Öncelikle bir soru; Mazbata bir tatil bileti midir?

Tarihler ileri akarken, nasıl olur da bir şehir geriye düşebilir..? Cevap Ekrem İmamoğlu farkı! Yerel seçimlere “Bismillah” demişken; İstanbul için 2019’da başlayan ve 2023’te nihayetlenmesini arzuladığımız zulmün 5 yılını konuşalım biraz…

Bahar dediler, hazan çıktı… “Her şey çok güzel olacak(!)” dediler, tatillerde çok güzel keyif sürdüler. Haliyle dedikleri gibi güzel oldu, fakat kime..? İstanbul’u sel götürdü, İmamoğlu tatildeydi… İstanbul kara gömüldü, İmamoğlu balıkçıdaydı… Deprem oldu, İmamoğlu kayağa giderken yol üstü bir uğrayıverdi. Bizim oralarda bir söz vardır “sefa sana” derler, böyleleri için… Sefa İmamoğlu’na cefa millete oldu, e her şey güzel oldu mu? Göreceli işte… Kendi penceresinden, her şeyi güzel gören İmamoğlu, zulmü bir 5 yıl daha katlamak için yeniden aday. Daha gidilecek çok tatiller var, elbette, anlıyoruz. Biz en başta da anlamıştık aslında, seçim üzerine sorulan her soruya “Her şey güzel olacak” deyip sırıtarak güldüğünde… O gülüş başka gülüştü aziz İstanbul, o kollar canınızı okumak için sıvandı. Ancak “bunlar gitsin de kim gelirse gelsin” düşüncesi, düşüncesizliği doğurdu. Bir gülüşe tav olundu, yalancı baharlara umut bağlandı. Yani bunlar gitsin de ne gelirse gelsinciler, demokrasiyi inceden katletti. Herkesin fikri hürdür, iradesi hürdür, vereceği oy hürdür elbette. Ancak bunların her biri düşünmeyi telkin eder, değil mi..? Duyduğunu, gördüğünü tahlil ederek bir fikir edinirsin, körü körüne bir şey uğruna değil. Daha yolda belliydi geliş güzergahları; göre göre, duya duya, hiç düşünmeden terörün kucağında sunulan bu vasıfsızlığa geçit verildi… *Körler ve sağırlar ülkesinin bir şehri değil ki İstanbul… Peki ne duyduk ve ne gördük ey İstanbul..!

***Kendini, Hürrem misali, cumhur başkanlığına giden altın yolda sayan İmamoğlu; İstanbul için neler vaat etti, neler yaptı..?***

 İstanbul’u üzerine basa basa yükseleceği bir trambolin sandı. İstanbul’dan Anadolu’ya zıpladı. Hayal dünyasında o kadar yükseldi ki dışarıya da açıldı. Acaba İngiliz elçisi ile oturduğu masanın mezeleri neydi..? Peki tüm bunlar belediye başkanının görev tanımlarının içerisinde miydi..? Belediye Başkanlığına çalışmadan seçime giren İmamoğlu’nun vasıfsızlığı, yaz yaz bitmez de biz ‘şimdilik’ şu bir alkışlık ömrü olan ve seçimden sonra da mumu sönen vaatleri konuşalım;

