Sormazlar mı adama?

Süper Lig’in en değerli futbolcularından oluşan bir kadroya sahipsin ve ligin galibiyeti olmayan tek takımı ile oynadığın maçta ‘tüh’ diyebileceğin pozisyon bile üretmeden bir yarıyı nasıl bitirirsin?

Sormazlar mı?

İki maç üst üste aynı kadroyu neden oynatıp, istikrar ve ezber üretmezsin? Neden, rakibine bu kadar pozisyon verdiğin bir yarıda, yalnızca, ‘top yüzde 74 bizdeydi’ gibi saçma bir gerekçeye sığınırsın?

PSG maçında en yüksek isabet oranına sahip, oyunu her iki yönüyle oynayıp, maçın tek şutunu atan adamı Seri kenarda...

Belçika’ya -hem de aklı doğurmak üzere olan eşindeyken- götürüp tribüne oturttuğun Selçuk İnan sahada.

Radamel Falcao sakat, Florin Andone olur...

PSG maçının 3-5-2 taktiğinin aslında 5-3-2 formatının en gerideki adama Ryan Donk’un sakat Cristian Luyindama’nın yerinde olması da anlaşılır...

Burada sorun Selçuk İnan değil.

Futbolculuk kariyerine, her girdiği maçta elinden gelenin fazlasını yapma isteğine kimsenin itirazı olamaz.

Ancak, rotasyon adı altında yapılan hamlelerin ezber oluşturmadan, takıma zarar verdiğini anlamak için futbol uleması olmaya gerek yok.

Jean Michael Seri, Selçuk İnan rotasyonu basit gibi görünse de, takımın ruhunu değiştiren bir hamleydi. Terim’in ‘seri’ oyun sevmediğinin işaretiydi.

Galatasaray ilk yarıda, ne doğru dürüst pozisyon üretti, ne doğru dürüst orta yaptı, ne de şut attı. Daha ilk dakika içinde Fernando Muslera ile karşı karşıya kalan Gençlerbirliği, orta alanı kalabalık tutup, ani toplarla rakip alana geçme taktiğini uyguladı. Kaleyi tutturamasada şut da attı.

Galatasaray ise hiç!

İkinci yarı, ilkinden farksızdi. Devre arası gazları meşhur Terim, ilk hamlesini 7 dakika sonra yaptı. Şampiyonluk sertifikasında imzası en üstte bulunan ve takımın ceza alanına orta yapan tek oyuncusu Sofiane Feghouli, ‘hiç bir başarı cezasız kalmaz” sözünün Seri’den sonraki ikinci karşılığı olduğunu oyundan çıkarken Fatih Terim’e gözleriyle anlatıyordu.

Elinde bu kadar yetenek, hangi takım olursa olsun rakibini sahasına hapsedecek kapasiten varken, rakibine seni yenebileceği inancını yan pas, geri pas, yan pas gibi ‘anti’ futbolla nasıl hissettirsin? Neden ‘yesem de fazlasını atarım’ diyerek hücum etmezsin?

Neden tüm maç boyunca net bir şut atacak organizasyona sahip olmazsın? Ezeli ve en büyük rakibinin evinde kaybettiği haftada mutlak kazanman gereken maçta kalecinin bu kadar gol kurtarması normal mi?

Hadi son soruyu da soralım…

Bu isimlerle bu kadar kötü futbol oynatmak için Fatih Terim mi olmak gerekir?