İtalyan devi Milan’da forma giymiş, iki kilit oyuncusu, takımın beyni Biglia, golcüsü Borini’yi maçtan önce hastalığa kaptırmış. Kendisi için Avrupa kupalarına gidiş, rakibi için şampiyonluk hedefli bir karşılaşma. Fatih Karagümrük, bu koşullarda, toplam 8 ismin yokluğunda 18 yaşındaki Efe’ye sorumluluk vererek maça çıktı.

Bu takıma karşı, kalan 9 maçı da kazanmak iddiası ile hazırlanan Galatasaray, kenarda teknik direktör, sahada beyinden yoksundu. Her şeyi olan Terim, olmadığı maçta kazanamama istatistiğini bozmak istememiş olacak, ‘çıkın oynayın’ antrenmanı yapmıştı belli ki, maçsız geçen haftada…

Gerçi Galatasaray’ın, sezon başından bu yana olduğu gibi, yine net taktiği yoktu. Ezberi yoktu. Rakibi nasıl geçebileceğini bilen yoktu. Yalnızca, “Ben Galatasaray’ım. Çıkar oynar, kazanırım” boş güveni, bir de, “Erken gol bulursam, üstüne yatarım” hesabı…

Erken gol geldi. VAR elle oynamayı ‘haklı’ olarak yakalayınca maç, Galatasaray için bitti. Topun sahibi eksik Fatih Karagümrük oldu. Direkten dönen şutu atan da, Muslera’yı zora sokan da konuk takımdı.

Galatasaray dağınık, belli bir plana bağlı kalmadan, eğer biri boşa çıkarsa topu ona atarak, eğer kenarlara inebilirse, ceza alanına kime gittiğinin önemi olmadan ceza alanına şandelleyerek oynar gibi yaptı. Haksızlık etmemek gerek, bir de duran toplarda uzun boylu savunmacıları öne çıkarttı.

Ligin en genç teknik direktörü Farioli, bile her oyuncusuna bir görev vermişti. Örneğin, hangi kanat topu alırsa, diğer kanat rakip alana girsin demişti. Basit. Ancak sonuç veren, pozisyon yaratan taktikti.

Ve her hafta kayıpların ardından, kalan maçların hepsini kazanacağı iddiasıyla yola çıkan Terim, 8 maçlık yeni bir hedefle, oyun olarak, Şampiyonlar Ligi ön elemesini hayalini de uzaklaştırarak maçı bitirdi.