Ramazanın tüm dünyaya huzur, barış ve esenlik getirmesini dileyen Erdoğan, bu yıl da ramazana maalesef buruk duygularla girildiğini söyledi.

Geçen iki ayda dünyanın dört bir yanında meydana gelen terör saldırılarıyla sarsıldıklarını ifade eden Erdoğan, yükselen hoşgörüsüzlük, aşırıcılık, şiddet ve terörün dünyanın her köşesinde kendini hissettirdiğini belirtti. Popülist ve aşırılık yanlısı akımların her yerde güç kazanmaya devam ettiğine dikkati çeken Erdoğan, ırkçılık, ayrımcılık yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi habis ideolojilerin bireyleri ve toplumları birbirinden uzaklaştırdığını bildirdi. Erdoğan, özellikle Yeni Zelanda ve Sri Lanka'da yaşanan saldırıların terörün ve nefretin ulaştığı noktayı açıkça gözler önüne serdiğini kaydetti.

Türkiye'nin uzun yıllardır terörden büyük acılar çekmiş, terörle mücadelede önemli birikim sağlamış bir ülke olduğuna işaret eden Erdoğan, "Bunun için terörle ve onun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz radikalleşmeyle mücadelede dünyayı harekete geçirmek için yoğun çaba içindeyiz." diye konuştu.

Son olarak Yeni Zelanda'daki terör saldırılarının ardından Müslümanlara karşı nefret ve tahammülsüzlükle mücadele konusunda zirve dönem başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı'nı dışişleri bakanları düzeyinde topladıklarını anımsatan Erdoğan, toplantı sonunda açıklanan bildiriyle Birleşmiş Milletler (BM) ile diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere 15 Mart'ın İslamofobi'ye karşı uluslararası dayanışma günü olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduklarını hatırlattı. Erdoğan, "Bu çağrımızın hayata geçmesi için ülkelerinizin desteğini bekliyoruz." dedi.

Türkiye'nin BM Genel Kurulunu da toplantıya çağırdığını ve bu konudaki kararın kabulüne öncülük ettiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tüm çabalarımıza rağmen terör ve yükselen aşırı akımlara karşı mücadeledeki çifte standartlı yaklaşımın devam ettiğini görüyoruz. PKK/YPG terör örgütüne Avrupa'nın dört bir yanında müsamaha gösteriliyor, hatta her türlü destek veriliyor. Diğer yandan FETÖ terör örgütünün elebaşı ve mensupları Amerika'da bir malikanede rahatça hayatlarını sürdürebiliyor. Terör eylemleri için terörizm, bunların failleri için de terörist ifadesini kullanmaktan dahi imtina eden, kaçınan ülkeler biliyoruz. DEAŞ ile mücadelesinde ülkemize yeterince destek vermeyenler, sığınmacılar konusunda da tüm yükü üzerimize yıkmışlardır. Giderek yoğunlaşan ırkçı, ayrımcı, İslam karşıtı saldırılar karşısında tutarlı ve güçlü tepki gösterilmemesi tehlikeyi daha da büyütüyor. Haksız muamele, önyargılı yaklaşımlar, basmakalıp genellemeler, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük ve nefret söylemlerinin küresel düzeyde en büyük mağduru Müslümanlardır. İslam karşıtı fikirlerin önünü kesmek için öncelikle bunların destekçilerinden hesap sorulması şarttır."

"On binlerce tır silah, araç gereç ücretsiz olarak verilmektedir"
Bugün Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütlerine on binlerce tır silah, araç gerecin ücretsiz verildiğini belirten Erdoğan, "Şu anda biz onlarla mücadele veriyoruz. Sığınaklar, barınaklar, tüneller vesaire bütün bunlar Suriye'nin kuzeyinde yer altında açılmış durumda. Bunlarla mücadele veriyoruz. Bu tür eylemler bireysel görülerek veya 'Bunlar terör örgütü değil, sıradan örgütler' denilerek geçiştirilemez. Aksi takdirde yakın bir gelecekte dünyamız hiç kimsenin güvende olmadığı, huzurlu yaşayamadığı bir yer haline dönüşmeye mahkumdur." diye konuştu.

