ABD’de başkanlık seçimleri yaklaşırken başkan adaylarının aralarında yaşanan sürtüşmeleri, adayların dünya ve bilhassa Türkiye ile ilgili açıklamaları bekleneceği üzere gündemimizde daha çok yer tutacak. Nitekim, Demokrat Parti’nin Başkan adayı Biden’in aylar önce verdiği demeçler bugünlerde haklı olarak tartışma konusu oluyor. Biden’in Türkiye gerçeklerinden kopuk, hadsiz ve mesnetsiz iddiaları, tepeden bakan tavrı ve kokuşmuş düşünceleri karşısında tepkisiz kalmak elbette mümkün değil.

Konuşmasında iktidarı devirmekten bahsederken “darbeyle değil” diyerek muhalefetin seçimle iktidara gelmesini istiyor görüntüsüne aldanmamak lazım. Biden, demokrasiye inanmış ve Türkiye’de muhalefetin serbest ve adil seçimlerle iş başına gelebileceğine iman etmiş olsa, muhalefeti her şartta desteklemek gerektiğini düşünmezdi herhalde. Satır araları okunduğunda, Biden’ın da muhalefetin normal şartlarda iktidara gelemeyeceğine inandığı anlaşılıyor. Biden’ın destekleyeceği “muhalefet” içerisinde FETÖ ve PKK/ HDP gibi demokrasi düşmanı terörist unsurların da yer alacağı kesin. Zira iktidarın İstanbul’u kaybetmesini örnek olarak gösterirken, CHP’li adayın seçimi FETÖ ve HDP/PKK destekçilerinin oylarıyla kazandığını bilen biri olarak, bu işbirliğinin devamını arzuladığını ifşa etmiş oluyor. Darbenin işe yaramayacağını 15 Temmuz’da anlayan Biden, Türkiye’yi karıştırmak için fırsat kollayan “renkli devrim” meraklılarına âdeta göz kırpıyor.

Türkiye’de seçimler iktidarı değiştirir, iktidarlar gelip gider ancak Türkiye’nin örtülü operasyonlarla iktidarları devirip kendi kuklalarını koltuğa geçiren, hileli seçimlerle başkan belirleyen ABD’den demokrasi ve seçim konusunda öğreneceği bir şey yoktur. 12 Eylül’de kazananlar ABD’nin çocukları olmuş olabilir ama artık Türkiye’de kazanan sadece bizim çocuklar olacaktır. Ne ABD 1980’lerdeki gibi zayıflayan SSCB karşısında üstünlüğünü pekiştiren süper güç ABD’dir ne de Türkiye ABD tahakkümüne sessizce rıza gösterecek acziyete düşmüş bir ülkedir. Soğuk Savaş biteli otuz yıl olmuş, köprünün altından çok sular akmış, ABD dünya liderliğinden aşama aşama düşmüş, Türkiye ise millî bekâ odaklı dış politikasıyla üstündeki prangaları bir bir kırmıştır.

Hal böyleyken, hâlâ birilerinin Türkiye’ye 1980’deki Türkiye gözüyle bakabiliyor olması körlüğün, art niyetin, kibir ve hadsizliğin göstergesi olarak algılanmalıdır. Türkiye’ye düşman kim varsa onları Doğu Akdeniz’de Türkiye karşısında saf tutmaya zorlayan, muhalefeti desteklemek bahanesiyle Türkiye’yi kirli oyunlarla karıştırmaya kalkan ve sözde “demokrasi” talebiyle ah kam keserken demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş iktidarı devirebilmek için teröristleri desteklemekte mahsur görmeyen birinin Türkiye ile iyi geçinemeyeceği besbelli değil mi?

Biden, Türkiye’yi dışarıdan destekleyerek iktidar değişikliği gerçekleştirilebilecek üçüncü dünya ülkelerinden biri sandığını göstermekle kara cehaletini sergilemiş oldu. Böylesi bir ülke olmadığımızı idrak edemeyecek kadar gerçeklikten kopuk birisinin koskoca bir ülkeyi nasıl yöneteceği tam bir muamma. Zaten tam da bu sebeple endişelenmek lazım.

Kendi ülkesindeki gelir dağılımındaki adaletsizliğinin artmasından, sağlık sigortası olmayan vatandaşlarının 30 milyona yaklaşmasından, yaklaşık 40 milyon kişinin fakirlik sınırının altında yaşamasından endişelenmeyen birinin, PKK/ HDP, FETÖ ve avenesinin Erdoğan iktidarını nasıl devireceği hususunda endişeleniyor olması, dünya için endişe verici. Küresel sistemde adalet, küresel toplumda huzur ve refah derdinde olmayıp kendi çıkarları için tepeden baktıkları ülkelerde kaos çıkartmaya niyetli liderlerin soyu belli ki tükenmemiş. Bu zihniyet devam eder, Mursi gibi seçimle işbaşına gelenleri Sisi gibi diktatörlere kurban etmek isteyen gafiller küresel güçleri idare etmeye kalkarsa, biz daha çok kargaşa, çatışma kan ve gözyaşı görürüz. İşte o yüzden, Biden’ı dinledikten sonra dünyanın huzuru açısından endişeliyim, çok endişeliyim.