Ermeni Soykırımı tantanası bir ülkeye masumiyetini ispatlayabilmek için yıllardır karın ağrısı çektirmenin adıdır. Normalde, aklen ve vicdanen, suçsuzun suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışması gibi bir abukluğun yerine, suç isnat edenlerin objektif vesikalara dayanarak tezlerini dillendirmesi gerekir. Türk milletini kıssadan hisse soykırımcı ilan edenlerin arzusu, Türk devletinin hiç itirazda bulunmadan, ortaya tarihi ve bilimsel vesikalar çıkarıp akılları bulandırmaya kalkmadan bu soykırım işini suhuletle kabul etmesidir. Böylece asıl meseleye bir an önce geçilmesi mümkün olabilecektir. Yani “3T” olarak formülleştirilen sürecin “tanıma” safhası kotarıldıktan sonra, sıra “tazminat ve toprak” talebine gelecektir. HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda TBMM’ye bir yasa teklifi sunarak sözde soykırım suçunun kabul edilmesini istedi. Burada sadece Garo Paylan’ın etnik şuurunun yansımasını görmüyoruz. HDP’nin resmi politikası da sözde soykırımı bir şekilde Türkiye’ye kabul ettirebilmektir. Geçen yıl HDP’nin resmi sitesinden yapılan basın açıklamasının başlığı “Ermeni Soykırımı utancıyla yüzleşin”di.

Geçen yıl aynı tarihlerde çok kıymetli bir bilim adamı olan ve 2002-2007 yılları arası Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Hikmet Özdemir Hoca’yla sözde Ermeni Soykırımıyla alakalı bir söyleşi gerçekleştirmiştik. 3 gün süreyle Türkgün’de yayınlanan ve harikulade bilgilerin yer aldığı söyleşi dileyenlerin göz atabilmesi için internet sayfamızın arşivinde duruyor. Prof. Dr. Hikmet Özdemir, sözde Ermeni Soykırımı iddialarına karşı tarihi belgelere ve objektif araştırmalara istinaden konuşuyor ve ileri sürülen birçok iddiayı çürütüyordu.

Prof. Dr. Hikmet Özdemir, cihan harbi esnasında savunmasız kalan köylerde kadın, çocuk ve yaşlıları acımasızca katleden Ermeni çetelerinin sebep olduğu Türk ve Müslüman ölümlerinin 500 bin civarında olduğunu ifade ediyor ve tehcir kararının savaş koşullarında bir mecburiyet içerisinde alındığını, hangi hükümet olsa aynı kararı almak durumunda kalacağını söylüyordu.

Ermeni kayıplarına ilişkin ileri sürülen astronomik rakamlara karşı çıkıyor ve o dönem Suriye’ye tehcir edilen Ermenilerden, Mondros Mütarekesi’nden sonra 300 bininin Çukurova bölgesine döndüğünü söylüyordu. Tehcirden dönenlerin de rahat durmadıklarını şu sözlerle aktarıyordu: “En çok ellerinde tutmak istedikleri vilayetler Sivas, Kayseri, Adana, Kozan. Döndükleri yerlerde yeniden silahlı bir mücadeleye başlıyorlar. Maraş’ta, Adana’da, Mersin’de, Urfa’da, bölgedeki Müslüman Türk ahalinin Ermeni silahlı gruplarla mücadelesi söz konusu oluyor. Tabii onların başında Fransız subaylar da var. Fransız işgalinde oluyor bu işler.”

Prof. Dr. Hikmet Özdemir, İstanbul Ermenilerinin tehcirden muaf tutulduğunu dile getirerek Osmanlı Hükümeti’nin sadece sorun çıkaran silahlı grupları, işgal kuvvetlerine sağladıkları desteği kesebilmek için yurdun bir bölgesinden diğer bölgesine göç ettirmek zorunda kaldığını söylüyordu.

“Ermenistan Cumhuriyeti kurulduğu zaman bunun nüfusunun yaklaşık 3’te 2’si Osmanlı Ermenisi’dir” diyor, yani 1 milyon Ermeni öldürüldüyse geriye dönüp işgale katılanların ve Ermenistan’ı kuranların gökten zembille mi indiğini soruyordu.

Tabii, Garo Paylan ve bölücü HDP için tarihi vesikaların, gerçekte nelerin yaşanmış olduğunun hiçbir önemi yok. Sözde soykırım iddiasını kabul eden ülkelerin de böyle bir amacı olmadı hiçbir zaman. Fakat Türkiye, suçsuzluğundan o kadar emin ki “Tüm taraf ülkeler elindeki belgeleri masaya getirsin ve tarihçiler, bilim adamları bu konuyu incelesin” diyebilecek kadar özgüven sahibidir. Türkiye’ye bu yaftayı yapıştırarak sözde soykırımı meclislerinde kabul eden ülkelerin hiçbirisi Türkiye’nin bu restine, bu apaçık meydan okumasına karşı masaya belgelerle gelemediler. Bunların başını da pozitivist bilimde dünyaya hocalık yapan Batı medeniyetinin ülkeleri çekiyordu.

Türkçe-Ermenice yayınlanan AGOS gazetesinde 2015 yılına ait bir söyleşi var. Orada, Doğu bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın ve bölge aşiretlerinin Ermeni kayıpları üzerinde büyük pay sahibi oldukları ifade ediliyor. Aşağıdaki cümleler o söyleşiden alındı:

“Bilhassa Kürtlerin sol kanat aktivistleri sıradan halkı tamamen bu işten muaf tutan birkaç taşeron aşiret söylemini sol jargon içinde yeniden türeterek olan biteni muğlak bir tanımlama olan ‘Kürt egemen sınıfı’nın kabarık günah defterine yazma yolunu seçtiler. Bu söylem soykırımdaki Kürt iştirakini flu bir alana hapsettiği kadar işin içinden steril bir şekilde sıvışma izlenimini de vermektedir. Dördüncü yaklaşım ise benim de savunduğum bakış açısına göre Soykırımda Kürt aşiretlerinin yanı sıra önemli bir kitleye tekabül eden sıradan Kürtlerin bir kısmı da rol aldı. Hem de proaktif bir rol. Bazı Kürt aşiretleri bu işler için ta 1890’lardan bu yana idman yapmaktaydı zaten.”

Ermeni vatandaşların yayın organında çıkan bu söyleşide özetle, tehcirdeki Ermeni ölümlerinde bölge halkının önemli bir kısmının ve aşiretlerin pay sahibi olduğu ifade ediliyor. Şu sözleri biz kullansak ne ırkçılığımız ne faşistliğimiz kalır…

Yine de biz, bize ait olmayan cümleleri aktarırken bile insanımızın bir bölümünü rencide edici bir mana çıkmasın sorgulamasına dalıyoruz. Oysa Garo Paylan ve partisi, 84 milyon Türk milletini soykırımcı, katil ilan ederken hiçbir tereddüt emaresi göstermiyorlar. “Kuvayı Milliyeciyim” diye ortalıkta gezen, hesap uzmanı Kemal Kılıçdaroğlu da nedense bu toplara hiç girmiyor. “Tarihte Bugün Ermeni soykırımı başladı” şeklinde tweet atan Canan Kaftancıoğlu’nu gibi il başkanım olsa, ben de girmem…