Dünyanın farklı yerlerinde bölgesel ve insani krizlerin hem sayısının hem de şiddetinin arttığını ifade eden Erdoğan, Yemen, Libya, Afganistan, Somali ve Myanmar'da yaşanan acıların bir türlü dindirilemediğini söyledi. 

Yasa dışı göç, insan ticareti, sınır aşan suçlar gibi tehditlerin büyümeye devam ettiğini aktaran Erdoğan, Türkiye'nin bu krizlerden doğrudan etkilenen ülkelerden biri olduğunu kaydetti. Erdoğan, bunun için kriz yönetiminin, dış politikada öncelikli bir yere sahip olduğunu bildirdi.

Suriye'de ülke nüfusunun yarısını yerinden eden ve yaklaşık 1 milyon insanın hayatına mal olan savaşın 8. yılını geride bıraktığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Uzun yıllar çözüm yolunda adım atılmayan Suriye krizini sona erdirmek amacıyla hem Cenevre sürecine hem de Astana mekanizmasına katkıda bulunuyoruz. Sadece bunlarla kalmayıp sahada inisiyatif de aldık. Bugüne kadar Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarımızla toplamda 4 bin kilometrekarelik bir alanı teröristlerden temizleyerek bölge halkını zulümden kurtardık. Oluşturduğumuz güvenli bölgelere 320 binden fazla Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak döndü. İnşallah yakında Suriye'nin sınırlarımız boyunca uzanan diğer bölgelerini de teröristlerden temizleyecek ve ülkemizde yaşayan 4 milyona yakın sığınmacının huzur içinde evlerine dönebilmelerine imkan sağlayacağız." 

Bölgenin kanayan yarası Filistin sorununun nasıl daha da karmaşık hale getirildiğini hep birlikte takip ettiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Son 2 yılda Kudüs ile ilgili uluslararası hukuka aykırı ve kutsal değerleri hiçe sayan pek çok adım atıldı. Bunlar yetmediği gibi şimdi de mübarek ramazan ayının hemen öncesinde Gazze'ye yönelik masum insanların hayatına kasteden ayrım gözetmeyen saldırılar gerçekleştiriliyor. İsrail'in yönetimi, Gazze'de işlediği cinayetlerin gündeme gelmemesi için bizim medya kuruluşlarımızın da arasında bulunduğu basın yayın organlarını bombalamaktan çekinmiyor. Basın özgürlüğü konusunda sözüm ona hassasiyet sahibi ülkeler ve kuruluşlar ise bu saldırılar karşısında hiçbir tepki göstermedi, göstermiyor. Öte yandan Filistin meselesinde iki devletli çözüm anlayışına zarar verecek tüm girişimlere karşıyız. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığımız döneminde gerçekleştirdiğimiz 2 olağanüstü zirveyle bu konuda tüm dünyaya mesajlarımızı verdik. Tüm ülkeleri Filistin ve Kudüs konusunda daha duyarlı davranmaya ve etkin tavırlar ortaya koymaya davet ediyoruz."

Ortadoğu ve Avrupa'nın müşterek uzantısı olan Doğu Akdeniz'de de huzur ve güvenliğin tesisi için çalıştıklarını bildiren Erdoğan, "Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de istikrar ancak Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve çıkarlarının gözetilmesiyle mümkündür. Bu bölgede yapılmaya çalışılan oldubittilere göz yummayacağımızı, ilgili tüm tarafların gördüğüne inanıyorum. Biz tüm sorunlarımız gibi bu konuyu da karşılıklı görüşme, diyalog ve iş birliği yoluyla çözmek istiyoruz." dedi.

Ortak hedef olması gereken uluslarası iş birliği kültürünün yerini giderek geleneksel jeopolitik güç mücadelelerine bıraktığını belirten Erdoğan, birçok bölge ve ülkenin vekalet savaşları üzerinden farklı güç odaklarının karşı karşıya gelişlerine sahne olduğunu söyledi. 

