Et, süt ve yem aynı piyasadadır!

Ülkemiz uzun zamandır et talebini iç pazardan karşılama konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. Et sorununu 20 yıllık sorun gibi algılamak büyük yanılgı olur. Oysaki 1980 yılından sonraki tarım politikalarının istikrarsızlığı, ucuz ve kaliteli yem bitkisinin yeterli miktarda elde edilememesi ve ırkların yeterince ıslah edilememesi neticesinde hayvancılık mevcut durumunu koruyamaz hale gelmiştir.

Dolaysıyla et ülkemizde zenginin her zaman tüketebildiği fakirin de Kurban Bayramından Kurban Bayramı’na gördüğü temel besin kaynağı durumundadır.

Et veya süt fiyatlarının çeşitli değişkenlerden nasıl etkilendiğini anlamak için sektörlerin her birini tek tek ele almak, yem fiyatlarının her iki ürünü de etkilemesi nedeniyle yeterli olmamaktadır. Çünkü, gelir akımını istikrarlı bir hale getirmeye çalışan büyükbaş hayvan sahipleri, süt veya et üretiminden hangisini gerçekleştireceklerini göreli fiyatlara göre belirlemektedirler. Yani süt-yem paritesi düştükçe süt üretiminin et üretimine göre kârlılığı azaldığı için, süt sığırı sahipleri et üretimini daha kârlı bularak hayvanlarını kesmektedirler. Kesilen süt sığırı sayısındaki artış süt üretimini olumsuz etkilemekte ve artan et arzı et fiyatlarını da düşürmektedir.

“Et ve süt piyasalarının birbirinden bağımsız düşünülmesi bu bağlantı nedeniyle mümkün değildir.” Yaşanan ekonomik ve tarımsal bir olayın bir sonucu olarak yem fiyatlarında görülen artış, besicilerin hayvanlarını kesmelerine neden olabilir ve sütte azalan, ette ise artan arz, süt fiyatlarının et fiyatlarından daha hızlı artması sonucunu doğurabilir.

Yem fiyatlarındaki hızlı artışın sonucu olarak hayvan sayısının giderek azalması, sonraki yıllarda yaşanan et krizine ve et fiyatlarının fazlasıyla yükselmesine yol açmıştır. Son dönmedeki et ithalatına izin verilmesine neden olan gelişmeler arasında önceki yıllarda yem fiyatlarındaki artışın kontrolüne yönelik politikaların eksikliğinden kaynaklandığı da görülmelidir.

BÜTÜNCÜL BİR YAKLAŞIM ŞARTTIR!

Hayvancılık politikalarında bütüncül bir yaklaşımın eksikliği, geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir. Bir sektöre uygulanan politikalar, başka bir sektörde önemli sonuçlara yol açabilmektedir. Günümüzde yaşanan yem fiyatlarında görülen büyük artışın kontrol edilememesi, hayvan varlıklarını ciddi oranda azaltarak sonraki dönemlerde et fiyatlarının artışına neden olmuştur. Sektörün uzun dönemli etkileri göz önüne alarak tüm hayvancılık piyasalarını düzenleyecek bir mekanizmadan hala yoksun olduğumuz açıkça görülmektedir.

Hayvancılığı geliştirecek köklü çözümler üretmek yerine, popülist bir yaklaşımla et ithalatının tekrar gündeme getirilmesi önümüzdeki günler için üreticileri endişeye sevk ettiğini ve hayal kırıklığı yarattığını belirtmekte fayda var. Oysaki biz “Bu filmi daha önce izlemiştik” Et ithalatının çözüm olarak sunulmasının bir kısır döngü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda çok sancılıyız ve yapılan dışalımlar (ithalatlar) morfin etkisinden ibarettir. Sadece geçici bir süreliğine acımızı unutturuyor ya da hafifletiyor.

Oysaki ülkelerin gelişmişlik ölçütlerinden birini de fert başına yıllık et tüketim oranları oluşturmaktadır. “Halkın alım gücündeki sıkıntılara ve piyasa şartlarındaki olumsuzluklara karşılık, bizim gibi ülkeler için ithalat hiçbir zaman gündeme getirilmemesi gereken bir konudur.” Dolaysıyla et, süt ve yem piyasalarının birbiri ile olan ilişkisinin, hayvan ithalatı ile birlikte bir ölçüde bozulacak olmasıdır. “Doğru politika önlemleri alınmadığı takdirde hızla azalacak olan hayvan varlığı, orta vadede hem et hem de süt fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır.”

HÜKÜMETE BÜYÜK SORUMLULUKLAR DÜŞECEK GİBİ

Cumhuriyetin ilk yıllarında “milletin efendisi” gözüyle bakılan köylü ve desteklenen tarım sektörü, sonraki dönemlerde bu desteği önemli oranda yitirmiştir. 1950-1960 yılları arasında liberal ekonomi yaklaşımları benimsenmiş olmakla birlikte, tarıma dönük devlet desteği ve korumacılık devam etmiş, ancak 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarıyla birlikte destekleme alımı kapsamına alınan tarımsal ürünlerin sayısı azaltılmış, sonrasında Kemal Derviş yönetiminde 1999 yılında IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde tarımsal ürünlerin devlet alımlarına son verilmiş ve tarım ürünlerinde ithalat serüveni başlamıştır.

Tarım ülkesi olarak bilinen ülkemiz son zamanlarda yapılan tarımsal dışalımlar (ithalat) ülke ekonomisi için önemli gider kalemlerinden biri hâline gelmeye başlamıştır. Tarım sektörünün ekonomiye getirdiği mali yük ülke adına ciddi bir ekonomik kayba sebep olurken bu alanda yaşanan sorunlara çözüm üretilmesi konusunda önümüzdeki aylarda tarım bakanlığı nezdinde hükümete büyük sorumluluklar düşecek gibi görünmektedir.

Oysaki ülkemizin tarım politikalarının nihai hedefine bakıldığında; artan nüfusun gıda ihtiyacının karşılanması, üretimin ve verimin artırılması, tarımsal ürünlerde kendine yeterlik düzeyinin yükseltilmesi, tarım gelirlerinin artırılması ve sağlanan gelire süreklilik kazandırılması, tarım ürünleri ihracatının artırılması, kırsal kesimin kalkınması ve tarımda yeni teknolojilerin kullanılmasının sağlanması gibi hedeflerdir. Ancak belirlenen bu hedeflere karşın ülke olarak tarım sektöründe geldiğimiz nokta ciddi bir öz eleştirinin yapılmasını gerekli kılmaktadır.

Son Söz: Rahmetli Şehit Muhsin Yazıcıoğlu abimizin söylediği gibi; “Musa’dan yana olmak yetmez, Firavunun karşısına da çıkmak gerekir!” Üretimi ve üreticiyi destekliyorum demekle olmaz! Tarım ürünlerinde dışalım (ithalat) serüveninin karşısında da durmak gerekir!

Sağlıcakla kalın.