Yunanistan’ın, Türkiye söz konusu olduğunda nasıl bir aşağılık kompleksine kapıldığını bilmeyenimiz yok. İzmir’de denize dökülenlerin torunlarının hâlâ büyük bir kuyruk acısı hissetmeleri aslında tuhaf da değil. Yunan liderleri Türkiye’ye karşı öyle bir kin besliyorlar ki, Batı Trakya’daki Türklerin maruz kaldığı insan hakları ihlallerinden Ege Denizi’nde ve sınırımıza yakın bölgelerde silahlanmaya varana kadar birçok gelişmede Türklere karşı duydukları kin ve nefretin izlerini görmek mümkün. Yunanistan’ın diğer ülkelerle ilişkileri de bu irrasyonel ve mütecaviz tavırlardan etkilenmiyor değil.

Yunanistan, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi köşeye sıkıştırma yönünde bir strateji izlemekte. Türkiye karşıtlarının cephe kurabilmesi için bölgede Türkiye’ye muhasım kim varsa hepsi “düşmanımın düşmanı dostumdur” denerek Atina tarafından dost addedildi. Yakın zamana kadar Mısır ve BAE’yi de kendi hedefleri doğrultusunda Türkiye karşıtları cephesinde yan yana getirmeye çalışan Yunanistan, bölge ülkelerinin Türkiye’yi sınırlandırmaya yetemeyeceğini geç de olsa anladı.

Bunu idrak eden Atina’nın yüzünü döndüğü ilk ülke Fransa oldu. Bir başka deyişle, Atina’nın imdadına Paris yetişti. Fransa geçen sene eylül ayında Yunanistan’a 2,3 milyar dolar karşılığında 18 Rafale savaş uçağı satacağını açıkladı. Hatta ilk uçağın teslimi geçtiğimiz temmuz ayında gerçekleşti. Mısır ve BAE ile Türkiye arasındaki ilişkilerin giderek normalleşmesi de Yunanistan’ın gözünde Fransa’nın önemini artıran bir gelişme oldu.

Macron’un Türklere ve Türkiye’ye karşı mesafeli oluşu ve Türkiye’nin aktif ve etkin politikalarından şikâyetçi olması, Fransa ile Yunanistan’ı Türkiye karşısında doğal müttefik hâline getirdi. Yunanistan, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinden ne kadar rahatsızsa, Fransa da Türkiye’nin Libya başta olmak üzere Afrika’daki varlığından rahatsızdı. Aralarında Avrupalılık ve AB üyeliği gibi yakın ilişkileri kolaylaştıracak ve meşrulaştıracak bir bağ da olduğundan, iki ülkenin Türkiye karşıtlığı noktasında uzlaşıp iş birliğini artırması hiç de yadırganmadı.

Yunanistan, Türkiye karşısında kendini güvende hissetmek için yanına Fransa’yı çekmek istediği gibi, Fransa da kendine bağımlı ülkelerin sayısını artırarak Avrupa’da önemli bir güç olduğu mesajını vermek istiyor. Ancak, Fransa’nın Avustralya ile imzaladığı büyük bir ihalenin ABD ve İngiltere’nin Pasifik’te yeni bir pakt imzalaması sebebiyle çöpe atılması, Fransa’nın itibarını ciddi derecede sarstı. NATO müttefikleri tarafından dışlanan Fransa, Avustralya gibi uzak bir konumdaki müttefikini (aslında müşterisini) kaybetmenin şokuyla, Avrupa’daki etkisini ve görünürlüğünü artırmak için yeni arayışlara girdi. Bu noktada da Yunanistan, Fransa’ya el uzattı. Yunan-Fransız cephesi iyice sıkılaştı.

Atina, 18 Rafale uçağına ilaveten 6 uçak daha alacağını açıkladı. Son olarak da iki ülke, 28 Eylül’de 3 milyar avro değerinde bir savunma iş birliği anlaşması imzaladı. Anlaşma ile Fransa’nın Yunanistan’a üç adet savaş gemisi satacağı duyuruldu. Yunan Başbakanı, anlaşma hakkında parlamentoda konuşurken, “Türkiye’nin tehditlerine karşı bir önlem” olarak nitelendirdiği anlaşmanın ne vadettiğini şu sözlerle açıkladı: “Bir saldırı hâlinde Avrupa’nın tek nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan tek Avrupa Birliği ülkesi ülkemizin yanında olacak.”

Yunanistan, “Türk tehdidini” bahane edip silahlanmaya devam ederken, Fransa hem “düşmanının düşmanını” askeri/siyasi açıdan destekliyor hem de bu işten uçak/gemi satışlarıyla para kazanıyor. Fransa, Avustralya’ya satamadıklarını kısmen Atina’nın acziyetinden istifadeyle telafi ediyor, ancak ekonomik krizden kurtulamayan Yunanistan’ın silahlanmaya artan oranda para harcaması Atina’da iktidarın büyük sosyoekonomik sorunlarla yüzleşmek zorunda kalma ihtimalini artırıyor. Yunanistan’ın Fransa’ya siyasi ve askeri bağımlılığının artması da ileride Miçotakis hükümetinin başına bela olabilir. Ancak Yunanistan, Türkiye ile rekabet edebilmek için Fransa’nın güdümüne girmekten hiç rahatsızlık duymuyor.