Tabi *kolları sıvayıp bir iş yapacakmış gibi yapan İmamoğlu*’nun çıktığı sahnelerde vaatler çok fazla değildi, hatırlamak güç olmaz. Bolca “Her şey güzel olacak” dendi. “E ne olacak peki, nedir bu güzellik?” diye sorulan sorulara, sırıtarak cevap verildi. Egoları kulağını tıkadığı için herhalde, güzellik deyince üzerine alınıp gülüşünü sergiliyordu. Şu yazıda kaç kez “Her şey çok güzel olacak” dedik, daha yazarken bile göze batıyor. Koca bir seçim bu cümle ile geçiştirildi, elle tutulur başka hiçbir şey yok, tek bir cümle ile gözlere bata bata arsız otu gibi beliren bir adam… Kişilik mühim meseledir, hele ki belediye seçimlerinde... Siyasi görüşten ziyade, vazife bilinci ile hizmet ve icraat yapabilecek vasıfta, kişilikli insanlar belediyeler için ön planda olur, yahut olmalıdır mı demeliyiz. ***Giydirilmiş kişilik, ezberletilmiş cümleler, kondurulmuş gülücük ve işe koyulacakmış edasıyla verilen bir poz; pazarlama stratejisiydi.*** Hizmet vermek üzere talip oldukları makamları, veren değil alan el olmak için istediler. İmamoğlu’nun o gülüşünden belliydi, hizmeti de icraatı da kendine yapacağı… Kolları sıvadı, metrolar yarım kaldı. Önceki dönem göz açıp kapayıncaya kadar biten metrolar, İmamoğlu döneminde niye bitemedi? Önceki dönem bitmiş, kurdalesi takılı hazır metroyu açıp, ben yaptım sandı, gerisine karışmadı.  İndirim dedi, zam yağdırdı. Sosyal yardımlar artarak devam edecek dedi, gelir gelmez sosyal yardımların bütçesini azalttı. Mazluma el uzatır gibi yapıp, kaptığı mazbatası ile mazluma uzanan eli kesti. Vaat ettiği hiçbir yardımı yapmadı; misal evlenene yardım, geçim destek paketi… Vaat ettiği sosyal kurumları da açmadı. Hani yaşlılar için “Gündüz bakım evi” kuracaktı..? İstanbul’un kuzeyine ve güneyine rüzgar gülleri kurdurup enerji üretecekti, güya… Rüzgar güllerini nereye kurdu bilinmez ama rüzgarı kendine estirerek dümenini tuttuğu aşikar. Bilişim okulları dedi, ancak milleti uyandırmamak için bu fikirden vazgeçti herhalde, ortada bir şey yok. Tiyatro açacağız dedi, tiyatro kendi kaleleri aslında… Onu da açmadı. Mitinglerde çıktığı sahneler ona yetti, tiyatronun emektarlarının oyunu alıp gerisini pek umursamadı. Nihayetinde onu ağaçların yaprakları bile alkışlıyordu. Sahi ağaç yaprakları demişken, nerede vaat edilen yeşillikler..? Bu hangi bahar..? Her yıl 100 bin ağaç dikeceğiz dedi, İstanbul’un ocağına incir ağacı dikti. Kişi başına düşen yeşil alanı üç katına çıkaracağız dedi, yeşil alanları satışa çıkardı. Şehri güzelleştiren yeşillikleri de söktürdü. Tekraren hangi bahar? Sonbahar. Bu arada sonbahar iyidir, yeniden doğuş için hazırlıktır, yapraklar ölür ve dökülür çünkü yeni yapraklar doğacaktır. Tabi İmamoğlu zulmü sonbahar misali müjdeleyici bir zulüm değil. İmamoğlu İstanbul’a Anka kuşunun destansı kaderini işledi. Anka kuşu yanmadan, doğmaz. O yangın bir silkeleyiştir aslında. Bir dert gelir silkeler, arif olan bu sırra erer ve hayra döner. Söz meclisten içeri, cümledeki dert: Ekrem İmamoğlu. Şimdi silkelenip hayra yönelme vakti! 

Elbette bu süreçte vaatlerin gerçekleşmemesi de sorgulandı, cevap yine yatsılık bir mumun ateşi kadardı, ezber bir yalandı. “Engelleniyoruz.” Dedi, CHP’nin ezber sloganlarından biriydi bu, mazlum edebiyatından seçmeler… Tabi bu engelleme yalanlarına karşı İBB bütçesi tokat gibi yüzlerine çarpılınca mumları söndü.  Zaten önceki dönem belediye çalışanlarını işten çıkarıp da kendi döneminde teröristleri belediyeye doldururken engellemiyorsa gerisinde de engellenmiyordur. İmamoğlu’nu engelleyen tek şey kendi keyfi, bütçe tatile akınca vaatlere kalmadı herhalde. Bir engel daha var tabi, parti politikaları; *CHP hizmet anlayışı olan bir belediyecilik yürütmüyor.* CHP belediyelerinin olduğu ilçe ve illerde çöpler sokaklara taşıyor, belediyecilik namına tek bir taş bile koymuyorlar. Sadece***-mış gibi yapıyorlar***. Öyle ki bu durum siyasi karşıtlık ötesinde, herkesin bildiği, farkında olduğu bir gerçek. Şimdi yine diyoruz duya duya, göre göre ve bile bile mi..? Umarız ki değil, çünkü Anka kuşu misali yandı Aziz İstanbul ve bu hakiki baharda, küllerinden doğacak. Biz bu doğuşu, yarın Pazar kahvenize, hatırlı bir muhabbetle katılarak anlatacağız. Yarınlar için yarın görüşmek üzere…