Onların Kur’an, silah ve bayrak üzerine yemin törenleri vardı. Kıbrıs Türkü bağımsızlığa kavuşuncaya kadar savaşacaklarına ve asla yılmayacaklarına dair yemin ettiler. Dağlarda dolanıp durdular, eşit olmayan şartlarda savaş verdiler. Bazen tek başına Rum mevzilerine saldırılar yaptılar. Evet, tek başına bir orduya saldırı. Şaşırmadık, çünkü onlardan önce de onlardan sonra da bunun örneklerini defalarca gördük. Yunan bayraklarını indirip, yerine Türk bayrağı çektiler. Rum-Yunan mezalimi altında inleyen halkını kaderine terk etmediler. Yaralandılar, rehin düştüler, işkence gördüler, şehit oldular, toprağı kucakladılar. O topraklar ki, şanlı bayrağın inmesine izin vermediler, ezanın susmasına gönülleri razı olmadılar.

Bir avuç yiğidin, vatan evladının destanıdır Erenköy. İmkânsız kelimesinin lügatımızda yeri olmadığının tekrar kanıtıdır. ‘Türk hayal edebiliyorsa yapar’ fikrinin ispatıdır Erenköy.

Rumlar, Kıbrıs’taki köylerimize art arda saldırılar ve baskınlar yaparak, hatta köylerimize gelen suları keserek, Türklerin direncinin kırılacağını düşünüyorlardı. Fakat köylülerin savunma cephesinin engeliyle karşılaşan Rumların yapmak istedikleri büyük çaptaki eylemler, Ada’daki Türk köylerinin sayesinde önlenmiş oluyordu.

Bu sıralarda Türkiye ve İngiltere’de eğitimde bulunan Kıbrıs Türkleri Ada’ya geri dönmeye karar verir, bulundukları yerlerde miting ve yürüyüşler düzenliyorlardı. Gençler memleketlerine dönmek için mücadele veriyor ve topraklarını savunmak için savaşmak istiyorlardı. Bu yüzden 40 – 50 kişilik gruplar halinde sandal ve botlarla Ada’ya çıkarak köylülerin oluşturduğu savunma cephesine katıldılar. Köyleri ve insanları korumak için yeterince silah yoktu. Bir şekilde silahların temin edilmesi şarttı. Erenköylü balıkçılar da kendi küçük sandallarıyla Anamur’a giderek silah getirmeye başladılar. Kolay değildi, batma tehlikesini göze alan bu deliler denizde zaman zaman zor anlar yaşamışlardı. Hatta Anamur’a geldiklerinde aynı gece yola çıkmayıp denizin sakinleşmesini bekliyorlardı. Ne de olsa deniz çocuklarıydı , zor anlar yaşasalar da atlatacaklarına emindiler. Fakat görev bilincinin sorumluluğuyla dikkatli olmak zorundaydılar. Kırk kişilik ekip 13 Nisan 1964’te gece Erenköy sahillerine varıp , ilk nöbetlerine girdiler. Zaman kaybetmeden ilk barikatlarını kurdular. Ama barikatlarını Rum hükümetinin emrinde olan İsveçli askerlerden oluşan bir grup İsveç Barış Gücü adı altında saldırarak yıktı. Makarios hükümeti onları terörist ilan etti. ‘Cyprus Turkish Fighter’, ‘ Turkish Fighter’ ismiyle dünyaya bu kahramanları terörist gibi tanıtma niyetindeydi. Ne olursa olsun, hangi şartlar olursa olsun asla geri durmak niyetinde değillerdi. Karşı taraf saldırı ve baskılardan doymak bilmiyordu. Artık Türk köylerinin sakinleri Erenköy’e sığındılar. Çevredeki köylerin de Erenköy’e sığındığını fırsat bilen Rumlar, 8 Ağustos 1964’te köye hücuma başladı. Türkler ise direnmeye devam etmekte, kurşun yağmuruna aldırmadan düşmana cevap vermekteydi. Türk uçaklarının sayesinde çatışmalar sona erdi. O gün nice kahramanlıklar yaşandı, nice destanlar yazıldı. Erenköy destanı ve oradaki yiğitlerin sayesinde Kıbrıs ayakta kaldı. Erenköy bir direniş, bir kahramanlık salnamesi ve Türk’ün Ada’daki destanıdır.

Türk Mukavemet Teşkilatı kendi aralarında silah ve cephaneye ‘bereket’, onun getirilmesini sağlayan kahramanlara ‘bereketçi’ derlerdi. Bereketin bol, bereketçilerin var olsun Yavru Vatan! 8 Ağustos Erenköy direnişin kutlu olsun!