Ermenistan, ateşkes kararlarını ihlal etmek gibi bir alışkanlık edinmişe benziyor. İlk defa 10 Ekim’de alınan ateşkes kararı Ermenistan’ın Gence’ye düzenlediği saldırı ile çok kısa bir süre zarfında ihlal edilmişti. Ardından 17 Ekim’de ikinci kez ateşkes ilan edildi. Ermenistan yine çok geçmeden ihlal etti. Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığında görüşmeler yapan Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları, “daha önce Moskova’da varılan insani ateşkesin uygulanmasına bağlılıklarını” teyit ederek 26 Ekim Pazartesi sabahı itibarıyla ateşkes ilan edilmesi hususunda tekrar anlaştıklarını duyurmuştu. Ancak gelenek bozulmadı ve Ermenistan bu sözünde de duramayarak ateşkesi yine ihlal etti.

İnsani gerekçelerle alınan ateşkes kararına dahi uyamayan bir ülkenin, kasten sivilleri katletmek suretiyle savaş suçu işlemesine şaşırmamak gerek. Savaşmasını beceremeyen, diplomasiyi her girdikleri ortamda karşı tarafa çamur atmak sanan, bilgi kirliliği ve iftiralarla algı oluşturmaya çalışan ve Azerbaycan karşısında diğer ülkelerden yardım dilenen Ermenistan, sahada ve masada ağır bir mağlubiyete doğru ilerliyor.

Çaresizlik içinde olan Ermeni ordusunun sahada askerî açıdan Azerbaycan’a karşılık veremediği ortada. Türk ordusu her gün işgalden kurtardığı ve azat ettiği topraklara yenilerini ekliyor. Ermenistan’ın İran ile oluşturduğu sınır tamamen Azerbaycan kontrolüne girmiş durumda.

Ermenistan Başbakanı Paşinyan, geçen hafta meselenin çözümünün diplomatik yollarla olmayacağını da söyledi. Askerî yoldan çözemediği açıkken, Ermenistan’ın diplomasiyi de devreden çıkarmasının izahı ne olabilir?

Anlaşılan o ki Ermenistan, askerî açıdan olduğu kadar hukuken de elinin zayıf olduğunun farkında. Sahada askerlerinden herhangi bir başarı beklemeyen Paşinyan yönetimi, Azerbaycan topraklarındaki işgalini diplomasi masasının meşru zemininde savunamayacağını da idrak etmiş durumda. Dolayısıyla askerî ve diplomatik yöntemlerle çözüme ulaşma gibi bir beklentisi kalmamış. Bu durumda Ermenistan’ın medet umduğu tek şey, dış müdahale olsa gerek.

Erivan yönetimi, Minsk Grubu Eş Başkanları olan ABD, Fransa ve Rusya’nın kendi lehine bu sürece müdahil olmasını umuyor. Bunun için Azerbaycan askerlerini kendi topraklarına çekmek ve sivillere zarar vermesini sağlamak için ağır tahriklere başvurdu. Ancak Azerbaycan, bu tuzağa düşmedi ve çatışmaları Ermenistan topraklarına taşımak ya da Ermenistan’ın yaptığı gibi sivilleri hedef almak gibi bir yanlış yapmadı.

Rusya Devlet Başkanı Putin “Çatışmalar Azerbaycan topraklarında yaşanıyor” vurgusu yaparak Ermenistan’ın medet umduğu dış müdahale için mesafeli olduğunu ortaya koydu. ABD, seçim sürecine odaklanmış durumda ve şu an için Yukarı Karabağ’ın ABD yönetimi için öncelikli bir konu olmadığı görülüyor. Dolayısıyla Ermenistan, bu iki ülkeden beklediği gibi destek alamadıkça Fransa’nın kucağına doğru kayıyor.

Türkiye ve İslam karşıtlığının yükselen sesi olan Macron da, Erivan’ın bu acziyetini suistimal etmek suretiyle Türkiye’ye saldırabileceği yeni bir cephe kazanmış oldu. Sadece Azerbaycan’ın değil, Türkiye’nin de Ermenistan’la savaşmakta olduğunu ve Türkiye’nin “cihatçı militanları” Karabağ’a gönderdiğini iddia eden Macron, Atina’dan sonra Erivan’ın da hamiliğine soyunmuş durumda. Macron bunu yaparken Fransa’da artışa geçen Türk ve İslam karşıtlığını daha da körüklemekten geri durmuyor.

Bu gidişle Macron, Ermenistan’ı kurtaramadığı bir yana kendi ülkesini büyük risklere atan bir eski siyasetçi olmaktan kurtulamayacak. Nisan 2022’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hesap ederek “düşman” yaratıp “kurtarıcı” pozisyonuna talip olan Macron, basiretsizliğinin ve husumetinin bedelini bir sonraki seçimlerde ağır bir şekilde ödeyecek gibi görünüyor.