Ortak çıkarların gözetilmesi yerine tek taraflı dayatmaları öne çıkartan politikaların revaç bulmasından endişe duyduklarını dile getiren Erdoğan, "Korumacı tedbirler, ticaret savaşları, kur savaşları, ekonomik yaptırımlar ve yaygın şekilde kullanılan tehdit dili, devletler arasındaki ilişkileri zehirliyor. Su, enerji ve gıda gibi doğal kaynaklar ile ulaştırma ve haberleşme yollarının kontrolündeki rekabet giderek sertleşiyor. Artan yoksulluk, yasa dışı göç ve iklim değişikliği gibi sorunlar mevcut durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Bu tür sorunların ağırlıklı olarak Müslüman coğrafyayı etkilemesi ise başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur." diye konuştu.

Sevgi, barış ve hoşgörüyü esas alan İslam dininin bugün çatışmalar ve diğer sorunlarla anılmasını üzüntüyle karşıladıklarını aktaran Erdoğan, buna karşılık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşların insanlığı ilgilendiren sorunlara etkin çözüm sunamadıkları için inandırıcılıklarını yitirdiklerini söyledi. 

"Biz 'haklı olan güçlüdür' diyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası kurumlar veya uluslararası kurumsal yapıların acil ve kapsamlı reform ihtiyacının her geçen gün daha önemli hale geldiğine işaret ederek, "Türkiye olarak, insanlığın ortak sorunlarına adil ve sürdürülebilir çözümler getirilmesi gerektiği anlayışımızı, 'Dünya 5'ten büyüktür' diyerek her fırsatta ifade ettik, ifade ediyoruz. Maalesef bu çağrımıza henüz yeteri kadar güçlü cevaplar alamadık. Çünkü birilerinin işlerine bunlar gelmiyor. Yakaladıkları gücü, kuvveti ellerinden kaçırmak istemiyorlar. Zira biz 'haklı olan güçlüdür' diyoruz, 'güçlü olan haklıdır' demiyoruz, farkımız burada." değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, küreselleşmeyle dünyanın küçüldüğü söylenirken, toplumlar arasındaki kutuplaşmanın sürekli arttığına dikkati çekerek, "Tüm bu tespitler, Türkiye olarak izlediğimiz girişimci ve insani dış politikamızın çıkış noktasını oluşturuyor. Bu yaklaşımın ne kadar doğru ve isabetli olduğunu yaşanan her hadise bize bir kez daha gösteriyor. Sahip olduğumuz potansiyeli tüm unsurlarıyla, dostlarımızla birlikte kullanmak istiyoruz." diye konuştu. 

"Böyle ortaklık olmaz"
Türkiye'nin insani yardımların milli gelire oranı açısından dünyada ilk sıralarda yer aldığını ve dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: 

"Müttefiklerimizle ilişkilerimizi, müttefikliğin ruhuna yakışır şekilde ilerletmek istiyoruz. Biz NATO üyesiyiz. Öyleyse diğer NATO üyelerinin bize yanlış yapmalarını bizim kabullenmemiz mümkün değil. Zira hem NATO üyesi olacaksın, NATO'da stratejik ortak olacaksın, ondan sonra size yaptırım konuşulacak. Bu anlaşılabilir bir şey değil. Böyle ortaklık olmaz. Güvenlik politikamızın en önemli dayanağı olan NATO ittifakına 60 yıla aşkın süredir son derece önemli katkılar sunuyoruz. Aidatsa bütün ödemelerini Amerika'dan sonra ikinci, bilemedin üçüncü sırada yapan biziz ve bu konularda bayağı hassasız. Bütün bunlarla beraber NATO'da nerede ülkemize, askerimize, ordumuza bir görev verildiyse bunu dört dörtlük yerine getiren yine biziz. Avrupa Birliği üyeliği bizim için başından beri stratejik bir dış politika hedefi oldu, olmayı da sürdürmekte ama AB hala bize çalım atıyor. Bunlar tabii katlanılabilir bir şey değil."

Bu konuyu salonda bulunan bütün AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine de özellikle hatırlatmak istediğini dile getiren Erdoğan, dün yaptıkları Reform Eylem Grubu Toplantısı'yla bu konudaki kararlılıklarını da bir kez daha ifade ettiklerini söyledi. 

