Türk hiç şüphe yok ki aynı milletin fertleri olan Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki ilişkiler özel bir anlam ifade eder. Ortak tarih, dil, kültür ve medeniyetin parçası olan bu üç ülkenin dostluktan öte kardeşlik bağı ile birbirine bağlanmış olması, bu ülkeler arasında her seviyedeki ilişkileri hem kolaylaştırır hem de zorunlu kılar.

Sovyet tahakkümünün sona ermesi ve Türk Cumhuriyetlerinin birer birer bağımsızlığını kazanmasıyla, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesinin de önü açılmıştır. Bağımsızlıklarının 30. yılı geride kalmışken, Türk Cumhuriyetlerinin siyasi, sosyal ve ekonomik alanda büyük mesafe kat ettiğini ve Türkiye ile olan ilişkilerini derinleştirdiğini söylemek gerekir.

“Bir millet üç devlet” şeklinde tanımlanabilecek Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan, son yıllarda ilişkilerini her boyutta daha ileri noktalara taşıma konusunda ciddi mesafe aldı. 14 Aralık tarihinde Türkmenistan’da ilki gerçekleştirilen “Türkiye, Türkmenistan ve Azerbaycan Devlet Başkanları Zirvesi” ise gelecek dönemde bu üç ülke arasındaki temasların ve işbirliğinin daha da güçleneceğini somut şekilde ortaya koydu. Üçlü işbirliği formatının devlet başkanları seviyesindeki bu önemli toplantısı, enerjiden ticarete birçok alanda anlaşmaya varılması sebebiyle, bölgesel ve hatta küresel seviyede yansımaları olacak derecede önem arz eder hale geldi.

Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhammedov’un ev sahipliğinde Türkmenistan’ın Avaza bölgesinde düzenlenen zirvede imzalanan “Enerji Alanında İşbirliğinin Geliştirilmesine Dair Mutabakat Zaptı”, etkileri üç ülkenin sınırlarını aşacak bir gelişmenin habercisi niteliğinde. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında tüm Avrupa’nın enerji arz güvenliği sorunu ile yüzleştiği bir dönemde, Türkmenistan’ın zengin doğal gaz rezervlerinin Batı’ya açılmasını gündeme getiren bu mutabakat zaptı, Hazar havzasının ve güzergâh üzerinde bulunan Türkiye’nin stratejik önemini bir hayli artıracak.

Dünyanın en büyük doğal gaz sahalarından olan Galkınış’a ev sahipliği yapan ve rezerv büyüklüğü itibarıyla Rusya, İran ve Katar’dan sonra dördüncü sırada yer alan Türkmenistan, bu alanda büyük bir potansiyele sahip. Ancak Çin’e yıllık yaklaşık 35 milyar metreküp doğal gaz ihracatı yapan Türkmenistan, ihracatta büyük ölçüde Çin’e bağımlı durumda. Zira Türken gazının ulaşabildiği Çin’den başka sadece Rusya ve İran var. Bu iki ülkeyle çok sınırlı olan gaz ticareti, Türkmenistan için Çin haricinde yeni hedef ülkelere erişebilmesini gerektiriyor. Türkmenistan, Batı’ya doğrudan doğal gaz ihraç edemiyor olması sebebiyle, büyük potansiyeline rağmen küçük bir doğal gaz ihracatçısı konumundan çıkabilmiş değil. Doğal gaz ithal eden ülkelerin kaynak ülke ve güzergahları çeşitlendirmek istemesi enerji güvenliği açısından ne kadar mantıklı ve gerekliyse, Türkmenistan’ın da erişebildiği pazarları çeşitlendirmesi o kadar elzem.

Bu noktada, Türkiye ve Azerbaycan’ın Türkmenistan’ın kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırma hususunda işbirliği yapılacağını ilan etmesi, hem Türkmenistan hem de AB için önemli bir stratejik hamle oldu. Türkmen gazının Hazar’ın batı yakasında Azerbaycan’a ulaşması ve sonrasında Türkiye üzerinden Türkmen gazının Avrupa’ya nakli, Türkmenistan’ın enerji alanında daha büyük bir tedarikçi olmasını sağlarken Avrupa ülkelerinin Rusya’ya olan bağımlılığını hafiflemesini sağlayacak.  AB’nin uzun zamandır arzu edip beklediği Trans-Hazar nakil hattı hayata geçirilebilirse, Türkmen gazı kısmen de olsa Rus gazının yerini alabilir.

Rusya’yı petrol ve gaz kaynaklarını bir “silah” olarak kullanmakla eleştiren AB, Türkiye üzerinden gelecek Türkmen gazından elbette büyük memnuniyet duyacaktır. Bu işbirliğinin AB için ne sağlayacağı bir yana, üç Türk devletinin bir araya gelerek dünyanın enerji arzında büyük risklerle yüzleştiği bir dönemde önemli bir karara imza atması Türk dünyasının birlik ve beraberliği için de kritik bir adımı teşkil ediyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumsallaşarak güçlendiği bugünlerde, üç Türk devletinin yeni bir enerji hattı ile birbiriyle olan bağlarını kuvvetlendirmesi, Türk Dünyası açısından da önemli bir kazanım olacak.

Diğer taraftan, Rusya ve İran’ın bu işbirliğine çomak sokmak için fırsat kollayacağını da göz ardı etmemek gerek. Zira Rusya’nın Avrupa’daki pazar payının azalmasını istemeyeceği, İran’ın da üç Türk ülkesinin el ele vererek kendine gölgede bırakacak bir rakip olmasından rahatsızlık duyacağı kesin. Rusya ve İran, Hazar’ın statüsünün netlik kazanmadığını veya Hazar’a inşa edilecek bir boru hattının çevreye olası ters etkilerini bahane ederek bu işbirliğini akamete uğratmaya çalışacaktır. Dolayısıyla bu işbirliğinin gerçekleştirilmesi, bu iki ülke karşısında stratejik avantaj sağlamak için de kritik önem taşıyor.