Galatasaray, Kayseri’den, cezalı Taylan’ın yerine Etobo değişikliği ve aynı anlayışla sahaya çıktı. Çift santrfor sahadaydı. Amaç, önce gol atmaktı. Ardından, açılacak rakibi, geniş alan seven oyuncularla devirmekti. Kayseri’ye tuttu, neden Rize’ye de neden olmasındı?

En azından düşünce buydu. Luyindama’nın ağırkanlı kendine güveni konuk takım adına gol olarak sahaya yansıdı. Terim’in hesabı önce kendi takımının öne geçmesiydi. Bu sezon geriye düştüğü maçları çeviremeyen Sarı Kırmızılılar, kısa sürede duran top golü bulmasaydı, iş gerçekten zordu. Karşılıklı gollerin ardından, konuk boşluklara yaptığı çabuk ataklarla, ev sahibi de ağır ve güçlü adımlarla rakip alana yüklendi. Yavaştı Galatasaray. Yavaşlığı, golcülere top atacak ayaklarının olmayışı, oyunu kilitledi. Emre Akbaba, kendisini yedi ay sahalardan uzaklaştıran takıma hırsını gösteren vuruşu geldi. Gol, işin rengini değişti. Rizespor’un puan alma hevesi, fark yememe dikkatine dönüştü. Konuk hücuma giderken bile savunma aklıyla oynarken, bu kez Marcao’nun ikramı geldi. Ve konuk takım yeniden canlandı.

İkinci yarının başındaki erken penaltı ile de bir kez daha öne geçti. Bu dakikadan sonra Terim’in hamleleri savunmayı unutup, atak üzerineydi. Önce kenarları hareketlendirdi. Ardından asist uzmanlarını sahaya sürdü. Forveti teke düşürdü. Feghouli başlangıçlı, rakibin kendi kalesine attığı golle eşitlenen oyunda, maç koptu. Skordan bağımsız, bir kez daha ortaya çıktı ki, Galatasaray’ın sorunu, zemin, hakem, transfer, bireysel hatalar ve rakiplerinin oyunu değil… Sorun, Fatih Terim’in, istikrarlı bir sistem kuramayışı ve sürekli bir bahane üretmesi…