Savaşın ve terörün getirdikleri sorunların en başında çevreye yapılan zararlar gelmektedir. Kinle beslenmiş ruhlar, insanlığa olan hırslarını doğadan almaya devam etmektedir. Dikkat ettiğimizde karşımıza şu manzara çıkmaktadır; terörle gıdalanan yuvaların taktiği aynıdır.

İnsanlığa olan öfkesi ile yaptığı terör yetmezmiş gibi, tabiattan da kısas almaya yeltendiler. Bu olay Türkiye’de de sık sık yaşanmıştı. Terör örgütü PKK’nın silahlı eylemi yetersiz kaldığı zamanlarda el attığı yöntemlerdendir. Zaman zaman ormanlarımızda çıkan yangınlar güçsüz kalan terör örgütünün yeni terör eylemleridir diyebiliriz. Evet ekolojik terör veya ekoterör. Hatay’da çıkan yangınlarda ‘ateşin çocukları’ diye bir grup bu eylemi üstlenmeseydi belki de sevgilerinden gözü kör olan bazı çevrecilerin gür avazını ve protestolarını duymuş olurduk. Ne yazık ki “çevreye olan sevgileri” örgüte olan sevgilerinin gölgesinde kaldı.

Ekolojik terörün en çok yaşandığı yerlerden biri ise Azerbaycan’dır. Karabağ Savaşı’ndan önce ve şimdi yaşananlar bunu söylememize esas vermektedir. Anlaşma sonucu işgal bölgelerinden çıkmaya zorlanan Ermenilerin son eylemleri, çıktıkları yerleri yakmak ve yıkmaktır. Bana kalmayan kimseye kalmasın düşüncesiyle son anda ormanları yakan bu zihniyet, aslında “o toprakların onların olmadığını” ispat etmektedir. Sağlıklı bir düşünceye sahip bir insan evini yakar mı? Geri gelemeyeceklerinin inancıdır bu aynı zamanda. İşgal zamanı yerinden yurdundan kovulan hiçbir Türk ne evini yaktı, ne çevresini. Çünkü vatan toprağıyla, ormanıyla, ağacıyla, eviyle de vatandır. Vatan sahipleri asla ‘vatanlarına’ kıymazlar.

Bu iş sadece yakmakla da bitmiyor. 2. Karabağ Savaşı öncesi, işgalde olan su barajlarını kullanarak, toprağa ve cephe bölgelerinin nüfusuna daha fazla zarar vermek için sonbahar ve kış aylarında suları serbest bırakıyorlardı. Bunun sonucunda topraklar sular altında kalıyor, yollar yıkılıyor ve tarım ciddi şekilde zarar görüyordu. İlkbahar ve yaz aylarında suya ihtiyaç duyulduğunda ise barajı kapatıyorlardı. Sonuç olarak ekilebilir topraklar kuruyor, yeşillikler zarar görüyordu. Toprağın biyolojik yapısı ise olumsuz yönde değişiyordu. Bu ekoterörün sonucunda ise bereketli ve verimli topraklar kullanılamaz hâle geliyordu.

Bununla da yetinmeyip patlayıcılar, evsel ve kimyasal atıklar nehirlere akıtılıyordu. Suya verilen zarar ve sudaki biyojenik maddenin miktarının normalin kat kat üstünde çıkması, toprağı ve bölge insanlarını da etkiliyordu.

İşgal altında olan kültürel ve tarihi abideleri tahrip eden Ermenistan, çıktıkları bölgelerde arazileri yakmakla suç işlemektedir. Ermeniler, yarattıkları çevresel sonuçları kendileri de kabul etmektedirler. ‘Dağıtacağız, yakacağız ve patlatacağız. Hiçbir şey Müslüman’a kalmamalı ’ diyen, evleri ve ormanları yakan bir Ermeni’nin kameraya yansıyan konuşmasından alıntıdır.

Yıllardır Azerbaycan’a karşı uygulanan bu ekoterör son zamanlarda hızlı bir şekilde devam ediyor. Ama yanmış, küle dönmüş toprak ve ormanlar, tahrip edilmiş abideler, kültür ocakları, kurutulmuş ve zehirlenmiş nehirler sahiplerine artık kavuşacaktır! Yine onlara insan eli dokunacak, doğa can bulacaktır! Karabağ kurtuldukça çevre sorunları da çözülecek ve küresel ekolojik terörün boyutunun artmasının önü kesilecektir!