuşuyor. Dışımızdakilerin bu durumdan rahatsız olmasını anladık da, bu zillete ne oluyor? Asıl mesele buradadır.