Salgın nedeniyle ortaya çıkan üretim zorlukları, tedarik zincirindeki kırılma, tarımsal ticarette kısıtlama, piyasadaki likidite bolluğu, enerji fiyatlarındaki artış ve iklim değişikliği gibi birçok olgunun etkili olduğu küresel gıda enflasyonu artış eğilimini sürdürüyor. 

Özellikle enerji başta olmak üzere buğday, arpa ve ayçiçeğinde meydana gelen fiyat artışları bunun en önemli göstergeleri arasında. Enerji fiyatlarındaki artış ise süreci iki yönlü olarak etkiliyor. Tarımsal ürünlerin üretiminde kullanılan enerji fiyatlarının yükselmesi maliyetleri etkiliyor. İkinci yön ise ulaşımda meydana çıkıyor ve gıda ürünlerinin tedarik edilmesinde ek fiyat artışlarına neden oluyor. Çiftçi-üretici tarafından da enflasyon baskısı ciddi anlamda hissediliyor ve üretimi daha maliyetli hâle getiriyor. Dolayısıyla üretici enflasyonu fiyat baskısının uzun bir dönem daha gündemde olacağını gösteriyor.

Enflasyonu sadece gıda enflasyonu olarak düşünmemeli, enflasyonun değişik boyutları da var. Bunlar; ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik boyutlar... Bu yüzden, enflasyona karşı mücadele ederken de her kesimden herkese değişik görevler düşmektedir. Dolayısıyla bu iş sadece Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati Bey’in gözlerindeki ışıltıya bakarak olmuyor, olmaz!

Sadece çiftçilerin-üreticilerin etkisiyle değil, insanların genel ekonomideki etkisi enflasyon oranını aşağıya çekici yönde olmalıdır. Enflasyonu önlemede ağırlık özellikle ülkemizde kültürel boyuttadır. Hem üretici hem de tüketici olarak insanların beklentileri, tutum ve davranışları enflasyonu belirleyen en önemli unsurlardır. Ülkemizde aslında enflasyonun temelinde israf ve zahmetsiz kazanma gayreti var!... 

Günümüz insanı ve ekonomisi temelde gösterişe ve aşırı tüketime dayanmaktadır. Gösteriş tüketimini artırmak için suni ihtiyaçlar üretme yanında değişik pazarlama teknikleri de geliştirilmiştir. Artık her şey pazarlanıyor. Ürünler, siyasi partiler, düşünceler ve bankalar… Böylece günümüzde pazarlama faaliyetleri ekonominin önemli bir boyutu hâline geldi. 

Klasik iktisat teorisinde, tüketim mutluluk olarak kabul ediliyor. Biz ülke olarak tüketimi; mutluluğun tek kaynağı olmaktan çıkarmalıyız! Bu varsayımın mutlaka yıkılması gerekiyor! 

Aslında biz Türk milleti için çözüm basit. Basit olduğu kadar da çok zor! Sade yaşamayı göze alabildiğimiz anda pek çok sorun kendiliğinden çözülmüş olur. Fakat bizler sandığımız kadar özgür değiliz. Kuşatılmışız! Sınırları zorlamak için hayatın kalıplarına razı olunmuş bir durumu değiştirebilmek için engin bir yürek derinliğine, iç zenginliğe ihtiyacımız var. Bunun da bir eğitim ve öğretim işi olduğunu bilmek gerekir. Çözüm için, basit olduğu kadar da çok zor deyişim buradan kaynaklanmaktadır. 

Enflasyonu bir bütün olarak ele almak gerekir. Enflasyonu önlemede toplumda her kesime düşen görevler var. Bu görevleri yerine getirmek için hükümet, kamu kuruluşları işletmeler ve tüketiciler arasında sıkı bir iş birliğine gitmek gerekiyor. “Sağlıklı bir ekonomi sağlıklı insanlarla kurulabilir.” Sağlıklı bir ekonominin en önemli iki göstergesi sıfır faiz oranıyla, sıfıra yakın bir enflasyondur. 

“Siyasi gücünüz varsa iktisadi gücünüz de var, iktisadi gücünüz varsa siyasi, askeri ve kültürel gücünüzde vardır.” Dolayısıyla bütün bunların içinde yapılacak tek şey ülkemizi güçlü hâle getirmektir. Yabancı reçetelerle ülkemizin güçlü olması kesinlikle mümkün değildir! Enflasyonla mücadele etmek, Avrupa’dan, Amerika’dan transfer edilecek fikirlerle de mümkün değildir! Kendi ekonomik, sosyal ve kültürel yapımıza uygun kesin bir çözüm yolu bulmamız gerekiyor… 

Son söz: Herkesin enflasyondan şikâyetçi olduğunu da sanmayalım! Enflasyon beklentisi içerisinde olan ve enflasyonla servetini durmadan katlayan bir kesim de var. Enflasyon kimi dar gelirlilerin imkânlarını daraltırken, kimi bol gelirlilere zahmetsiz gelir kapıları açmaktadır. Ülkemiz kendine mahsus bir sisteme kavuşmadıkça, tüm yapılanlar birer koltuk kavgasından ileriye gitmeyecektir… 

Çevre konusunda toplumsal duyarlılığın artarak devam etmesi, gelecek nesillere yaşanılabilir, sağlıklı, yeşil ve temiz bir ülke bırakılması temennisi ile Çevre Günü'nüzü kutlarım.

Yeterli ve güvenli gıdaya erişim, insanoğlu için temel, vazgeçilmez bir haktır ve tüm ülkelerin öncelikleri arasında bulunmaktadır. Ülkemiz doğal kaynaklar bakımından zengin, ürün çeşitliliği ile gıda arzının sürekliliğini sağlama açısından büyük potansiyele sahiptir. Bu potansiyeli sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasının devamı ve çıkabilecek krizlere karşı yeterli düzeyde güvenli gıda arzının ve güvencesinin sağlanması için uygun gıda politikalarını ortaya koymalı ve kontrolörlüğünü yapmalıyız.

İnsanlığın yeterli miktarda ihtiyaçlarını karşılayacak, inanç ve kültürüne uygun, sağlıklı ve güvenli gıdaya ulaşabilmesine vesile olması ümidiyle...
Dünya Gıda Güvenliği Günü'nü kutlarım.