Ülkü Ocakları eğitim seminerleri yapıyor. SES YOK!

*Ülkü Ocakları çocuklar için eğitici kitaplar çıkartıyor. SES YOK!

*Ülkü Ocakları iklim krizi üzerine araştırma ve çalışmalar yapıyor, kaliteli bir İklim Krizi Raporu ortaya çıkarıyor. SES YOK!HÜlkü Ocakları hızlı okuma yazılımı geliştiriyor. SES YOK!

*Ülkü Ocakları, “Permakültür”, sürdürülebilir tarım projesi gerçekleştiriyor, bunun eğitimlerini vereceğini duyuruyor. SES YOK!

*** Bu böyle uzar gider… Ülkü Ocaklarının yararlı faaliyetleri bitmez; üç maymunların gözü, kulağı, dili açılmaz…

Ama Ülkü Ocakları hakkında aslı belli olmayan bir iddia ortaya atılır, herkes sinek gibi üşüşür. Başarılara karşı kör, sağır, dilsiz olanların gözü kulağı açılır bülbül kesilirler…

Ülkenin ciğerleri yanarken olay yerine hem teşkilatları hem yardımları ile akın eden Ülkü Ocakları’nı görmezler… Biri kurmaca bir videoyu ortaya salar, ormanı Ülkü Ocaklı biri yaktı der; herkes ayaklanır, başlarlar saydırmaya… Yangınları üstlenen teröristlere çıkartmadıkları sesi çıkarırlar, İçlerinin ifritini akıtırlar.

İyiyi görmezden gelip kötüyü uydurmaktan vazgeçmiyorlar…

***

“Hudut namustur.” Pankartını asanlar arasında bulunan Ahmet Çakmak, bir video yayınlıyor. Videoda pankartın para teklifi ile İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu tarafından astırıldığını ve kullanıldığını söylüyor. Video yayınlandığı andan itibaren, Ahmet’in alıkonduğu iddiaları ortada dolaşıyor. Epey bir zaman geçiyor, İyi Parti’den ve Buğra Kavuncu’dan ses çıkmıyor. Hani video zorla çektirilip, Buğra Kavuncu’ya iftira atılıyor ya… Kendini savunmak için saatlerin geçmesini bekliyor ya da yalan düşünüyor herhalde… Ahmet ortaya çıkıyor ve Buğra Kavuncu anca açıklama yapıyor. İyi Parti’nin sosyal medyada gösterdiği, sahip çıkıyoruz havaları bir anda sönüyor, sessizliğe boğuluyorlar. Yani bunların İP’i ile kuyuya inenin vay haline… Ama bu sessizliği kimse görmüyor, çünkü herkes hiçbir delil yokken Ülkü Ocakları’na saldırmanın peşinde…

Alıkonduğu iddia edilen çocuk, bir çay davetine gider gibi kendi ayakları ile İstanbul’dan Ankara’ya gidiyor. Ya kendi isteği ile yahut iddia edildiği gibi kaçırıldığı için kendisine ulaşılamıyor. Sonra ortaya çıkıyor, tutarsız bir ifade veriyor. Aklı başında olan herkes için ifadenin kurgu olduğu apaçık. Ülkücü olan ve ülkücüleri tanıyan herkes, ifadedeki tutarsız beyanların, ülkücüler tarafından dile getirilmeyeceğini ve gerçekleştirmeyeceğini bilir. İfadede geçen “Bana ‘Fırat Çakıroğlu’da sizin gibi zıplıyordu.’ seklinde tehdit içerikli mesajlar geldi.” sözünün ardından gelen beyanlarda, olayın Ülkü Ocakları’na yıkılmaya çalışılması; anaokulu etkinlik çalışmasından ibaret. Alıkonduğunu iddia eden vatandaşın, polise gitmek yerine arkadaşı ile çay içmeye gitmesi de ayrı bir olay. Çay, onun için hayati değerlerinden daha mühim demek ki… Ya da olayın kurgulanması için bir çay içimlik vakte ihtiyacı vardı. İfadedeki başka bir olay ise alıkoyan kişilerin alıkoyduğu kişiyi yemeğe çıkarması… Tam bir yaz dizisi senaryosu… Yüz dalda Oscar’a aday...