Uzak veya yakın demeden tüm ülkelerle ilişkiler gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, "Afrika'ya, Latin Amerika'ya ve Asya'ya yönelik açılım politikalarımızda tüm dünya ile ilişkilerimizi geliştirmeyi hedefliyoruz. 'Düşmanı azaltma, dostu artırma' politikamızdır bu. Tarihi, kültürel ve gönül bağlarımızın bulunduğu coğrafyaların hiçbirine kayıtsız değiliz." ifadelerini kullandı. 

Türkiye'nin dünyada 242 dış temsilciliğe sahip bir ülke konumunda olduğuna dikkati çeken Erdoğan, bunları birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak gördüklerini anlattı. 

"Türkiye, sözüne ve dostluğuna güvenilir bir ülkedir"
Erdoğan, karşılıklı anlayış, hoşgörü ve samimiyetin sorunların çözümünün temel şartı olduğunu vurgulayarak, büyükelçilere şöyle seslendi: 

"Bunun bireyler arasında olduğu kadar ülkeler arasında da mümkün olduğuna yürekten inanıyorum. Bu gerçeği dış politika yaklaşımlarımızın temeline koyduğumuz oranda, uluslararası alandaki sorunların çözümünde ilerleme kaydedebiliriz. Siz kıymetli dostlarımızla işte bu anlayış zemininde buluşarak, birlikte çalışmaya hazırız ve siz büyükelçilerimiz Türkiye'de misafir olarak kalmıyorsunuz, sizler burada aslında kendi evlerinizde kalıyorsunuz ve buradaki dayanışmamız çok ama çok çok önemli. Türkiye, sözüne ve dostluğuna güvenilir bir ülkedir. Bizim tek istediğimiz dostumuz olduğunu söyleyenlerin dostluğunu, müttefikimiz olduğunu ifade edenlerin müttefikliğini görmektir. En çok üzüldüğümüz ve tahammül edemediğimiz husus, yüzümüze başka konuşulması, arkamızdan başka iş çevrilmesidir. Bir kez daha altını çizerek belirtiyorum; Türkiye, sizlerin her birinin dostudur, öyle olmak ve öyle muamele görmek istemektedir."

"Biz bir merkez partiyiz"
Erdoğan, AK Parti olarak yurt dışındaki dost ve kardeş toplumlar yanında partilerle de ilişkileri geliştirecek adımlar attıklarını belirterek, "Biz bir merkez partiyiz. Dolayısıyla ülkelerinizin merkez partileri olabilir. Bunun dışında merkez parti olmamız şart değil, biz, merkez sağ veya merkez sol eğer partimizin umdelerini, ilkelerini kabullenir, bizimle bu noktada ortak çalışma içerisine girmek isteyenler olurlarsa onlarla da müşterek çalışmaları rahatlıkla yaparız ve bütün politikalarımızı onlarla paylaşırız." dedi.

Almanya Berlin'deki parti temsilcisi olan Meryem Göka'yı tanıtan Erdoğan, hayırlı olsun dileklerini iletti.

İngiltere Londra'da ise Abdurrahim Boynukalın'ı parti temsilcisi olarak görevlendirdiklerini belirten Erdoğan, "Böylece Londra temsilciliğimizi de açmış bulunuyoruz. Şimdi temsilciliklerimizin sayısını artırarak, partiler arasındaki diyaloğu geliştirmek durumundayız." diye konuştu.

Erdoğan, ramazan ayının İslam alemi ve tüm insanlık için daha huzurlu bir geleceğin müjdecisi olması temennisinde bulunarak, büyükelçilerin her birine iftar sofrasını şereflendirdikleri için şahsı, partisi ve partililer adına ayrı ayrı teşekkür etti. 

Notlar
İftara büyükelçiler düzeyinde bugüne kadarki en yüksek katılım gerçekleşti. 

İftara 94'ü büyükelçi olmak üzere 119 büyükelçilik mensubu ile İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi, Arap Devletleri Ligi Temsilciliği, Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu, D-8 Sekreteryası, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi temsilcilerinin bulunduğu 200'e yakın davetli katıldı.

Editör: Haber Merkezi