Milletten iktidar alamayacağını bilen CHP ve yancılarının olağanüstülük arayışları, sokak çağrıları ile ibret verecek bir hâl almıştır. Her zaman söylüyoruz, bunların kirli hesaplarını tutturabilmek için, ülkenin mahvolması dâhil, yapamayacakları hiçbir kötülük yoktur. Sokakların karanlığına ümit bağlayanlar, malzeme olarak da güya ekonomiyi kullanıyorlar. Dış saldırıların ve Kovid-19 salgınının istisnasız bütün dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de ortaya çıkardığı konjonktürel ekonomik sorunları köpürtüp, buradan bir sonuç almaya uğraşıyorlar. MHP’nin son derece iyi niyetle, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma anlayışının bir yansıması olarak başlattığı “askıda ekmek” kampanyasını planlı biçimde saptırıp, karanlık emellerine malzeme yapmaya çabalıyorlar.

MİLLETTE KARŞILIK BULDU

Daha önce yazdım, bir defa daha hatırlatayım. MHP’nin başlattığı kampanya yeni değildir. 2012 yılına kadar gitmektedir. İki yıl önce yeniden başlatılmış ve kesintisiz uygulanmıştır. Öyle iddia edildiği gibi bir parti propagandasına da hiçbir zaman dönüştürülmediği gibi, Türk milletinden büyük ve içten bir karşılık bulmuştur. Mahalle aralarındaki bakkallarda bu kampanyanın son derece güzel, samimi ve gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşan sonuçlarına şahit olmuş, bundan da çok büyük bir memnuniyet duymuştum. CHP, İP ve HDP’nin birden bire harekete geçerek bu güzel ve anlamlı kampanyayı karanlık hesaplarına malzeme yapmaları, aslında çatışma ve yıkımı nerelere kadar götürebileceklerini, milletin ekmeğine bile hiç tereddüt etmeden el uzatabileceklerini vahim biçimde gözler önüne sermektedir. Dünyanın hiçbir yerinde helal lokmadan rahatsız olan bir siyaset anlayışı görülmemiştir ama bizdeki zillet buna da tenezzül etmiştir.

DÜNYANIN HER YERİNDE FAKİR VAR

Ekmeği paylaşmanın yoksullukla, ekonominin genel gidişatıyla bir ilgisini kurup, buradan bir siyaset üretmek kelimenin tam anlamıyla zavallılıktır. Bu kampanyanın amacı da, hedefi de bellidir. Muhtaçlık yaşayanlar dünyanın her yerinde, her ülkesinde, her rejiminde mutlaka vardır. ABD’den Norveç’e, AB üyelerinden petrol zengini devletlere kadar, refahı en yüksek ülkelerde hiç fakir bulunmadığını, ekmeğe ulaşamayan insan kalmadığını kim söyleyebilir? İstisnasız her ülkede temel ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı yaşayan, ekmek alamayan, yardıma muhtaç insanlar vardır. Bunlar var diye o ülkelerin ekonomilerini çökmüş, fukaralığın her yanı sarmış olduğunu mu söyleyeceğiz?

FİTREYİ, ZEKÂTI, İNFAKI NEREYE KOYACAĞIZ?

Türk milletinin sofrası açıktır. Ekmeğini bölüşür. İmanının gereği olarak komşusu açken tok yatmayı ayıp sayar. Ekmeğin paylaşılmasından rahatsız olunması, bunun siyaset malzemesi yapılması kelimenin tam anlamıyla bir rezilliktir. Yardımlaşma bizim genlerimizde var. Bunların belli ki geleneklerimizden, örfümüzden, töremizden, kültürümüzden de haberleri yok. Hatta, mukaddes dinimizi de bilmiyorlar. İslam dini herkes aç, açık, yoksul, perişan olduğu için mi fitreyi, zekâtı, infakı öngörmüş? Bu zavallıların mantığına göre, fitre vermek de aslında bu ülkede ne kadar çok fakir olduğunu, ülkenin nasıl kötü yönetildiğini, ekonominin çöktüğünü gösteriyor, öyle mi? Peki, zekâtı nereye koyacak, bu güruha nasıl izah edeceğiz? Bütün bunlar aynı zamanda bir sosyal yardımlaşma değil midir? Askıda ekmeği bu kültürün, bu anlayışın dışında izah etmek nasıl bir akıl, nasıl bir anlayıştır. Bu yapılan açık şekilde namertlik değil de nedir?

İZMİR DEPREMİ

Yazımı henüz tamamlamadan, güzel İzmir’imizden bizi çok üzen ve korkutan deprem haberi geldi. 6,6 büyüklüğündeki depremin verdiği hasar daha sonra ayrıntılı biçimde ortaya çıkacaktır. Dileğimiz ve beklentimiz can kaybının olmaması veya en az sayıda kalmasıdır. Deprem, ülke olarak bizim değişmez gerçeğimiz. İzmir’de olan ne ilktir, ne de sonuncusudur. 1999 depremleri hâlâ hafızalardadır. Küçük olanları saymıyoruz bile. Bundan sonra da büyük depremlerle karşılaşacağımız muhakkaktır. Depremle yaşamaya alışacağız. Nitekim, depremin kendisi öldürmüyor ve kayıplara sebep olmuyor. Yanlışlar, yetersizlikler, ihmaller, tedbirsizlikler öldürüyor ve hasar veriyor. Deprem haberinin duyulmasından hemen sonra yine uzmanlar sahne aldı, yine aynı ezberler tekrar edildi. Tedbir tavsiyeleri, muhtemel deprem senaryoları saatler süren programlarda konuşuldu ve konuşulacak.

SONUCA ODAKLANMALIYIZ

Bunları artık aşmamız ve sonuca odaklanmamız lazım. Çürük, yetersiz, dayanıksız binaların tespiti ve ivedilikle yenilenmesi elzemdir. Deprem ihtimaline dayalı olarak toplanma alanlarından, ilk yardımlara kadar her bakımdan eksiklerimizi hiç vakit geçirmeden tamamlamalıyız. Devletimiz depremle yaşamanın gerekleri için çok ciddi ve yoğun tedbirler alıyor. Planlar yapıldı, kanunlar çıkarıldı ve start verildi. Bunları daha da hızlandırmak, eksikleri tamamlamak ve en kısa zamanda hazır hâle gelmek zorundayız. Artık ne yapacağımızı, eksiğimizin ne olduğunu biliyoruz. Belediyelere büyük görev düşüyor. İzmir depremi, vakit kaybına tahammülümüzün kalmadığını bir defa daha bize hatırlattı.