Çok garip bir kaçırılma hikayesi… Tabi ki bu hikayeyi ilk paylaşan kişi olayların düğümünü çözüyor. NATO’cu olduğunu açık açık ifade eden darbe sempatizanı Bahadır Dinçaslan, FETO’cu ortaklarının meşrebince bir tavır sergileyerek ifadeyi ilk paylaşan kişi oluyor. Bu da hikayeyi romantikleştiriyor tabi… Elbette ifadenin paylaşılması da ayrı bir suç, avukatlar İP’in ucunu kaçırmış, oyun büyük olunca bu suçu göz ardı ediyorlar sanırım…

Kimdir Bahadır Dinçaslan? Bahadır Dinçaslan, dev milliyetçi rüzgarları estiren, pervanenin arkasına saklanmış bir cücedir. Okyanus ötesinden üzerine biçilen kaftan ile milliyetçi gençlerin ağabeyi rolünü üstlenir. Bilirsiniz, bunlar sever abicilikleri… Dinçaslan’ın, şahsi sosyal medya hesabından paylaştığı “..YATA’nın bir dönem başkanlığını yaptım.” sözleri, mahalle yanarken kimin rüzgarı ile saçlarını fönlediğini gösteriyor. Bahadır Dinçaslan’ın, 15 Temmuz Darbe Girişiminde de yine şahsi hesabından paylaştığı darbe yanlısı sözler ve darbe metinini güzellemesi de bu romantik hikayenin esinlendiği aşkı ortaya koyuyor. Anlaşılan o ki 15 Temmuz’da darbecilerin kazanması için mum dikip “yarınlar bizimdir.” diyen Bahadır Dinçaslan, hem çalıyor hem oynuyor. Tabi İP’ini tutanlar var, nihayetinde kukla olduğunun altını çizelim.

Peki Bahadır Dinçaslan’ın abicilik oynadığı bu çocukların, Canan Kaftancıoğlu ile bağı ne..? Eline taş alıp devlete sallayan, vatan bilmeyen/ hudut tanımayan teröristlerin destekçisi olan Canan Kaftancıoğlu, “Hudut Namustur” diyenleri niye ziyaret ediyor..? Terörün ve teröristin dostu Canan’ın, milli olan her şeye karşı milliyetçi olan herkesin düşmanı Canan’ın; milliyetçi bir eylem ile ne alakası var..? Peki ya Nevşin Mengü..? Körler sağırlar birbirini ağırlar… “Hudut Namustur!” ötesi yok ama bu olayların bir ötesi var.

*** Okun ucuna Ülkü Ocakları’nı koymuşlar, kukla gösterisi yapıyorlar ancak şunu da unutuyorlar; Oyun kuran okun ucunda olmaz, oku tutan olur. Hedefe koyulana değil, hedefi işaret edene bakın. Çünkü ancak aptallar, parmakla gösterilene odaklanıp, kuyuya atılan taşın ardından atlarlar.***

Olay ile ilgili Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Ömer Şanlı tarafından, apaçık bir iftira olduğu ve kamera kayıtlarından da bunun anlaşılacağı üzerine gerekli açıklamalar yapıldı. Bu iftiralara karşı hukuki işlem başlatıldığı belirtildi. Elbette ki saldırı mekanizmasının mihenk taşları için bu açıklamaların bir anlamı yok. Memlekette milliyetçiliklerini Ülkü Ocakları’na saldırarak kanıtlamaya çalışan ve kuklaların kuklası olan bir cenah var… Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in de dediği gibi “Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgar belirler.” Okyanus ötesinden esen rüzgarlar, bu memleketin milli duygularını harlayamaz, ancak tozları üfürür.