Eğer kendi kararlarını kendin verebiliyorsan, bu kararları verirken de kimsenin etkisi altına girmiyorsan, sana da bir şeyler dayatmasına izin vermiyorsan ve görüşmelerini talimat alarak değil de fikir alma, danışma şeklinde yapabiliyorsan işte o zaman bağımsızlıktan söz edebiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ekonomi politikasının bağımsızlık temelleri üzerine oturtulmuş ulusal ve milli politika olması, Atatürk’ün en fazla üzerinde durduğu konudur.

Politik bağımsızlığın ana koşulunun ekonomik bağımsızlık olduğunu çok iyi kavrayan Atatürk, üstelik o yıllarda bu politikanın oluşturulmasında yol gösterecek öğretilerden yoksun bir şekilde, nüfusun ezici çoğunluğu köyde tarım ve hayvancılık yaparken dahi bu amacını çok büyük olanaksızlıklar içinde gerçekleştirmiştir.

Aslında işin özü; milli egemenlik, ekonomik egemenlikle pekiştirilmelidir olmuştur.

Genel olarak dünya devletlerine baktığımızda; devletler ekonomik gücü, ekonomik bağımsızlığı nispetinde siyasal olarak bağımsızdırlar. Devletlerin ekonomileri dışa bağımlı ise onlar için bağımsızlık, söylemden öteye geçememektedir.

Peki, dışa ekonomik yönden bağımlı olmayan devletler var mıdır? Bu söylemlerden sonra ülkemizin durumu nedir?

Cevabı ben vereyim, bu söylemlere göre bağımsız ülke yok gibidir. Ne gözümüzde çok büyüttüğümüz, her şeyiyle baskın devlet ABD, ne 14 Nisan 1987’de tam üyelik başvurusunda bulunduğumuz, yıllarca alınmayı beklediğimiz, niçin alınmadığımızı bir türlü anlayamadığımız Avrupa Birliği devletleri ne de Uygur Türklerine uygulanan şiddetin kabul edilemez olduğunu her fırsatta değinmeye çalıştığımız, sözde doların tahtını yok etmek isteyen güç Çin, siyasal olarak tam bağımsız değildirler.

Bu devletlerin ortak noktaları karşılıklı menfaatleri sonucu oluşmuş, “vazgeçilemez çıkar ilişkilerine” sahip olmalarıdır. Çıkar ilişkilerinin yoğunluğu ise bu devletlere bağımsızlığı sağlarken, gelişmekte olan devletlere karşı yapılan siyasal ve ekonomik yaptırımları arttırmaktadır.

Ekonomik ve siyasal bağımsızlık 3 temel sektöre bağlıdır. Bu sektörlerse; başta “tarım” olmak üzere, sanayi ve hizmet sektörleridir. Bu sektörlerin kalbi, en önemlisi ve olmazsa olmazı tarımdır. Çünkü sanayi de hizmet sektörü de gelişmesini tarıma borçludur.

O zaman tarım mı, sanayi mi daha önemli?

Sanayinin gelişimi tarıma bağlı olduğundan tarımdan elde ettiğiniz kârları sanayide değerlendiremezseniz gelişmiş bir ülke olarak kabulünüz çok zordur.

Gelişmişlik ölçülerinin başında tarım gelir. Gelişemeyen ülkelerin tarımına bakarak ekonomilerini değerlendirebiliriz. Sıkıntı varsa da temel sorunun tarımda eğitim ve modernleşmenin yetersizliğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Özellikle belirtiyorum, ülkemiz tarımını güçlendirmeden, sanayi ve hizmet sektörlerini geliştiremeyiz.

İktisatçı Dr. Quesnay’e ait bir tezde tarım sektörünü insan vücudundaki kan dolaşımıyla ilişkilendirerek kalbi “tarım sektörü” olarak kabul etmiştir. Bu durumda kalbi iyi atmayan, kan dolaşımını yeterince sağlayamayan vücutta; hücrelerin, dokuların ve organların yeterince beslenemeyeceği, gelişemeyeceği bir gerçektir.

Sonuç: İyi atmayan bir kalbe sahipseniz, ekonomik olarak gelişmeyi beklemeyin.

Biz ülke olarak toprağımızdaki kaynağı verimli kullanmalıyız. Endüstrimizin gelişmesi, tarımın sanayiye katkı sağlamasından geçer. Ülkemiz tarımını sağlam temellere oturtmalıyız. Bir ülkenin tarımı; sanayi ve hizmet sektörlerini hem besler hem de destekler.

Tarımı değersiz görmek, aslında ekonomik büyümeyi önemsememek demektir.

Şöyle bir baktığımızda 1923 yılında nüfusumuzun çoğunluğu köyde tarım ve hayvancılık yaparken, 2020 yılında ise ezici bir çoğunluk çiftçilik mesleğini terk ederek şehirlerde yaşamaya çalışanlardan oluşuyor. Bu durumun sonuçlarından sadece birkaçı; şehirlerde işsizlik artar, açlık beklenir, ekonomik ve sosyal sorunlar kartopu misali hızla büyür, ekonomik bağımsızlık sarsılır.

Bir ziraat mühendisi olarak gerçekten tarımda fark yaratacağımıza ve ülkemize katkıda bulunacağımıza inanıyorum. Çünkü her türlü potansiyele sahibiz. Tarımda eğitim ve modern teknolojiyi kullanarak, yani tarım sektörüne küçük dokunuşlarla; ekonomik, siyasal ve ulusal anlamda bağımsız olabiliriz.

Tarımın gelişmesinin ülkemiz için vazgeçilmez olduğunu tekrar idrak edebilmek dileğiyle…