Son bir yıldır tüm dünya Koronavirüs (COVID-19) salgınıyla mücadele ediyor. Tüm dünya milletleri sağlık yönünden ölüm kalım mücadelesi verirken, devam eden hayatın ölçüsünde de ekonomik mücadele veriyor. Dünyadaki hemen hemen tüm ülkeler pandemi sürecinden dolayı ekonomik sıkıntı yaşamaktadır. Türkiye de elbette son bir yıldır bu süreçten etkilendi. Sokağa çıkma yasağından etkilenen, kısıtlı çalışma imkânı bulan ve sürekli kapalı tutulan işyerleri, fabrikalar üretim- tüketim dengesini kaybettiği için doğal olarak ekonomik sıkıntıları da beraberinde getirdi.

          “Türkiye’nin ekonomik sıkıntısı yok” demek elbette Polyannacılık olur. Pandemi süreci ekonomik olarak her kesime darbe vurmuştur. Hükümet ve Türk devleti de bu süreçte samimi bir şekilde iyileştirici adımlar atmaya çalışmaktadır.

          Fakat Türkiye’deki muhalefet bu pandemi sürecinden dolayı çıkan ekonomik sıkıntıları bir siyasi fırsat olarak görmekte ve acayip derecede bu atmosferi istismar etmektedir. Öyle bir siyaset tarzı ortaya koyuyorlar ki sanki tüm dünyada ve ülkemizde pandemi süreci yok, hükümet salgına önlem için değil de keyfi olarak işyerlerini kapalı tutuyor yahut kısıtlıyor gibi… Elbette muhalefetin görevi eksik kalan, yanlış olan yönleri iktidara duyurmaktır. Ama bunu samimi bir şekilde yapmazsa ülkeye yarardan çok zarar getirir. Muhalefetin bu süreçteki istismarı, tahrikleri ve provokasyonları çok net ortadadır.

          Pandemi sürecinden önce ortaya zerre koyacağı politikası olmayan muhalefet ortaya çıkan ekonomik süreci malzeme haline getirmiştir. Pandemi sürecinden önce hangi muhalefet temsilcisine sorsanız “Erken seçim bizim neyimize?” diyordu. Mesela muhalefetin öncüsü Kemal Kılıçdaroğlu’na “Kılıçdaroğlu erken seçim istiyor’ şeklinde yorumlar yapılıyor. Siz erken seçim istiyor musunuz, Türkiye’de bir erken seçim ihtimali var mı?” sorusu sorulmuş, o da “Kimsenin erken seçim istediği yok ki... Kaldı ki benim veya bir başkasının erken seçim istemesinin bir anlamı da yok…” cevabını vermişti.

          Meral Akşener “Başından beri erken seçimle ilgili herhangi bir hissiyatı barındırmadım. İçinde bulunduğumuz şartlarda erken seçim görmüyorum” diyordu. Çünkü ne bunların ne de diğerlerinin ortaya koyacağı hiçbir şeyi yoktu.

          ABD’ye yeni başkan seçilen Joe Biden’in başkan olmadan önce tüm dünyaya duyurduğu röportajındaki “Türkiye’deki muhalefeti destekleyerek Erdoğan hükümetini devirmeliyiz” ifadesi Türkiye’deki muhalefetin adeta bitini kanlandırmıştır. ABD’den sinyal alan muhalefette ciddi bir saldırganlık, seferberlik ve coşku hali oluşmuş ve birden “erken seçim” korosu kurmuşlardır.

          Ekonomik sıkıntıları hem istismar malzemesi hem de kendilerine kalkan yapmaktadırlar. Muhalefet hangi ihanet ilişkisinde yakalansa hemen “Millet aç aç, siz nelerle uğraşıyorsunuz?” savunmasına geçiyorlar.

          Yarın bir gün pandemi süreci bitince ve ekonomi düzlüğe çıkınca, bu muhalefetin çığırtkanlığı da bitecek, elinde ekonomi alanında istismar malzemesi kalmayacaktır. Fakat muhalefet pandemi sürecini “fırsat bu fırsat” düşüncesiyle kaçırmak istememektedir. “Erkem seçim” çağrılarını bu fırsatçılıkla taçlandırmak ve aynı zamanda ABD’ye selam göndermek için kullanmaktadırlar. Erken seçim olmayacağını hepsi bildiği halde sürekli “erken seçim” nakaratlarını kullanmaları varlıklarını diri tutma adınadır. Her gün birbirlerini ziyaret ederek komik manzaralar vermelerinin temel sebebi “unutulmamak” için bir çabadır.

          Millete ihanet projeleri sunmaktan başka hiçbir özelliği olmayan bu muhalefetin Türk milletine verebileceği bir hizmet inanın yoktur. Yerel seçimlerde iktidar oldukları İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Adana’ya ve diğer yerlere bakın, resmen yönetim ve hizmet üretimi rezilliği yaşanmaktadır. Bu durum bile çaplarını göstermeye yetmektedir.

          Muhalefetin derdi milletin yaşadığı ekonomik sıkıntılar değildir. Öyle olsa devlet bütçesinin büyük bir bölümü terörle mücadeleye harcanırken, bunlar terör örgütleri yanında saf tutan olmazlardı.

          Muhalefet, Türk milletinin ve devletinin bütünlüğünü bozma, milli yapımızla oynama peşindedir. Buna en net örnek, geçtiğimiz hafta CHP-HDP arasında CHP Genel Merkezi’nde gerçekleşen görüşmede ortaya çıkan sözler ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Anayasa’nın ilk dört maddesiyle ilgili söylediği ihanet sözleri olmuştur.

          CHP logolu kürsü önünde HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar’a “PKK ve Öcalan konusunda CHP-HDP arasında görüş ayrılığı var mı?’ sorusunu soruyorlar, o da cevaben “Bu konuda bir sorun olduğunu düşünmüyoruz” cevabını veriyor.

          Deutsche Welle Türkçe’de Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtlayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da Anayasa’nın ilk dört maddesiyle ilgili soruya “Şu anda bunları tartışmak için uygun iklim yok ülkede. O iklim, atmosfer oluşursa bakarız” cevabını vererek muhalefetin dehşet-ihanet ilişkilerini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.

          Bu açıklamalara diğer “zillet ortağı” olan Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu gibilerden henüz bir tepki gelmedi. Cumhur ittifakından birileri bu ihanetlerini sorarsa da hemen “Millet aç aç siz nelerle uğraşıyorsunuz?” diye savunmaya geçiyorlar.

HD(P)KK ile Anayasa taslakları hazırlarken yakalandıklarında da aynısını yapmışlardı.

          Türkiye’nin milli devlet yapısını bozmaya çalışanların, emperyalist laboratuvarlarda üretilen etnik fitneyi körükleyen politikaların propagandasını yapanların Türk milletinin ekonomik refahını düşünmesi zaten mümkün değildir. Ama ihanetlerinin üzerini kapatmak için ekonomik sıkıntıları çok iyi istismar etmekte inanın hüner sahibi olduklarını da göstermişlerdir.

          Tüm yolları HD(P)KK işbirliğine çıkanların Türk milletine vereceği sadece acı ve gözyaşı olur. Askerimizi, polisimizi şehit eden, vatandaşlarımızı öldüren terör örgütleri ve siyasi uzantılarıyla iş tutanların vatandaşın evinde kaynayan tencereyle işi olmaz.