Ülkemiz tarımına karşı taarruzların, milli benliğimize uygun olmayan stratejik planların uygulanmak istenildiği bir dönemden geçiyoruz. Özellikle tarım sektörü, algı operasyonlarına maruz bırakılmaya çalışılsa da, Allah şahit ki bu dönemde “vatan ve millete bağlılık” duygusu yüksek milliyetçi-ülkücü kadro ve Türk çiftçisi üzerine düşen görevi sağduyulu davranıp, fazlasıyla yapıyor/yapmaya devam ediyor. Hem de yanlış anlaşılmalara sebep olmadan layıkıyla!...

Evet, bu kadar açık ve net! 
Amaç tarımda hamle yapmak, kalkınmak isteyen ülkemize itelenen gereksiz fakat olabildiğince üfürülmüş iyileşme ve proje adı altında bizimle alakası olmayan, bize herhangi bir katma değeri olmayan, iyileştirmeleri gerçeklerimiz gibi göstermeye çalışan çok uluslu güçler bu yolla tarımda her türlü bağımsız karar verme yetkimizi de elimizden almaya çalışmaktadır.

“İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” veya “unutkanlık insan hâlidir” anlamında kullanılan bir söz ülkemizin unutkanlık olayında, dünya ortalamasının çok üzerinde olduğu ülkelerden biri olduğunu gösteriyor, maalesef. Bugün her şeyi o kadar hızlı unutmaya başladık ki; bu konuya bir çözüm getirilmesi gerektiğini düşündüm. Sonuçta benim de unuttuğum birçok konu olduğunu düşünerek; tarımın her alanında küçüklü-büyüklü tarımsal birliklerden odalara, kooperatiflerden vakıflara, derneklerden sendikalara, akademisyenlere, eski bürokratlardan gazetecilere, hocalarıma; tarımda hangi konuların ele alındığını, birbirimize neler söz verdiğimizi, bunların hangilerinin sadece teoride kaldığını, nelerin uygulanamadığını, nelerin yarım kaldığını ve ne zaman uygulanabileceklerini soruyorum.

Sözü dinlenen devlet olabilmemiz için bizim şartlarımıza uygun, gerek beşeri, gerekse ekonomik olarak milli bir tarım politikasını tasarlayıp uygulamalıyız, buna bağlı olarak zaman kaybetmeksizin tarıma bağlı sanayi hamlesini de yapmalıyız. Bugünkü derdimiz ülkemiz tarımının geçmişini tartışan değil, mevcut sorunların çözümü ve geleceğin inşası konusunda irade ortaya koyarak, kendi milli kimliğimizi ve onurumuzu koruyarak; dünyaya açılmış başı dik devlet, onurlu millet olarak etken bir Türk tarımını inşa etmek olmalıdır.

Tarım ve Orman Bakanlı’ğının sessiz kalması, tarımda bilgi kirliliğini arttırıyor!
Oturduğum yerde kahrolup ahkâm kesmek, ‘’köy yanıyor, deli taranıyor (deli kız saçını tarıyor)” gibi olmuyor mu? Ülke tarımı için yapılan rahat konuşmalar, bilinçsiz bir şekilde yapılan programlar, paylaşımlar ve konuşmalardan dolayı adım adım, bile isteye ülke tarımı çürütülmeye çalışılıyor.

Sessizliğe, yapılan çürütülmelere ve tarım sektörü bileşenlerinin yapısal sorunlarının çözümü gündeme geldiğinde, söz dönüp dolaşıp liyakata-yeterliliğe geliyor. Hangi meslek örgütü olursa olsun, yıllarca emek verdiğiniz meslektaşlarınızla aynı birimde çalışırken sırf birilerinin tanıdığı, yakını veya sendikalı diye ve üstelik meslekle alakalı olmayan bir eğitim sahibi kişinin, başınıza sorumlu olarak gelmesi o birimde büyük sorunları ve işlevsizlikleri de beraberinde getirir.

Farklı uzmanlık alanlarında multidisipliner (çok branşlı yaklaşım) uzmanların bir araya getirilerek bir ekip kurulması yerine; “sendikalı”, “tanıdık” ya da “arkadaşların” bir yerlere getirilerek ekip oluşturmak, büyük sorunları ve işlevsizlikleri de beraberinde getireceğinden dolayı, bu gibi durumlardan uzak durmalıyız!

Bu kadar fazla bilgi kirliliğinden hiçbir şekilde rahatsızlık duymayan bir anlayışı da terk etmeliyiz. Sürekli yankı odalarımızda yaşarsak, duymak istediklerimizi duyar hale geliriz. Mesele sahip olamadıklarımıza odaklanıp, öncelikle hayatı sonrada ülke tarımını kahretmek değil, yönetime kızmak değil (yönetim hata yapmıyor oraya bir övgü çıkarma anlamı anlaşılmasın) olumsuz tutumlarımızı, enerjimizi, suçlu kabahatli aramak yerine neler öğrendik ve tarım camiası olarak neler yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Ülke tarımında 1960 ‘lı 80’li yıllarda ve günümüzde de inişler çıkışlar yaşanmıştır. Bunları da aşacağız tabi ki. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kapısının önünde beklercesine bunu alım yaptı, fiyat şöyle oldu, öldük battık, çiftçimizi ne hale getirdiler gibi söylemleri bir kenara bırakalım. Şu anda önemli olan tasada ve kederde ortak olma ve birazcık yurttaşlık bilinci ile yaşamak zamandır. Bu bilinçle yaşamak çok mu zor? Bugünkü problemimiz bu duyguyu kaybetmekten kaynaklanmaktadır.

Son zamanlarda insanların gözüne gözüne sokulmaya çalışıldığından dolayı yazma gereği duydum. Yapılan tarla günlerini, mera tespitlerini, toplantıları, görüşmeleri ve her yaptığı etkinliği boy boy fotoğraflarla, bakan ve bakan yardımcılarını etiketleyen, başlık etiketi (hashtag) yapan aslan parçaları… Bırakın bu algı işlerini, işinize odaklanın, sizler bu görevleri yapacağınıza inanıldığı için getirildiniz, görevlendirildiniz veya atandınız.

Son Söz: İnsanoğlu, çıkarı ve hırsı uğruna vicdanının sesine kulak tıkayabilen bir yaratık haline gelebiliyor ne yazık ki! Yunus Emre’nin deyişiyle; sen doğru ol, eğri nasıl olsa cezasını bulur !...